Chanyeol ağladığımı görünce elleriyle bütün gözyaşlarımı toplamaya çalıştı. Gözyaşlarım parmak uçlarına, avucuna, elinin diğer bölümlerine hatta bileğine bulaştı.
Park Chanyeol yapamayacağını bile bile boşa kürek çekmeye aşıktı.
Gözyaşlarımı ne kadar silse iki katı daha fazla akıyordu yaşlar. Ağlamayı durdurmayı denedim. Çok denedim. Ama bir türlü beceremedim. Bir eylemi bile gerçekleştirmek zor ötesi geldi.
Yapabildiğim tek şey kollarımı Chanyeol'ün beline sarmak ve kafamı göğsünün üzerine koyup derin derin nefes almak oldu.
Büyük elleri saçlarımı okşayıp beni yatıştırdı. Aynı zamanda mayıştırdı. Kendimi onun kollarının arasında bir masal karakteri gibi hissetmekten alıkoyamıyordum. Çünkü beni hiç bilmediğim diyarlara sürüklüyordu.
Gözyaşlarım dinmeksizin bir nehir gibi akmayı sürdürürken gözümün üzerine sürdüğüm pembe far dağılıp Chanyeol'ün gömleğine bulaşmıştı. Gözyaşlarım da bir tık daha koyu görünmesine neden oluyordu gömleğinin.
"Ağlama karşımda böyle içli içli. Canımdan can götürüyorsun. İçinde biriken tüm gözyaşlarını bana ver. Ben senin yerine ağlarım. Yeter ki sen ağlama gökyüzüm. Birazdan yağmur yağdırmak üzere gibi duruyorsun," dedi burukça gülerek.
Büyük ellerini yanaklarıma koydu ve bir anda soğuk yok olup yerini temmuz ayının yakıcı sıcaklarından biri aldı. Bunun daha alternatif adı Park Chanyeol olurdu benim dilimde, benim bildiğim ve kullandığım sayılı kelimelerde.
Park Chanyeol'ün sıcağı beni kasıp kavurdu. Su bulmak için çölde bir sağa bir sola koşturan insanlar gibi hissettim kendimi. Onlar orada zorla duruyordu. Ama ben, ben isteyerek duruyordum. İsteyerek atmıştım kendimi Park Chanyeol'ün kollarına. Ellerinin yüzümde dolanmasını ben istemiştim. İtmemiştim bu yüzden. Gözlerimi kapatıp kendimi sıcağın altında bir esinti ararken bulmuştum. O esintiyi de sıcağı verdiği gibi Park Chanyeol vermişti. Park Chanyeol yaptığı bir şeyde elinden geleni yapmak yerine elinden gelenin en iyisini yapıyordu. Beni sevmeye çalışırken de öyleydi. Beni çok sevmek istemiyordu. Çok kelimesini sonsuz ile çarpıp sevmek istiyordu.
Yapıyordu da. Park Chanyeol öyle kudretli biriydi ki elde etmek istediği şey her ne ise onu avucuna almak için yapamayacağı şey yoktu. Tüm gücünü verirdi de yine de alırdı.
Sözleri güneş gibiydi. Benim kalbim de kar topuydu. Güneş ışınlarını yaydıkça alt tarafta çimenlerin üzerine bırakılmış kar topu da eriyordu. Işınları kar topuna denk geliyordu. Kar topu yavaş yavaş eriyordu. Güneş hiç edeceği etkiyi düşünmeden ışınlarını yayıyordu. Bilmiyordu kar topunun eriyip suya dönüştüğünü. Park Chanyeol'ün sözleri de böyleydi benim kalbimi eritiyordu ama hiç farkında olmuyordu. Farkında olsa yaptığı şeyi yapmaktan, söylediği şeyi söylemekten vazgeçerdi. Bendeki kalp dayanmıyordu daha ilerisine.
Park Chanyeol'ün bende açtığı boşluklardan içeriye sızıyordu bir şeyler ve ben mahvoluyordum. Park Chanyeol beni böylesine mahveden ilk ve tek insandı. Başka birisi onun yaptıklarını yapmaya cüret dahi edemezdi. Korkardı yapmaya.
Gözlerim kısıldı karşısında, dudaklarım gerildi onu mutlu etmek üzere. En çok böyle gülümsediğimde beni sevdiğini biliyordum. Gülüşümü her şekilde sevse de ben böyle gülünce bana asla karşı çıkamazdı. Ne zaman böyle yapsam lafımı ikiletmeye bile kalkmazdı. Gülüşümün içinde kendini kaybettiğini ve saatlerce bakıp kendini aradığını da söylerdi.
"Bu haksızlık gökyüzüm. Yine zayıf noktamdan vuruyorsun beni," dedi dudaklarını büzüp başını aşağıya eğerken. Ellerini ellerime kenetledi sözlerinin hemen ardından.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Foreigner's God // chanbaek
FanficPark Chanyeol ile bir şekilde güzel ve tehlikeli bir aşk masalının içine düşüverdik. Bir şekilde her şey güzel gitti. Her günümüz güllük gülistanlık geçti. Gizli gülümsemeler, gizli öpücükler ve en büyüğünden gizli bir aşk paylaştık. Çünkü yazar böy...