1.Bölüm

24 3 3
                                    

"Merhaba!" dedim karşımda ki doktora büyük bir coşkuyla. Bu kadar neşeli olmamı garipsemiş olacak ki bana uzaylıymışımda horon tepiyormuşum gibi baktı. "Buyrun?" devlet hastanelerini severdim. Ama çalışanları hep suratsızdı. İşinizi sevmiyorsanız yapmayın. Değil mi?

"Kardeşimin kan tahlil sonuçlarını almaya gelmiştim de."

"Kardeşinizin adı?" doktorda ki soğukluğa karşı burukça gülümsedim. "Kaan. Kaan Seçkin." adamın kaşları birden çatıldı. "Siz Berna Seçkin'in kızı mısınız?" Belli belirsiz kafa salladım. "Seçkin holdingin ilk veliahtı! Siz nasıl olurda bir devlet hastanesinde sürünürsünüz?"

"Özel hastanede hastane sonuçta. Aynı şeyler."

"Şaşırdım doğrusu. Sizin gibi soylu bir aileden gelen bir kızın devlet hastanesine gelmesi. Ayrıca elinde otobüs kartı taşıması... İlginç."

"İlginç olan bir şey yok bayım. Ben de insanım ve her insan gibi yaşıyorum. Artık kardeşimin neden her yediğini kustuğunu öğrenebilir miyim?"

"Ah! Evet. Bir dakika bekleyin lütfen." doktor odadan çıkınca bende sandalyelerden birine oturdum.

Evet, zengindik. Şöförüm vardı, korumam vardı, hizmetçimiz vardı. Hiç birini kullanmazdım. Hatta evdeki hizmetçiyi oturutup iki tane kahve yapıp dedikodu yapardık. İşim çok acil olmazsa araba kullanmaz, otobüse binerdim. Kardeşim de böyleydi. Annem ve babam bizim bu hallerimizi hiç anlayamazdı. Biz de insandık. Herkes gibi yaşamak zorundaydık. Bundan rahatsız olmam gerekmezdi.

Hızlıca biri içeri girince yerimden sıçradım. İçeri giren yeşil gözlü adama baktım. Üstünde boya lekeleri vardı. Boyacı olmalıydı. Tek kaşımı kaldırdığımda "Bakma öyle güvenlikten kaçıyorum." Normalmiş gibi başımı sallayıp önüme döndüm. Sonra işaret parmağımı yukarı kaldırarak ağzımı açtım. Beni "Değerli bir vazoyu kırdım." demesi susturdu. Tekrar başımı sallayıp önüme döndüm. Kapı deli gibi yumruklanmaya başladı. Yeşil gözlü adam yanaklarını şişirip cama baktı. Koşarak cama geldi. "Eğer beni sorarlarsa..." yerle arasındaki yüksekliğe baktı. 1. kattaydık. "Görmedin." dedi ve atladı. Gözlerimi büyüterek cama koştum. Orda yoktu. İçeriye bir güvenlik dalınca kapıya döndüm. "Buralarda üzerinde boya lekeleri olan boyacı, yeşil gözlü bir hergele gördün mü?" hızlıca başımı iki yana salladım. Güvenlik odadan çıkınca doktor girdi. Güvenliğe anlamaz bakışlar atıp masasına geçti. "Kardeşiniz zehirlenmiş. İlaç yazacağım. Kontrole geldiğinde serum takılmıştı değil mi?"

"Evet, yanındaydım." bir şey demek yerine kağıda bir şeyler karaladı. Benim kesinlikle okuyamadığım kağıdı alıp cebime tıkıştırdım. "Teşekkürler doktor bey." diyip hastaneden çıktım. Yaklaşık bir saattir baş ve göz olduğum hastane kokusunu almayınca daha derin nefes aldım. "Ya dur!" gelen gülüşme ve itiraz seslerine dönünce güvenliğe yakalanmış bir 'o' adam gördüm. "Tamam. Tamam Kemal abi. Ödeyeceğim vazonun parasını." Bunları gülerek söylediği için bende gülümsemiştim. "Ya abi bırak yeni iş aldım zaten!"

Telefonum çalınca bakışlarımı onlardan çektim. "Efendim annecim?"

"Nerdesin kızım."

"Kaan'ın tahlil sonuçlarını aldım. Şimdi eczaneye gidip ilaçlarını alacağım."

"Kızım. Bir kaç gün evde kalmayacağız. Ev boyanacak. Moda'da ki eve gideceğiz. Haberin olsun. Şimdilik otobüs kullanma, şöförünü yolladım. İlaçları da burdan birilerine söyleriz alır."

"Tamam anne."

İki tane lüks yerlerde lüks evimiz vardı. Biri Moda'da diğeri ise Beşiktaş'taydı. Şehir dışında da evlerimiz vardı ama biz İstanbul'da kalmayı hep tercih ederdik.

Gördüğüm siyah arabaya doğru yürümeye başladım. Şöför tam arka kapıyı açacakken. "Hayır hayır hayır. Öne bineceğim." Diyip ön kapıyı açtım. Emniyet kemerimi taktığım sırada şöförde oturdu.

Eve vardığımızda buraya ne kadar uzun süredir gelmediğimi düşündüm. Geniş merdivenleri yavaşça çıkıp kapıyı tıklattım. Heralde hala Beşiktaş'talar diye düşünerek anahtarımı çıkardım.

Kaan büyük bir ihtimal kapıyı açmak için ayaklanmıştı fakat ben anahtarla açınca durmuştu. Gözleri çok yorgun gözüküyordu. Göz altları morarmış ve şişmişti. "Kaan diğer taraf nasıl kardeşim." dedim çantamı sehpaya bırakarak. "İnternet çekiyor." diyip güldü. "Zehirlenmişsin."

"Hangi zehiri koydun yemeğime."

"Kezzap atmıştım ölmediğine şükret." Sırıtmama karşılık yalancı bir kahkaha attı. "Ama benimle bir pes atacak halin vardır heralde."

"Bu halimle bile seni yenersem koymaz mı?"

"Onu bilemem de seni yenince ben hastaydım diye bahane uydurma." Kolları hazırlarken konuşuyordum. Tek kolu ona uzatırken "Hadi bakalım." dedim.

Pes maçı Kaan'ın ezici galibiyeti ile sonlanmıştı. "Sen hastasın diye ben seni zorlamadım bir kere."

"Abla 23 yaşına geldin. Yenilgini kabul et."

"Bak ya! Sende 20 yaşına geldin. Ablaların yenilmemesi gerektiğini öğrenemedin!" diye sitem ettim. Kahkaha atarken kapı çaldı. Hızla yerimden kalkıp kapıyı açmaya gittim. Kapıda ki anne ve babamı görünce "Hoşgeldiniz." diyerek geri salona döndüm. "Efendim yemek hazır." dedi mutfakta çalışan biri. Tanımıyordum. Yeni işe alınmıştı sanırım. Masaya ilerlerken kulağıma fısıldadı. "Bu kim bilmiyorum ama taş gibi hatunmuş." gülerek yavaşça omzuna vurdum.

Çorbalarımız bittiğinde kasem önümden alındı. Ama ben daha sıyıracaktım onu.

"Abla kaseye işkence ediyorlarmış gibi bakmayı kes istersen."

"Sen önce ağzındakileri bitir be. Düdük!" Babamın boğazını temizlemesiyle şirin bir gülüş attım. Babamın attığı soğuk bakışlar sinirimi bozmaya yetiyordu. "Bir ara bana da bu kadar duygusuz olmayı öğret." diye mırıldandım salataya çatal batırırken. "Bir şey mi dedin İpek?"

"Ha? Yok hayır."

Bu sırada gülmemek için dudağımı ısırdım. Kaan da annemde aynıydı. Babam çok ciddi bir adamdı fakat biz.. Ciddi olamıyorduk işte.

"Bizim şu evin boyasını yapan kişi kim?" dedi Kaan.

"Emre Doğan diye bir boyacı. Bu Doğan Boyacılık'ın  iki varisinden biri. Nedense boyacılık yapıyor. Çok zenginler. Senin gibi. 'ben zenginim' imajı çizmek istemiyor. 25 yaşındaymış" Babamın bana bakarak söylediği laflar ardından tebessüm ettim. "Tamam bir insan kendini belli etmek istemez ama neden boyacılık yapar ki?"

"Unutma Berna. Bir ara senin kızında garsonluk yapmak istiyordu." Kaan'la aynı anda birbirimize bakıp göz devirdik. "Ben bu kadar ayrımı kaldıramam. İzninizle yatmaya gidiyorum." dedim ve kalktım.

Kısa bir duş alıp yatağa yatmıştım. Ama aklıma gelen pudingler ve başımın etrafında dönen kazandibiler yüzünden uyuyamıyordum.

Hızla yatağımdan kalkıp Kaan'ın odasına gittim. Kapıyı çalmadan içeri daldığımda altında bir eşofman vardı ve telefonuyla uğraşıyordu. "Kardeşim olmasaydın ve benden küçük olmasaydın kaslarına sulanabilirdim. Ama şanslısın."

"Ah lütfen! Ben evleneceğim kıza saklıyorum."

Yavaşça yatağının yanına oturdum. "Kaan." diye seslendim. Tek kaşını kaldırarak baktı bana. "Benim canım puding çekti."

Gözlerini devirip "Abla git yat Allah aşkına. Yarın diğer evi kontrol etmeye gidicez." alt dudağımı sarkıtıp kapıya yöneldim. Son kez arkamı dönüp baktığımda telefonuyla ilgileniyordu. Kahpe.

****

Hikaye kurgusu aklımdaydı fakat nasıl bir giriş yapacağım hakkında hiç bir fikrim yoktu. Bu bölüm yalnızca giriş. Yazarken zorlandım zaten kısa oldu. Diğer hikayeme geniş bir ara veriyorum. Bu hikayeye yoğunlaşmak istiyorum.

Her neyse umarım beğenirsiniz. Sizi seviyorum. Diğer bölümde görüşmek üzere 🌻💕

Kıyıya Vurmuş PapatyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin