2. Bölüm

16 3 0
                                    

Art arda gelen bildirim sesleriyle uyandım. Bugün evi kontrol edecektim. Kaslarımı uzatmak istercesine gerindim. Sonra kendimi serbest bıraktığımda esnemiştim ve bu benim bir kez daha gerinememe neden olmuştu.

Telefonumu elime alınca bir sürü bildirim vardı. Ve hepside yakın arkadaşım Zeren'den gelmişti. Büyük bir ihtimal benden önce uyanmış ve ben kalkana kadar ismimi yazmıştı. Ve yazmaya devam ediyordu.

Ona uyandığımı bildiren bir mesaj attım ve dolabıma ilerledim. Beyaz, kırmızı puantiyeli bir elbise alıp üzerime geçirdim. Arkadaki fermuarına uzanamıyordum. Büyük uğraşlar sonucu fermuarımı kapatıp saçlarımı taramaya başladım. Kendiliğinden hafif dalgalı olan saçlarım, elbiseye uymuştu. Küçük kırmızı çantama telefon, anahtar ve gerekli başka şeyleri koyup fermuarını kapattım. Kırmızı bez ayakkabılarımı giyip odamdan çıktım.
Hızlıca merdivenlerden inip salona geçiş yaptım. Kaan; altına siyah bir kot, üzerine de mavi bir gömlek giymişti. Gömleğin altına beyaz bir tişört vardı ve gömleğin önü açıktı. Bugün düne nazaran kesinlikle daha iyiydi.

Gidip saçlarını karıştırdım sırıtarak. Düzenli saçları dağınık bir hal almıştı ve bu ona yakışıyordu. "Bir serveti bozdun şuan." dedi pekte umursamadığını belli eden bir sesle. "Böyle daha iyi oldu." diye cevap verip mutfağa geçtim. Hande ordaydı. Beni görünce oturduğu yerden ayaklandı. Patronu sayılırdım ama benden 1 yaş küçüktü. "Ama bir alışamadınız. Ben sizin paronunuz değil, arkadaşınızım yahu! Bana böyle davranmayın." Mahçupça gülümsedi. Tezgaha geçip kendime tost hazırlamaya koyuldum. Hande ne yapacağını bilemeyerek etrafa bakınmaya başladı. Güldüm. "Otur bakalım konuşacağız." Konuşacağım konuyu anlamıştı. Dudaklarını birbirine bastırıp mutfaktaki küçük masaya geçti.

Tostum olunca dolaptan portakal suyu alıp masaya geçtim. "Kardeşin nasıl oldu canım?" dedim. Gözleri parladı bir anda. Kardeşi 15 yaşında şirin mi şirin bir kızdı. Prenses gibi bir kızdı. "O... O iyileşiyor İpek Hanım. Size gerçekten çok teşekkür ediyorum. Bir kaç güne ameliyatı var. Gerekli olan ilik bulunmuş. Ben gerçekten size minnettarım. Çok teşekkür ediyorum." dedi gözleri dolarken.

Kardeşi, yani Merve lösemi hastasıydı. Bir kaç ay önce yine hastanedeyken, kulak misafiri olmuştum konuşmalarına. Durumları yoktu ve Merve'nin ihtiyacı olan ilaçları alamıyorlardı. Sanki arkamdan biri yardım etmem için itmişti beni onlara.

"Merve benimde kardeşim Hande. İyilişsin, bizzat ben çok istediği resim dersini vereceğim ona. En sevdiği ünlülerin konserlerine beraber gideceğiz. Özüre hiç gerek yok. Her zaman yanınızdayım." Bunları derken elini tutmuştum. Hızla kafasını salladı. Dayanamamış, kalkmış ve onu da kaldırmıştım. Sıkıca sardım onu. Yaptığıma şaşırmış olsada karşılık verdi hemen. "Ağlama bak. Elimin altındasın." dedim yapay sinirle. Güldü. Ondan ayrılıp tostumu yemeğe koyuldum.

Biz hafta içleri beraber kahvaltı yapmazdık. Doğru dürüst görüşmezdik bile. Sadece akşam yemeklerini hep beraber yemek zorunluydu. Karmaşık aile kuralları işte.

Evden çıkıp duraklara doğru yol aldım. Acelem yoktu değil mi?

"İpek Hanım!" Adımın seslenilmesiyle durdum. Arkamı dönünce gülümsedim. "Annenizin kesin talimatı. Sizi ben götüreceğim." dedi şoförümüz Ahmet Bey. Kafamı sallayıp arabaya ilerledim.

Yarım saat kadar sonra eve gelmiştik. "Siz gidin Ahmet Bey. Ben sizi ararım." diyip kafamı camdan uzaklaştırdım. Merdivenleri çıkarken anahtarları bulmaya çalıştım. Anahtarı bulup zaferle gülümsedim. Anahtarı deliğe sokup çevirdim.

Neden evi kontrol etmemi istediklerini anlamıyordum. Eşyaların üstleri beyaz bir örtüyle kaplanmıştı. Halılar kalkmış yerini kahverengi zemin almıştı. Büyük ihtimal bir odadan başlamıştı.

Kıyıya Vurmuş PapatyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin