Evden ayrıldım ve Justin'in bana mesaj attığı, buraya sadece birkaç dakika uzaklıkta olan stüdyonun yolunu tuttum.
***
Stüdyoya gittiğimde Justin ve onunla gelen birkaç kişi daha çoktan gelmişti.
''Geç mi kaldım?''
Endişeyle birinin cevap vermesini beklerken Justin ile aynı yaşlarda olan bir kız bana saatin daha 2'ye gelmediğini, kendilerinin erken geldiğini söyledi ve derin bir nefes aldım. Justin'in yanına gidip ona gözlüğünü ve dosyasını verdim, daha sonra da bekleme odasında işleri bitene kadar kitap okudum.
''Çok güzel bir asistanın varmış, bizi tanıştırır mısın Justin?'' diyerek bekleme odasına girdi, uzun boylu, yakışıklı sayılabilecek bir genç.
''Bu Asia, yeni asistanım, ve Asia bu da Taylor.''
Justin elleri ile bize birbirimizi gösterdikten sonra Taylor kocaman bir gülümseme eşliğinde elimi sıktı. Bir süre beni süzdükten sonra Justin'e döndü.
''Ama eski asistanın daha güzeldi sanki.'' diyerek çok büyük bir espri patlatmış gibi kahkaha attı.
''Öyle diyorsan...'' Diyerek gülümsedim. Bozuntuya vermemeye çalışsam da bu pek de komik gelmemişti bana.
Justin bana bakıp tebessüm ettikten sonra, bana bugün yapmam gereken birkaç işi sıraladı, ardından da Taylor ile birlikte stüdyodan ayrıldılar.
***
Telefonumun sesi ile yatağımdan doğruldum ve baş ucumdaki gece lambasını yaktım.
Arayanın kim olduğuna bakmadan telefonu açtım ve huysuzca ne olduğunu sordum.
''Asia, .... Hastanesi'ne gelir misin? Çok acil. Bir arkadaşa ihtiyacım var.''
Arayana baktığımda Justin olduğunu fark ettim ve hemen doğrulup, geleceğimi söyleyip olabildiğince hızlı bir şekilde giyinmeye başladım. Bir yandan da ne olduğunu merak ediyordum. Hem bir arkadaşa ihtiyacı olduğunu söylemişti. Bu kadar samimi olmasını da beklemiyordum...
Anahtarımı, kredi kartımı ve telefonumu montumun ceplerine tıktıktan sonra otelden ayrıldım. Hastane çok yakın olduğu için yürüyerek gidecektim, zaten bu saatte bir taksi bulabileceğimi sanmıyordum. Saat neredeyse 2'ye geliyordu.
Hastaneye girer girmez bekleme kısmında, elleri ile yüzünü kapamış oturan Justin'i gördüm.
''İyi misin?''
Telaşla yanına gittim ve hafifçe onu dürttüm.
''Ben de seni bekliyordum, annem kaza geçirmiş, durumu ağır..''
Aslında uykulu olmamın da etkisi olacak, bu benim için pek bir şey ifade etmese de, olabildiğince üzgün gibi görünmeye çalıştım.
''Çok üzgünüm... Şimdi nerede?''
''Ameliyatta.. Seni aradığım için üzgünüm, bu senin işin değil ama arkadaşlarıma ulaşamadım ve aklıma sen geldin.. Sadece yalnız kalmak istemiyorum.''
Yanında oturdum ve elimi omzuna koyarak, ona hak verdiğimi, hiç önemli olmadığını söyledim.
''Ben ameliyat olduğu kata gidiyorum, sen de hastane işlemlerini halledip yanıma gel, olur mu?''
Elime bir kredi kartı verdi ve hangi katta olacağını söyleyip yanımdan ayrıldı. Ben de dediği gibi girişteki bayana gidip işlemleri yaptırdım ve sonra iki kahve alarak Justin'in yanına gittim.
''Eminim annen iyi olacaktır. Sakin olmalısın. Ayrıca bunu sana aldım.''
Öncelikle kartını, ardından da kahvelerden birini ona verdim.
''Çok naziksin.''
Bir süre gülümseyerek bana baktı. Daha sonra bana sarıldı ve çok korktuğunu, hayatının en kötü gününü yaşadığını söyledi. Ağladığını anlamak zor değildi.
Onu karşıma aldım ve her şeyin güzel olacağına söz verdim. Ardından da hemşirelerden birisi gelip, annesinin ameliyatının yarım saat kadar sonra biteceğini, bizim de onun yatacağı odaya gidip orada beklememiz gerektiğini söyledi. Justin'le birlikte odaya gittik ve hemen kendimizi birer koltuğa attık. Tam karşımda oturuyordu ve ne kadar üzgün olduğunu anlamak zor değildi.
''Eğer ona bir şey olursa nasıl yaşarım ben...''
Derin bir nefes aldım. Kahvemden bir yudum içip cevap verdim.
''Eminim bir şekilde yaşarsın. Ben yaşıyorum mesela. Ama annen iyi olacak.''
Ellerime baktım. Gerçekten de alışıyordu insan belli bir zaman sonra, doğru söylemiştim.
Özür dilercesine bana baktı.
''Aptallık ettim, bilmiyordum.''
Kapının açılıp Justin'in annesinin ve onun yatağını taşıyan hemşirelerin içeri girmesiyle ikimiz de ayağa kalktık.
''O iyi mi?''
Justin endişeyle annesine bakıyordu.
''Evet, iyi olacak, ama bu hafta bizimle kalması gerek.''
Sanki bir çocukla konuşur gibi, güler yüzle, tane tane konuşan hemşire, gece gelip serumlarını değiştireceğini söyleyerek, arkadaşını da alıp odadan çıktı.
Justin annesinin baş ucuna koştu ve nazikçe annesinin sağ elini tuttup öpmeye başladı. Yanına gittim ve tebessümle ''sana söylemiştim'' dedim. Kalktı ve bana sarıldı.
''Her şey için teşekkür ederim. Sana borcumu asla ödeyemem.''
Söylediklerinde samimi olduğunu anlamak zor değildi. Önemi olmadığını ona bir kere daha açıkladıktan sonra koltukları açtı ve annesinin yatağının karşısında olan dolaba gidip yastıkları, çarşafları ve yorganları çıkarttı.
''Yardım etmemi ister misin?'' diyerek yatakları hazırladım. İkimiz de kendi yataklarımıza oturduk.
''Hayatımda hiç bu kadar rahatlamış hissetmemiştim.'' diyerek gülümsedi.
''Çok şanslısın.''
Kalktı ve ışığı kapattı ardından da yavaşça benim yanıma oturdu.
''Annen için üzgünüm'' diyerek elimi tuttu.
''Önemli değil zaten.'' dedikten sonra, bir süre beni süzdü.
''Bence eski asistanımdan daha güzelsin.'' diyerek gülümsedi.
''Ne?'' diyerek ona baktım.
''Taylor, o sana söylemişti ya, bence sen çok daha güzelsin.''
Kızardığımı tahmin etmem pek zamanımı almamıştı.
''Teşekkür ederim.'' diyebildim sadece.
Justin usulca yaklaşıp, yanağıma masum bir öpücük kondurdu. Tereddütle elimi yanağıma götürdüm ve ben daha ona bakamadan, o yanımdan kalkıp kendi yatağına yattı..
***
Herkese merhaba, öncelikle eski bölümde konuşma çizgisi kullanmışım, siz söylemeseniz fark etmeyecektim, normalde yapmam ama dalgınlığıma gelmiş. Artık düzelttim. Uzun oldu ama kusra bakmayın.
Eleştirileriniz benim için çok çok çok önemli, iki bölüm de +15 vote olduğunda YB gelir .:)
Multimedia'da Asia var. :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Make Me Sad
Fanfic''Sadece.. Seni kıskandım.'' Şaşkın bir şekilde ona baktım. Dudaklarını dudaklarıma yavaşça yaklaştırdı, ben yine geriye kaçmaya çalışsam da, sağ eliyle sırtımı tutarak buna engel oldu ve sertçe dudaklarımı emmeye başladı. İlk birkaç saniye karşı ko...