~~~
Müfettiş gitmiş, o büyük mü büyük telaş az da olsa azalmıştı.Sınıftaki herkes sessiz bir şekilde -bu nadiren gerçekleşir yani sık sık olmaz- ders kitaplarının yüzüne aval aval bakıyorlardı.Sadece Fırat sıranın altındaki gizli yemek bölmesinden marşmelowunu aşırıyor, üstüne de çilekli meyve suyunu içiyordu.Türkçe hocamız Ahmet Bey bir hafta sonraya ertelediği yazılıları derliyordu.Din kültürü öğretmenimiz yapacağı yardımın ücretini biraz da olsa azaltmak için pazarlık yapıyor, ara sıra gülümseyip, karşıdaki adamın elini sıkı sıkı tutup daha da fazla bir şiddetle sallıyordu.
Matematik hocamız ise ard arda yaptığı beş yazılıya dikkatlice bakıyor, -bu yazılıda maalesef hiç kopya çekemediğimiz için- sık sık oflayıp pufluyor ah vah ediyor, ellerini dizlerine -canı acımasın diye yavaşça- vuruyordu...
Sosyal Bilgiler öğretmenimiz yarınki yeni 6. Ünitenin konularını hazırlıyor, elini alnına koymuş sırıtıyordu.-hem de sanki bir hain gibi...-Gerçekten bu okul yüzünden hayattan soğudum...Bu karmaşalar, bu düzensizlikler, ve bazı umursamaz tavırlarıyla hep kızan, bağıran, sürekli ceza odasına gönderen, seni sevmeyen öğretmenler!
Hep o öğretmenlerin yüzünden mutsuzum ben!Hiç değişmiyor hiç!
9 YIL ÖNCE
Kerem'in annesindenSoğuk bir kış günüydü...Kar, Hep saf ve temiz olan beyazlığıyla heryeri bir tek boşluk bile kalmayacak şekilde sarmıştı...Kucağımda uyuyan daha beş aylık bebeğime, Kerem'ime, ışık kaynağıma, biricik yavruma baktım...Gayet sakin bir şekilde gözlerini kapamış, baş parmağını sessizce emerek uykuya dalmıştı...Ahh Kerem'im ahh...Ne hallere düşürdüm seni ben ahh...Yüreğimde hala büyük bir acı hissediyorum...Seni nasıl buyutecegiz biz?Nasıl okuyacağız bu halde?Nasıl mutlu olacaksın sen bu karanlık sokaklarda?İçini'nde Nasıl kelebekler uçuşacak?Asıl sevgiyi, asıl aşkı, asıl muhteşemliği Nasıl tadacaksın sen ha?Nasıl olacak bunların hepsi?
Yazardan
O anda yorgun ve kaç gecedir uykusuz olan gözlerinden bir damla yaş aktı...Üç çocuğunun, üç birtanesinin hepsi de hayata gözlerini küçük yaşta kapamışlardı...Onların minik kalpleri, o acı sonbahar yagmuruyla dolu gecede durduğunda, sanki anne'nin yaşamı da sona ermiş, hayat durmuştu...Yaşadığı acılar her birinin ölümünde gözünün önünden teker teker geçmiş, sanki o bütün kötü şeyleri tekrar tekrar yaşamıştı...İçin de hem yangın hem de fırtına kopmuş, kalbi bu acıya daha fazla dayanamamış, acı haberi duyduğu anda yıkılmış, bayılıvermişti...
Çocuklarının cesetlerini kucağına almış, kokularını içine çeke çeke uykuya dalmıştı.Yavrularının hepsinin ölülerini ağlayarak öpmüş, hastanenin pis ve yağlı duvarlarına dayanarak ağlamış, hatta bir ara ölmüş olan bebeğe:
"Aç mışın yavrum hı?Acıktın mı bitanem?Benim kınalı kuzum!Aç gözlerini e bebeğim!Hadi aç aşkım aç!"
Diyerek bebeğe süt icirmeye bile kalkışmıştı!Hangi anne dayanır bu acılara?Hangi anne üzülmez ilk göz ağrısına?Hangi anne korumaz biricik yavrusunu?Hangi anne bebeğini canından çok sevmez?Hangi anne çocuğu için her fedakarlığı yapmaz?İşte her çocuğunun ölümünde bı soruların cevaplarını düşünmüştü o acılı anne...Sevgisi bütün çocuklarına fazlasıyla göstermiş, Hep sevmişti onları...Hiç ayrım yapmamıştı aralarında...Sınırsız, karşılıksız, bütün benliğiyle sevmişti onları...Hiç bıkmamıştı sevmekten...Hem de hiç...Kalbi'nin hep biryerleri kırık veya eksik kalmış, o kırık bölgeyi, o eksikliği hayatı boyunca bir kez olsun dolduramamıştı...Acısı hayatı boyunca hiç dinmemiş, mutlaka, sanki bir zorunluluk varmış gibi hep mutsuz ve herşeye karşı ön yargılı olmuş, hiçbir şeyden tat alamamıştı...Saçlarına yaşadıkları yüzünden hep ak düşmüş, yaşıtlarına göre yüzü kırış kırış kalmıştı.Bu acılara kalbinin de artık dayanamayıp eskidigini biliyordu.Ama, ama bu kötü şeylere gözlerini kapıyor, kulaklarını tıkıyor, ağzını açmıyordu...Zaten çok istese de ağzını açamazdı...Elleri kolları sanki hep bağlıydı...Sanki hiçbir şey yapamazdı.Fakat ne bilebilirdi?Belki bu kadin istese dağları yıkar, volkanları patlatır, derelerin suyunu taşırırdı...Lakin diyoruz ya belki...Bir umut...Bir umut...
Kerem'in Annesinden
Kucağımdaki kuğu kadar beyaz tenli, deniz kadar mavi gözlü, altın kadar sarı saçlı, minnacık beş aylık, sevgi dolu, günahsız, Meleklerin güldürdüğü canlıya baktım.Ne kadar da masum ve saf görünüyordu...Ne kadar da güzeldi...Ne kadar da güzel kokuyordu...
O mis kokusunu içime çekip kısa süreliğine düşüncelerime geri döndüm.Beni uzun ve bana göre sonsuz olan düşüncelerimden ayıran ve yüreğimi ağızıma getirecek kadar korkutan şu oldu:
SON
Çok heyecanlı yerde bitirdim değil mi?E biraz meraklanin canim...Bu arada eğer burayı okuyorsa aliye_su arkadaşıma selam gonderiyorum...
HOŞÇAKALIN!!!

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gençliğim...
قصص عامةBir çocuğun hüzünlü hikayesi... Yetim bir çocuğun... Sevdiklerinden sevgi bekleyen bir çocuğun... Hayatında neredeyse hiç mutlu olamamış bir çocuğun... Sizde bu maceraya ortak olmakistiyorsanız, işte buyrun...