Beni usulca geldiği ağacın yanına bıraktı. Ayağa kalkıp sinirle bana baktı
" Ben sana otele git dedim değil mi ?"
" Neden kurtardın beni ? " Yumruğunu sıkıp bana kaşlarını çatarak baktı bir süre. Her an beni öldürebileceğini biliyordum
" Sabah gazetesinde üçüncü sayfalarda tecavüz edilmiş sonra da koparılan kafanı görmek istemediğimden olabilir mi ? " Bağırarak söylediği için korktum. ' koparılan kafanı ' kısmını üzerine basa basa söyledi. Başımı utanarak önüme eğdim. Bu söyledikleri beni çok incitti. Her bir sözü kalbimi çok acıttı. Ona cevap vermek yerine sustum; çünkü çok haklıydı. Onu dinlemedim ve sonuçlarına katlanmak zorunda da bırakmadı beni. Beni kurtardığı için ona teşekkür etmek istedim. Kuru bir teşekkür ne kadar minettar olduğumun yanında hiç kalacak. Başımı yukarı kaldırıp ona baktım. Dudaklarımı aralayıp o çok özel teşekkürü edeceğim
" Sus teşekkür etmen gereken bir durum değil bu " dedi beni susturup. Oysa ne diyeceğimi dahi bilmiyordu. Nasıl anladı benim teşekkür edeceğimi ? Garip... ilk kez biri ben daha konuşmadan söyleyeceklerimi anladı. Bu hoşuma gitti açıkçası. Mimiklerimden mi anladı acaba ? Neyse.... Ayağa kalktım ellerimle yerden destek alıp. Hızlı kalkmış olmalıyım ki gözlerim karardı. Başım dönmeye başladı. Elimle alnımı tutup yüzümü buruşturdum. Kendimi zor da olsa ayakta tutmaya çalıştım. O ise önünde duran boş sigara kutusuna bakıyordu. İçinden usulca çıkardığı tek sigarasını yakmış ve yarısını içmişti bile. Dağınık saçlarımın arasından kafa derimi bulup kaşıdım
" Ş-şey ben gidiyorum " gidiyor muyum ? Sahiden mi ? Peki nereye gidiyorsum. Gerçekten nereye gideceğim ben ? Ne bir evim ne de bir ailem var. Tek başıma bu koca dünyanın içinde kala kaldım. Yalnız kalmaktan korkuyorum. Beş saniye yanında dikildim bana bir şey söylemesini beklememe rağmen tek bir kelime etmedi. Hatta bana bakmadı bile. Daha fazla beklememin anlamı olmadığı için önüme bakıp yürüdüm. Nereye gittiğimi bilmesem bile gitmem gerektiğini anladım. Yere korka korka bastım ayağımın acımaması için. Arkamı dönüp ona bakmak istiyorum. Son kez olsun bana en büyük iyiliği yapan kişiyi görme arzusu ile çırpındım. Niye bakma isteğim bu kadar beni heyecanlandırıyor. Sanki karnım içi yanıyor. İçimde ince küçük alevler midemin üst kısmında kaburgamı yakıyor. Nefeslerimde düzensiz ve seri. Daha hızlı yürüdüm bu hissin kaybolmasını isteyerek. Ayaklarımın acısı yüzünden yalpalayarak yürüdüğümü biliyordum ama dedim ya daha hızlı yürüyüp bu hissi yok etmem gerek. Attığım her adım içimde ki alevi daha da gürleştiriyordu. Ah... Bu nasıl da acıtan bir duygu
" Ayakların mı acıyor yoksa sen mi anormal yürüyorsun " dedi beni ürküten kadife sesiyle. Ani bir tepkiyle ona dönmüştüm. Başımı biraz yukarı kaldırdım yüzünü görebilmek için. Kısa boylu olmayı sevdim bu karede. Oysa kısa boyumdan hep şikayet ederdim
" A-ayakla " sözümü bitirmeme izin vermeden ayakkabılarına eğildi. Bağcıklarını açıp ayakkabılarını çıkardı. Bende merakla onun bu halini izledim. Önümde eğilmiş ayakkabılarını çıkaran biri
" Ayağını kaldır " dedi bana komut vererek. Ayağımı kaldırdım onu dinleyip ve ne yapacağını da merak edip. Yavaşça ayak bileğimden tutup ayakkabılarını bana giydirdi. Ayağa kalkıp bana baktı yarım bir gülüşle
" bu şekilde yürü "
" Sen ne giyeceksin ?" dudaklarımı büzüp ona baktım gözlerim yaş dolu bir şekilde. Kimse bana böyle bir iyilik yapmadı. Hiç kimse benim için küçükte olsun bir iyilik yapmadı. En son babaannem perçemimi kesmişti gözlerimi kapattığı için
" Sadece yürü " elimi tuttu beni peşinden sürükleyip. Elimi sıkıca tutuşunu sevmiştim. Ayaklarım da ki ayakkabılara ve onun çıplak ayaklarına bakıp gülümsedim. Ne sevimli bir manzara. İzlemekten bıkmayacağım bir film gibi. Onun kötü biri olmadığını hissediyorum. Yumuşak, güzel, temiz ruhunu hissediyorum. Bildiğim kadarıyla kötü insanlar kimseyi kurtarmaz. Kötü insanlar onun gibi sevimlice gülümsemez. gülüşünden çiçekler doğan adam. Çiçekler doğuran gülüşünü sevdim. Az önce vardığımız kaldırımda durdu. Bana döndü elimi bırakmadan. Beni süzdü bir süre. Sanki gerçek olup olmadığımı kontrol ediyormuş gibi baktı. Gözlerini benden ayırmakta güçlük çekiyormuş gibi bir hali vardı. Önüne bakıp tekrar beni peşinden sürüklercesine yürüdü. Ne kadar hızlı peşinden yürümeye çalışsamda yapamıyordum. Koca adımlar atıp beni ardında bırakmamaya da çalışıyordu. Bize bakan insanları aldırmadan beni bir yerlere götürüyordu. Nereye gittiğimizi sormadan onunla yürüyordum. Bir büyüye kapılmış gibi ses bile çıkarmadan onu takip ediyordum. Ona bakıp yürüdüğüm için sendeliyordum. Buna aldırış etmiyordum. Ellerimden iki kat büyük ellerinde kaybolmuştu parmaklarım. Avucunun içinde terleyen ellerimi bile aldırış etmedim, oysa terli ellerimden çok huylanırdım. Karanlık gecenin içinde yürüyen iki insan. Pardon koşan mı desem ?Kaç saattir yürüdüğümüzü bilmediğim için sinirlerim bozuldu. Ayaklarım ve bacaklarım da derman kalmadı. Bu adam hiç mi yorulmadı ?
" Yeter yürüyemiyorum " dedim. Nefes nefese çıkan sesimden söylediğimi anlamasını diledim. Yorgun bacaklarım acının da etkisiyle yere yapıştı. Ellerim hâlâ onun ellerindeydi ben düştüğümde. Bana bakıp gülümsedi. Tuttuğu elimi yukarı kaldırdı
" az kaldı " dedi bir yeri işaret edip. İşaret ettiği yöne baktığımda pek bir şey anlamadım. Gözlerim bir boşluğa bakar gibi bakıyordu. O kadar yorgundum ki gösterdiği yere odaklanamıyorum. Beni ayağa kaldırdı belimden tutup. Eli belimde yürümem için çabaladı. Ayaklarım o kadar güçsüzleşti ki bir adım dahi atamadım. Beni sıkıcı tutup yürümeye devam etti. Benim de ayaklarım yerden sürünüyordu yürüyemediğim için.
Bir kaç dakika sonra bir apartmanın önünde durdu. Sağa sola bakıp sonra girdi içeri. Elini belimden çekmeden asansöre bindi. Eliyle kat tuşuna bastığında biraz acele ediyormuş gibi bir hâli vardı. Ani bir reflexle hapşırdım. Hapşırık o kadar siddetliydi ki o beni tutmasaydı kesinlikle düşebilirdim. Asansör döndüncü katta durdu. Kapı açıldığında
" hızlıca çık asansör kapısı bozuk " dedi beni çekiştirip. Onu dinleyip kendimi aniden asansörün dışına attım. Kendimi atmamla düşüp yere kapaklanmam bir oldu. Bu halim çok komik olmalı ki ufak çaplı bir kahkaha attı
" komik olan ne ? " bana gülmesine fazlasıyla bozuldum. Gözlerimi sinsice kısıp, bana cevap vermesini bekledim
" sadece şaka yapmıştım. Yürüyebilecek misin onu merak ettim " dedi. Hâlâ sırıtan yüzüne en sert bakışımı attım. Demek şaka yaptı bana. Çok zekice ! Fazla mı zeki bu adam ? Hah. Ellerimi uzattım beni yerden kaldırması için. On saniye ellerim hava da asılı kalmasına rağmen hâlâ beni umursamıyordu.
" Beni yerden kaldıracak mısın? " dedim sinirle. Ellerimden tutup çekti beni yukarıya. Tekrar elini bir şekilde belime dolayıp yürüdü. Bir kaç adım da bir kapının önünde durdu. Cebinden bir şeyler çıkarmaya çalışıyordu
" Sanırım anahtar senin tarafında ki cebimde " dedi. Hemen elimi cebine sokup anahtarı aramaya başladım. Anahtarı bulup ona verdiğimde tedirgince kapıyı açıp beni içeriye sürükledi.
" işte burası benim dünyam. Evim " dedi tek eliyle boş koridoru gösterip. Bende boş boş gösterdiği ortama baktım. Tekrar tuttu beni yavaşça koridorda ilerlerken. Salona götürüp bir koltuğa oturtu beni
" Aç mısın? "
" Yok. Biraz uyumak istiyorum " dedim. Ayaklarımdan onun ayakkabılarını çıkarıp uzandım. Koltuğa kıvrıldım hemen
" Tamam " deyip salondan çıktı. Gözlerimi sıkıca kapatıp uykunun o huzurlu kollarına bıraktım kendimiKaranlık bir odada açtım gözlerimi. Hiç bir ışık yoktu. Gözlerimin karanlığa alışması için bekledim. İyice kırpıştırdım gözlerimi. Aniden bir kapının çarpma sesi geldi. Kalbim duracak gibi çarpıyor ve kendime hakim olamıyordum. O nerde ?