THE PRETTY RECKLESS YOU İLE OKUYABİLİRSİNİZ :)
Dudaklarını dudaklarıma yaklaştırdı, ben yine geriye kaçmaya çalışsam da, sağ eliyle sırtımı tutarak buna engel oldu ve sertçe dudaklarımı emmeye başladı. İlk birkaç saniye karşı koymaya çalışsam da, sonra ben de kendimi onunla öpüşürken buldum.
O reddedilemeyecek kadar büyüleyiciydi..
***
Sabah kalktığımda aklıma gelen ilk şey, geceki öpücüktü. Düşüncesi bile dudaklarımın karıncalanmasına yetiyordu. Yattığım yerden doğruldum ve Pattie'nin uyanık olduğunu gördüm. Göz göze gelmemizle yanına gidip selam verdim.
''Merhaba, iyi misin?''
Pattie derin bir nefes aldıktan sonra gülümseyip evet anlamında başını salladı.
''Justin dün çok korktu. Sana o kadar çok değer veriyor ki.. Ben hayatımda ilk defa böyle bir şey görüyorum.''
Düşünceli bir şekilde Pattie'ye baktım.
''Onun gibi bir oğlum olduğu için çok şanslıyım.'' Bunu o kadar içten söylemişti ki... Ne olurdu benim de Pattie gibi bir annem olsaydı? Neden adil değil bu hayat?
Annem bir fahişeymiş. 31 yaşındayken, yattığı adamlardan birinden hamile kalmış ve bir daha çocuğu olmayabileceğini düşünüp beni doğurmuş. Doğum sırasında da ölmüş. Üvey babam Jack'in bana anlattığına göre yani.. O da annemi pazarlayan adammış zaten. Bana da annem gibi bir gelecek çizdiğini anladığımda evden kaçabildiğim için şanslı sayılırım.
''O da senin gibi bir annesi olduğu için şanslı..'' Dedim düşüncelerimden sıyrılarak.
Tebessümle bana baktıktan sonra, Justin'in arkadaşı olup olmadığımı sordu.
''Hayır, aslında asistanıyım.''
''Ah, doğru Eliza işten ayrılmıştı. Pardon, kafam biraz dağınık da.''
Eliza mı ayrıldı, oğlun mu attı? Cevabını gerçekten merak ediyordum. Belki de ayrıldığı sevgililerini kovuyordur.
''Önemi yok, gerçekten iyi görünüyorsun, çok sevindim. Bugün Justin'in konserleriyle ilgili birkaç dosyayı halletmem gerek, bu yüzden gidiyorum. Justin sorarsa...''
''Elbette, ben söylerim.'' Sorulara geç cevap veriyordu ve çok yavaş konuşuyordu, ama trafik kazası geçirip, riskli bir ameliyattan çıktığını hesaba katarsak gerçekten iyi durumdaydı.
Ona iyi günler diledim ve montumu alıp odadan çıktım. Daha sonra aklıma Luke'un burada olabileceği geldi ve görevlilerden birisine onu nerede bulabileceğimi sormak üzere danışmaya gittim.
''İyi günler, Luke Barnes'ı nerede bulabilirim?''
Bir süre bekledikten sonra, cevap gelmeyince yüksek sesle tekrarladım.
''Luke Barnes'ı nerede bulabilirim?''
''28 numaralı odada olması gerek şuan, alt kat.'' diye cevapladı somurtgan bir kadın.
Teşekkür edip söylediği odaya gitmek üzereydim ki, Luke'u karşı asansörden buraya doğru gelirken gördüm.
''Seni arıyordum.'' diyerek hızlıca yanına gittim.
''Demek hala buradasın. Biliyor musun, bugün boşum. İstersen bir şeyler içebiliriz?''
Heyecanla teklifini kabul ettim. Koluna girdim ve neler yaşadığını anlatmasını istedim, biz hastaneden çıkarken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Make Me Sad
Fanfiction''Sadece.. Seni kıskandım.'' Şaşkın bir şekilde ona baktım. Dudaklarını dudaklarıma yavaşça yaklaştırdı, ben yine geriye kaçmaya çalışsam da, sağ eliyle sırtımı tutarak buna engel oldu ve sertçe dudaklarımı emmeye başladı. İlk birkaç saniye karşı ko...