"Hemen getiriyorum." elime aldığım tepsiye iki kahveyi de koyarak hızla müşteriye yöneldim. Tüm kibar hareketlerimi sunarak "Afiyet olsun." dileklerimi de sunduktan sonra tezgahın arkasına geri geçtim.
"Deniz! 8 numaralı masaya da bakar mısın?"
"Tabi ki!"
Bu kadarı fazla değil miydi ama? İlk iş günümde bana bu kadar eziyet fazla değil miydi gerçekten?
Saat 21:00 olduğunda önlüğü hızlıca çıkartıp tezgahın arkasına koydum.
"Ben çıksam sorun olur mu? Evim biraz uzakta?"
"Çıkabilirsin. Sabah 09:00'da burada ol. Görüşürüz!"
"Görüşürüz patron!" diyerek gülümsedim ve askıda duran kabanımı sırtıma geçirerek hızlı bir şekilde çantamla beraber dükkandan çıktım.
Dükkandan çıktığımda karşımda beni bekleyen bir adet Min Yoongi ve Park Jimin beklemiyordum.
Hayır,ciddi anlamda bunu beklemiyordum!
"Siz. Ne işiniz var burada?" diyerek etrafıma bakınmaya başladım. Geri zekalı mı bunlar acaba? En işlek saatlerde dışarıya çıkıyorlar? Üstelik beni almaya? Jimin cevap vermek için ağzını araladığında Yoongi konuştu. "İlk iş gününü kutlayacağız."
"Ne? Bende mi geliyorum? Nereye? Hem nereden çıktı bu kutlama?"
"Haklısın,sen gelmesen de olur." Yoongi elini omzuma dolayıp yürümeye başladığında otomatik olarak bende hareket etmiştim. Ona dönüp -ne yapıyorsun?Birileri görecek- bakışımı atarken o ise -boş ver- bakışını yolluyordu. Hala bir şeyleri anlayamamışken arkamızdan gelen Jimin'e beni açıklığa kavuşturması için bakış attım.
"Bana bakma, o yanındaki herif planladı."
Bakışlarım Yoongi'yi bulmuştu ama o ise gözlerini yola sabitlemişti.
"Jimin-ah?" dedi otoriter bir ses tonuyla. "Bana herif dediğinin farkındasın değil mi?"
Yoongi'ye "uğraşma çocukla." diyerek karın boşluğuna kolumu geçirdim.
Asi çocuk. Hiç bir tepki vermemişti.
Aksine omzumdaki elini boynuma çekip daha da sıkmıştı. "Sen karışma,ona yüz veren sensin."
"Ne? Asla. Hem o benden büyük,ne yüzü veriyormuşum ona?"
"Ya, biraz bölüyorum ama ben o değilim. Jimin benim adım." Arkadan gelen Jimin'in sesi bir kulağımızdan girmiş diğer kulağımızdan çıkmıştı. "Hem bana çocuk diye hitap ettiğini duydum Deniz. Ben senden 2 yaş büyüğüm."
Evet. Yine öylece çekip gitmişti sesi. Çünkü şuan Yoongi ile olmanın keyfini çıkartıyordum. Boyunun benden 10 cm uzun olmasından faydalanıyor da diyebiliriz. Çünkü o hiç istifini bozmadan yola bakıyorken,ben onun çene hattını ve yüzünü inceliyordum.
Tanrım! Bu kadar mükemmel olmak zorunda mıydı bu?
"Jimin-ah,sen devam et. Bizim ufak bir işimiz var." ona dönüp ağzımı açacağım sırada tekrar konuştu. "Diğerlerine söyle,bizi beklesinler."
Jimin homurdanarak sol yola saptığında hızla kolundan kurtularak kendimi ondan kurtardım. Elim boynuma gitmiş,verdiği ağırlık yüzünden ağrıdığı için masaj yapma görevi üstlenmişti.
"Ne işimiz var bizim?" dedim düşmek üzere olan çantamı tekrar takarak. O ise ellerini kabanının cebine koyarak adımlarını durdurdu ve bana döndü. "Bir işimiz var dediysem,mutlaka bir işimiz olmalı."
"Ne demek bu?"
"Çok konuşuyorsun,sus ve yürü demek." diyerek önden ilerlemeye başladı. Azarladı mı şimdi bu beni? Arkasından yetişerek parmak ucuma çıkıp elimi omzuna attım. "Otoriter bir sevgili ha?"
"Ne sandın güzelim." diyerek dudaklarını yaladı.
Maskesini indirdiği gibi dudaklarını yaladı.
Elimi hızla çektim.
Bu yaptığı hoş değil gerçekten. Tanrı aşkına o diliyle ıslattığı dudakları öyle mükemmel duruyordu ki öpmek için hamle yapmak istiyorum!
Ya da hayır. İstemiyordum.
O cesareti bir daha bulabileceğimden emin değildim. Ve bulamazdım da. Adımları aniden kesildiğinde neler oluyor diyerek ona baktım. Dudaklarını düşünmek hiç iyi olmuyordu.
Gerçek hayata dönemiyordum ayol.
"Beraber Busan'a gitmek istiyordun ya." dediğinde feels geçirirken buldum kendimi. "Ne?? Şimdi mi gideceğiz?!"
Kafasını bana çevirip kaşlarını çattı. "Çok pardon ama geri zekalı mısın? Bu saatte kim Busan'a gider?"
Evet geri zekalıyım ben. Böyle pat diye atlarsam tabi geri zekalı olurum.
Hayır karşımdaki de kibar olsa canımı yese.
"Beklesene beni." diyerek çoktan önünde durduğumuz ofise giren Yoongi'nin peşinden bağırdım.
Huy edindi.
Beni arkasında bırakıp gidiyor sürekli.
"Merhaba,ben Min Yoon Gi. Geçen akşam sizi bilet ayırmanız için aramıştım. Acaba biletleri almam mümkün mü?"
Vay canına... Yoongi kibarlıkta seviye atlamış gibi görünüyor. "Ah, tabi ki. Hemen veriyorum." Orta yaşlardaki amca önünde duran deftere bir şeyler karaladıktan sonra çekmecelerin birisinden biletleri çıkartarak Yoongi'ye uzattı. Teşekkür ederek oradan ayrıldığımızda biletin birisini bana uzatırken "Busan'a gideceğimizi kimseye söylemiyorsun,tamam mı?" uyarısı yapmadan da edemedi. O kimse kısmından kimi kastettiğini biliyordum.
Jimin ve Jin.
Tamam onlarla her haltı konuşuyor olmam bunu söyleyebileceğim anlamına gelmiyordu.
Belkide gelebilir,ay bilemiyorum.
Beni düşüncelerden uzaklaştıran şey Yoongi'nin büyük ellerinin ellerimle buluşması ve hemen ardından uzun parmaklarının küçük parmaklarıma kenetlenmiş olmasıydı.
Yoongi benim elimi ilk kez tutuyordu.
Bakışlarım ellerimizin uyumuna bakmak için eğildiğinde iki adet birbirine mükemmel derecede kenetlenmiş eller bana -bize bak! Nasıl da güzel görünüyoruz değil mi!- demişti.
Evet,uyumumuz kesinlikle güzel görünüyordu. Benim ellerim onun ellerinde kaybolmuş olsa da,bunu sevmiştim. Utanmış sendrom yavaşça beni ele alırken yüzümün yandığını hissetmeye başladım.
"Birazdan alev alacaksın." diyerek güldüğünü işittim. Kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda onunda bana baktığını gördüm. "Ne?"
"Diyorum ki, biraz daha kızarırsan alev alacaksın."
Kafamı hızla yola çevirdim. "Ne alakası var ya? Ben şeyden ötürü böyle kızardım."
"Tamam,üstüne gelmeyeceğim." dediğinde derin bir oh bıraktım.
Ve tekrar nefesimi tuttum.
Yoongi'nin elimden tutuyor olduğu gerçeği benim sürekli aptal gibi gülümsememe neden oluyordu.
"Biz gerçekten iyiyiz." dedi bakışları sokak lambasının altında parlarken. "Biz gerçekten uyumluyuz." diyerek devam etti.
Gülümsedim.
Yapabildiğim tek şey bu oldu. Çünkü onun bu narin ve mırıldanan ses tonu kalbimi fethetmişti.
O gerçekten her şeyiyle mükemmeldi.
"Eğer bana böyle bakmaya de-"
"Oh! Bu Suga!"
Yoongi'nin sahne adını duyduğumuzda hızlıca ellerimizi çektik. Yoongi olabildiğince soğuk davranmış ve kenara kayarak aramızda ki mesafeyi uçurum boşluğu kadar açmıştı. Bense sallanan elimi hızlıca kabanımın cebine attım.
"Aman tanrım gerçekten sensin!Bir fotoğraf çekilebilir miyiz?"
Amın tınrım gırcıktın sınsın.
"Ah. Fotoğraf için üzgünüm ama bir imza verebilirim. Olur mu?" diyen ve ses tonu 36378348483726 ton incelen Yoongi'ye baktım.
Cidden. Neden bana karşı bu kadar kibar olmuyordu bu çocuk?
Kız çantasından çıkarttığı defteri kalemiyle birlikte uzattı. Yoongi kafasını defteri imzalamak için eğdiğinde kız ile göz göze geldik. Ne yapmam gerektiğini bilemediğim için kafamı eğip,ayakkabımın düz modeline baktım.
Aha! Bir dikişi sökülmüş.
"Kız arkadaşın mı?" diye soran kızın sesiyle başımı kaldırdım. Yoongi defteri kibarca uzatıp kafasını çevirerek bana baktı ve tekrar kıza döndü. "Hayır,sadece arkadaşım."
Geri zekalı.
Hayır tamam bunu söylemek zorundaydı ama yani ben uzağa gitseydim bari.
Zoruma gitmedi değil.
"Öyle mi? Oppa,eğer bir ilişkin olursa bize bunu açıkla olur mu? O aptal haber kanallarından duymak istemiyorum!"
Yoongi gülümseyerek kızı yanıtladı. "Endişelenme,ilk size söyleyeceğim."
Resmen gülümsedi be.
Ay ne bu kıskançlıklar bende ne oluyor?
Kendine gel,sende bir hayransın.
"Çok teşekkür ederim Oppa! Görüşürüz!"
Yoongi sadece kafasını salladı ve kız güle oynaya yoluna devam etti. Etrafa göz gezdirip birilerinin olup olmadığını kontrol ettikten sonra yanına ilerleyerek yürümeye başladım.
"Bakıyorum da çok kibar bir beyefendiye dönüşüyorsun."
"Kıskandın mı?"
"Neyi? Seni mi? Hayranından mı? Ahaha. Komiksin."
Cevap vermek yerine adımlarını hızlandırdı. Yani bu demek oluyordu ki - sus ve yürü.-
"Açmayacaklar galiba kapıyı?" bıkkınlıkla zibilyonuncu kez bastığım zile tekrar bastım. Yoongi ise sırtını duvara yaslamış gözlerini kapatıp şekerleme yapmaya çalışıyordu.
Bir insan bu kadar çok uyur mu ya?
Uyuyormuş cevabını en iyi Yoongi veriyordu.
Sonunda açılan kapıya bir oh çektikten sonra içeriye girdim.
"Yoongi hyung nerede?" diye soran Jungkook'a çantamı askıya asarken cevap verdim. "Kapıda. Endişelenme bir tanecik Yoongi hyung'unu kaçırmadım."
"Çok korkmuştum oysa ki"
Şu sıralar çok uğraşıyor benimle. Az kaldı elimden bir kaza çıkacak.
"Biz açız." dedi Hoseok.
"Doğru,biz açız." diyerek ekledi Namjoon.
"Bu durumda ben ne yapabilirim?" diyerek 3737292629 ayarlı kızgın bakışlarımı ilettim.
"Neden bize Türk yemeklerinden yapmıyorsun?" diye atak yaptı Yoongi içeriye girerken. Yüzüme bakma zahmetine girmeden kendisini koltuğa atarak gözlerini kapattı. "Bende bu sırada biraz uyumuş olurum. Sessiz olun."
Ben ağzımı açmaya hazırlanırken Hoseok tarafından susturuldum."Markete gitmemiz gerekiyor mu?"
"Bende markete geliyorum." Taehyung'un sesini duyduğuma yemin bile edebilirdim. Fakat kendisi ortalıkta yoktu. Gözlerimle odayı taradığımda Yoongi'nin uzandığı koltuğun üstüne bir el ve hemen ardından da darmadağın saçları ve şişmiş gözleriyle Taehyung ortaya çıktı. Uyuyor muydu? Hemde koltuğun arkasında?
Ne tür bir uzaylı bu böyle?
"Sen önce git o leş ağzını temizle." Yoongi'den beklemediği bir şekilde alnına yediği tokatla gözlerini açtı. Hala uyukluyordu.
"Çıkalım hadi." diyerek az önce asmış olduğum kabanımı sırtıma geri geçirdim ve çantamı da alıp kapıya ilerledim.
"İstediğiniz bir şey var mı?"
"Ben dondurma istiyorum."
"Bende istiyorum dondurma! Bir de yanına kola alın.Ah! Jin hyung kola içemiyor bir de meyve suyu alın! "
Jungkook ve Namjoon ikilisini duymamaya çalıştım. Evden çıkarken bile hala istedikleri şeyleri söylüyorlardı.
Çok tehlikeliler.
Pekala ben neden bu kadar rahat davranıyordum?
Bunda iki şey etkiliydi.
1. Benim Yoongi ile olan ilişkim çoktan bir ay olmuştu.
Keşke öpüşseydik.Hiç öpmedi o ayrı konu.
Neyse ne diyordum ben?
2- Bu bir ay içinde defalarca BTS yurduna sürüklenmiş olduğum için bir rahatlık gelmiş olabilir.
Onlara saygı ifadesi kullanmıyordum.
Bir kişi hariç.
Jin.
Jin saygı konusunda katı birisi değildi ama onun abi gibi bir yaklaşımı olduğu için saygımdan ötürü kibarlığımdan ödün vermiyordum.
Taehyung'a arada bir oppa diyordum da. Zamanla kendimi bu konuda firenleyeceğim.
Jimin ile sürekli kavga ettiğimiz doğrudur.
Namjoon'a nasıl sesleneceğim konusunda hala tereddüt yaşıyordum. Arada bir ismiyle sesleniyor ama çoğunlukla abi diyordum.
Pekala abi dediğim kısımlar; Jin,Hoseok ve Namjoon olabilirdi.
Jungkook'tan bahsetmiyorum bile. Çünkü onunla aynı yaştayız.
1997 Line.
Tabi mükkemmel Yoongi 1993 Line olduğu için bana yeri geldiğinde saygı ifadesi takınmadığım için güzel bir fırça atıyordu.
4 yaş ya hu.
Amma abartıyorlar.
"Yoongi hyung'u gerçekten seviyor musun?" Hoseok sorduğu sorunun ardından,çözülen ayakkabısının bağcığını bağlamak için eğildi.
"Sevmiyor olsaydım burada işim ne?"
diyerek hala ayakkabısı ile uğraşan Hoseok'a baktım. En sonunda işini bitirdikten sonra sırıttı. "Az daha düşecektim." Ona karşılık bende gülümsedikten sonra yürümeye devam ettim. "Neden böyle bir soru sordun? "
"Sadece bilmiyorum. Yoongi hyung bir önceki ilişkisini seninle tanışmadan 1 hafta önce bitirmişti."
Pekala. Sinirlerim nedensiz ve geçmiş şey yüzünden bozulmamalıydı.
Tanışmadan önce dedi.
"Demek istediğim sen onu seviyorsun ama onun seni sevdiğinden emin misin? "
Adımlarım durdu.
Bu soruyu daha önce kendime sormamıştım. Kabul ediyorum ilişki olayına hızlı başlamıştık ama Yoongi'yi tanıyordum. Yani en azından 1,5 aydır.
O bazen en ufak şeye sinirlenir ve uzun bir süre sinirini atamazdı.
Bir yerleri kırmayı seviyor diye işitmiştim Namjoon'dan.
Ama sahi,onun beni sevdiğinden emin miydim?
Pekala,bu konuyu daha sonra Yoongi ile konuşacaktım. Şimdi için moralimi bozmak istemiyordum.
"Bak kafanı karıştırmak için söylemedim. Sadece eğer ciddi bir ilişkiniz varsa öyle ya da böyle diğer insanlar bunu öğrenecekler. Ve öğrendiklerinde Yoongi hyung'un seni bırakmayacağından emin misin?"
Bakışlarımı keskin bir şekilde Hoseok'a çevirdim. Bu söyledikleri kesinlikle kafamı karıştırıyordu.
"Bak şuan için bunu düşünmek istemiyorum. "
"Yanlış anladın,özür dilerim."
"Markete sen gidebilir misin? Benim başım ağrımaya başladı. Seni yarı yolda bıraktığım için kusura bakma." geldiğimiz yöne geri dönerek ilerlemeye başladım.
Söyledikleri hoş bir şey miydi? Değildi.
Ama neden bu tarz şeyleri söyleyerek beni karışıklılığa sürüklüyordu?
Söylediği şeyle bir ayağım havada kaldı.
Şuan gerçekten başım dönüyordu ve hayır.
Bu söylediğinin doğru olma ihtimali sıfır."Yoongi hyung seni kullanıyor Deniz!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOU ARE MY FAN! m.yoongi | BxG ✅
FanfictionMinType : Kakaotalk ID'ni bayrağın arasındaki not kağıdına yazmışsın. SkyMin : Bunu Min Yoongi'ye verdiğimi zannediyordum,yoksa yere mi düşmüş? MinType : Hayır,bana verdiğinden emin olman için sana mesaj attım. SkyMin : Bu demek oluyor ki? MinTyp...