Eğer şu an bu yazıyı okuyorsan ve okumaya devam edersen zihnimdeki, üstünde 'Hayal Dünyası' yazılı olan kapıyı aralamış olacaksın. Yazacağım bölümleri okudukça araladığın kapıdan içeriye adım atacaksın hâtta adım atmakla kalmayıp yürüyüşe çıkıcaksın. Bazen zıplayıp bazen yuvarlanacaksın. Yeri gelecek durgunlaşıp oturacaksın, yeri gelecek yerinde duramayıp koşacaksın. Arada ağlatacağım ama gözyaşlarını silmesini de bileceğim. Elinden tutamayacağım lakin senin ruhunda olacağım. Seni hikayemin satırlarında dolaştırıp, sıkıcı hayatından 5-10 dakikalığına da olsa soyutlayacağım.
Çok uzatıp seni sıkmak istemiyorum. Birazdan Ceviz Ağacı'nın heyecanına ortak olup ilk bölümü okuyacaksın. Senden tek beklentim bu kitabın senin için yazıldığını unutma ve benimle yorum yaparak konuş (İstediğin her satırda saçmalamak serbest). Senin sayende o kapının içerisi güzelleşir. Eleştiriye açığım fakat söyleyeceğin olumsuz şeyleri tavsiyelerde bulunarak olumlu şekilde söylersen yazma hevesimi kampçılarsın.
İyi okumalar benim için çok önemli insan...
Mesela elinde gıda poşetleri olan sarışın kadın. Saçlarını ensesinde sıkıca bağlamasına rağmen bazı saç tutamları özgürlüğüne kavuşmuş, yüzünün kenarından omuzlarına dökülüyordu. Suratındaki ifadede ise elindeki poşetlerin ağırlığı değil yaşamanın güçlüğü vardı. Kimbilir hayatında nelerle savaşıyordu.
Ya da bankta oturan yaşlı adam. Bastonunu yanına koymuş, cebinden çıkardığı mendille terini siliyordu. Peki ya bu yaşlı adam, yaşlanana kadar neler görmüş neler yaşamış olabilirdi? Gençliğindeki hayat mı yoksa şimdiki hayatı mı daha zordu?
Veya yaşlı adamın yanındaki parkta salıncakta oturan kırmızı elbiseli kız neler yaşıyordu? Onu en çok zorlayan ne olabilirdi? Alınmayan oyuncaklar mı yoksa sebze yemekleri mi? Kucağındaki bez bebeğiyle oynarken 'Ben hepinizden masumum' etkisi yaratıyordu.
Karşıdan karşıya geçerken gördüğüm dağınık saçlı sarışın kadın, bastonunu yanına koymuş yaşlı adamın oturduğu banka oturdu. Poşetlerin birinden su şişesi çıkartıp adama uzatırken bişiler konuşuyorlardı. Salıncaktaki küçük kız çocuğu elindeki bez bebeğiyle koşarak yanlarına gelip oyuncağını yaşlı adamın kucağına bırakarak kaydıraktan kaymaya gitmişti.
Sanırım yaşlı adam, sarışın kadının babası/ kayınbabası ve küçük kızın dedesiydi. Üçü birlikte evden çıkmış çocuğa dedesi bakarken annesi alışveriş yapmıştı.
Yine sonuçları farklı olan dejavu hissi...
Uzun araba yolculuklarında kırmızı ışıkta durduğumuz vakit camdan dışarı bakar insanları izlerim. Onları incelerken yaşamlarına dair fikirler üretirim. Bu benim için çocukluktan süregelen davranışlarımdan biri.
Araba yeşil ışık ile yeniden seyir haline gelince dışarı bakmayı kestim. "Daha ne kadar kaldı? Çünkü Seda uyukluyor." dedim sol tarafıma bakarak. Babam ise dikiz aynasından ilk bana sonra Seda'ya baktı.
"Geldik sayılır."
Oflayarak yeniden dışarıyı izlemeye başladım.
Bendeniz Asya EKSEN. Mühendis Ali EKSEN'nin ve hemşire Hülya EKSEN'nin iki çocuğundan bir numaralı olanım. Bi'de iki numaralı küçük kız kardeşim(Seda) var. Annemin tayini sebebiyle Antalya'dan Burdur'a taşınmak zorunda kaldık. Aslında her iki şehir Akdeniz'de olduğu için çok büyük kültür faklılığı ve yaşam tarzı sorunu yaşamayacağız ve ben hariç diğer aile fertleri daha sıcakkanlı olduğundan kolayca buraya alışabileceklerini düşünüyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CEVİZ AĞACI
Teen Fiction"Az önce şimşek çaktı, birazdan sesini de duyarız" dedi suskunluğumuzu bozarak. Normal gövdesine rağmen upuzun dallara ve o dalları saklayacak yapraklara sahip olan kocaman ceviz ağacına bağlı onun yaptığı salıncakta oturuyorduk. O ve ben. Karşımda...