Düşünüyordu. Sadece ve sadece düşünüyordu:Ladybug'ı...Şu buz gibi havada ısınmasını sağlayan güneşini düşünüyordu. Merak ediyordu, acaba ne yapıyordu, neredeydi, kimdi? Hayal ediyordu, onun kendisine kimliğini gösterişini, ona " Seni seviyorum." dediğini... Kafasını salladı. Yine hayallere dalmıştı, dalmamalıydı, dalmamak zorundaydı... Derin bir nefes verip önündeki kitaba baktı, Okuması gerekliydi, çünkü onu unutmasını sağlayan tek şeydi kitap. "Unutturucu" yu eline aldı ve satırların arasında kayboldu... Ardından uyuyakaldı.
Gözlerini Natalie'nin monoton sesiyle açtı: " Adrien, şimdi uykunun sırası değil, 15 dakika sonra Çince öğretmenin gelecek." " Peki Natalie, şimdi izin verirsen hazırlanacağım." diye yanıtladı onu.Natalie'nin odadan ayrılması üzerine tuvalete gitti, ılık suyla yüzünü yıkadı. Aynada kendine baktı, yüzü solgundu, çünkü karnı acıkmıştı, fakat 10 dakika içinde bir şeyler atıştırması imkansızdı. Derin bir of çekip tuvaletten çıktı, ve çalışma odasına doğru yola koyuldu. Bir an önce yarın olmasını istiyordu, şu devasa hapisaneden kurtulup okula, arkadaşlarının yanına gitmek istiyordu.
Dersten sonra balkona çıktı, tüm muhteşemliğiyle Paris'i izledi. Tekrar O'nu düşündü, bir şehir olsa kesin Paris olurdu, çünkü güzeldi, narin fakat bir o kadar da güçlüydü. Saate baktı, yatma vakti diye düşündü, kurtuluş vakti. Yattı ve uyudu.
Sabah uyandı, rutin hazırlıklarını yaptı ve kendini dışarı attı. Yürümek istiyordu fakat her zamanki gibi limuzin onu orada bekliyordu.Kendisine kapıyı açan şoföre günaydın deyip limuzine bindi. Okula doğru yola koyuldular.
Nihayet okula vardılar. Ona kapıyı açan şoföre teşekkür ettikten sonra okulun merdivenlerinden yukarı çıktı. Sınıfa geldiğinde herkes çoktan gelmiş,öğretmeni bekliyorlardı. O da sırasına, Nino'nun yanına oturdu. "Günaydın Nino." "Selam" diye yanıtladı arkadaşı onu. Birkaç dakika sonra öğretmen yanında bir öğrenciyle içeri girdi. Adrien bir an irkildi. Yeni öğrencinin sınıfa girmesiyle ortama ani bir sıcaklık yayılmıştı. Bu kızda bir şey vardı, bunu hissediyordu. Diğer öğrenciler de sıcaklığı sezmiş mi diye etrafta göz gezdirdi, herkesin yüzünde bir şaşkınlık ifadesi vardı. Öğretmen söze başladı: "Bu Jane. Okulumuza İngiltere'den daha iyi öğrenim görmek için gönderildi. Hadi bize kendini anlat Jane." Tam o sırada kulak tırmalayıcı bir çığlık duyuldu. Neredeyse herkes korkudan sıralarına sinerken, öğretmen derhal okulu boşaltmalarını söyledi. Tüm sınıf kapıya üşüşürken Jane arkada kaldı, Adrien ona dikkatle baktı, simsiyah saçlarını önüne taramıştı, gece karanlığı gözleri, tek bir korku ifadesi taşımamakla beraber etrafı inceliyordu. Neden hiç korkmadığını merak etti Adrien, çünkü o Paris'e yeni gelmişti, bu tarz şeylere - canavarlara veya süper kötülere-alışkın değildi. Sonra aklına gelen düşünceyle donakaldı: Yoksa, alışkın mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNUTMAK
FanfictionUnutabilmek gerek bazen... Olanları orada bırakmak, Olumlu bakabilmek gerek bazen... Unutmadan nasıl hayatta kalırsın şu yalan dünyada? Arada hatırlarsın, özlersin, sorun değil... Ya da kalbinde yaşatmaya devam edersin... Leydim, ben de olanları...