Saat 7 alarmını kapatıp duş almaya geçmiştim. Beyaz siyah, banyoma girince kirlilerimi farkedip makinayı çalıştırmam gerektiğini düşündüm. Yalnız ve bekar bir erkek olmak zor geliyordu artık. Çamaşırları makineye koyarken deterjanımın az kaldığını fark ettim. 32 yaşındaydım. Ve hâlâ kimse yoktu hayatımda. Zamanında çok sevdiğim biri oldu evet. Lise yıllarımda. Ondan sonra kimseye birşey hissedemedim. Her sabahtan daha farklı bir yorgunluk hissediyordum bu gün. Çamaşırları çalıştırıp duşumu aldım. Çamaşırları serip çıkmam gerekiyordu. Geç kalacaktım. Çamaşırları serdim. Sehpanın üstünde BMW amblemli anahtarlığımı bulamıyordum. Yemek masasına baktım. Son çare yatak odasındadır deyip merdivenleri hızlıca çıktım. Yatağım ayak ucundaki koltukta duruyordu. Alıp hızla aşağı indim. Kapıyı çekip hızlı adımlarla BMW'mim kilidini açtım. İçi bembeyaz olan bu araba beni her binişimde rahatlatıyordu. Saate baktım. Saat çoktan 8:28 olmuştu. Arabayı çalıştırırken bi yandanda ortağımı arıyordum.
" kaan nerdesin ya " demesiyle ana yola geçişim bir oldu.
"Hakan ben yarım saate ordayım beni idare et " dedim. Edeceğine inanarak.
" olum ne yarım saati birazdan toplantı için burda olacaklar. "
"Tamam geliyorum yarım saat sürmez sen başlat ben geliyorum. Özür dilediğimi de ilet. Aksilik felan çıkmış de. Oyala be olum. " dedim. Hakan bu işi yapabilirdi.
"Tamam hızlı ol ama hadi" dedi ve kapattık. Bu arada kahvaltı yapmadan çıkmıştım. Aklıma tekrar gelince yol üzerinde pastane olduğu aklıma geldi. Peynirli poğaçaları güzel diye duymuştum. Nihal hanım pastanesini bi çok insan bilirdi Ankara'da. Çok yaklaşmıştım pastaneye. Müzik listemi yenilemem gerektiğini fark ettim o an. Yine elif kaya, bir bilebilsen çalıyordu. Seni kaybetmenin korkularını bir yenebilsem ah bir yenebilsem diyordu. Çoktan kaybetmiştim. Fakat unutamıyordum. Çok denemiştim.
O ara pastanenin oraya gelmiştim. Arabamı durdurup çıktım arabadan. Patane sağ kaldırım üzerindeydi. Pastaneye girdim. Girer girmez mavi ve morun birbirine bu kadar uyduğunu daha önce fark etmemiş olmamı fark ettim. Güler yüzlü, nazik, çikolata renkli düz kısa saçlı, beyaz tenli bi bayanın "hoş geldiniz, buyrun" demesiyle yüzümü bi tebessüm aldı. "Peynirli poğaçalarınızdan alacaktım." Dedim.
"Kaymaklı olanlardan değil mi" dedi o anlayış dolu bakışlarıyla. "Evet lütfen" dedim. "Tabi iki dakikaya hazır olur, buyrun" derken en yakın masayı gösterdi. Tebessüm edip geçip oturdum. İçeriyi süzerken duvarda ki tablolar dikkat çekmeyecek gibi değildi. İstanbul boğazından bi kare , nere olduğunu bilmediğim güzel bir deniz resmi, bir baba ve kızıyla olan o tablo çok hoştu. Sahi bir gün benimde kendimden çok sevdiğim bi kızım olacakmıydı? Diye düşünürken gözüme dışarda ki elma ve pamuk şeker satan o yaşlı adam takıldı. Küçük bi kız çocuğuyla oturuyordu. Torunuydu galiba. Onların birbirlerine gülüşlerini ve konuşmalarını izlerken bi bayan geldi yanlarına. Siyah saçlı, siyah taytı ince bacaklarına tam oturmuştu, siyah parlak bi ceket vardı üstünde. Bu kadar siyah giyinince gizemli gözüktüğünün farkındadır herhalde diye kendi kendime söylendim. Merakta etmiyor değildim yüzünü. Ayağa kalktım kapıya doğru yaklaştım. Bakacaktım. O ara " buyrun" diye bir ses duydum. Döndüm hemen. Popaçalarım hazırdı. Onları aldım parasını ödeyip hemen çıktım. Arabaya poğaçaları koyarken hâlâ ordaydı siyah kadın. Arabaya poğaçaları koydum. Kapıyı örttüm. Kafamı kaldırdığımda yoktu. Etrafa bakındım göremedim. İçimde ki meraka niye bu kadar aldırmıştım bilmiyorum. O yaşlı adamın yanına doğru gidiyordum bi yandan. Kravatımı ceketimi düzeltirken lacivert takımın bana yakıştığına inanan bi öz güven vardı üstümde. Yaşlı adamın yanına gelince birden, küçük kızla gözlerini dikip bana baktılar. "Merhaba bişey soracağım amca" dedim. "Buyur evladım" deyince hemen sordum. "Az önceki bayan nereye gitti" dedim. " bilmiyorum evladım, bi apartman varmış adı karanfil apartmanmıymış neymiş. Onu sordu, bilmiyordum cevap veremedim" dedi. Nereydi ki ora. "Peki amca saol" deyip yanından ayrılırken "tanıyor musun?" Dedi. "Yok amca birine benzettim galiba" dedim. Arabaya doğru gittim. Sonra Arabama binip iş için yola çıktım. 5 dk sonra işteydim. Toplantıya geçtim direk. Aklımdan bi an çıkmıyordu. O gizemli giyiniş ve birden kaybolması. Yüzünü görmemiştim ama bembeyaz elleri dikkatimi çekmişti. Toplantı bitti, el sıkıştık, onay aldık, odama geçtim. Fakat hâlâ aklımdan çıkmıyordu. Hiç tanımadığım ve yüzünü bile görmediğim bi insan nasıl bu kadar dikkatimi çekebilirdi ki. Bi bileklik vardı bileğinde. Ve bir de siyah valizi vardı yanında. Onları tamamen atladım. Bilekleğinde bi akrep simgesi vardı. Gümüşten bi akrep. Çok belliydi. Lakin bunlar ne işime yarayacaktı ki. Kafam çok karışmıştı. Saçmalıyordum. Çalışmalıydım, evet çalışmalıydım. Çalışmama odaklanıp yeni desenler üretmeliydim. Daha canlı takılara ihtiyacım vardı. Kağıdı kalemi çıkarıp çizmeye başladım...