Şirketin şoförü, koltuğunda oldukça sakin oturan adama bakıyordu. Dakikalar önce bir katliam emri bile umarken, şimdi ''Kılınız kıpırdamasın.'' diyen patronuydu koltuktaki. Beş dakika önce şirketin önünde patlayan bir araba vardı; ve içinde yanıp kül olan iki kişi. Adam öyle soğukkanlıydı ki, şoförün tüyleri diken diken oluyordu. Patronunun mesafeli ve fazlaca ciddi hâllerine alışıktı; ama bu kadarı da içinde bulundukları duruma çok tersti.
Tanrı aşkına, arabada ölen kişiler karısı ve geliniydi.
Düşüncelerden sıyrılmaya çalışan şoför, gözlerini tekrardan dikti patronuna. Adam dirsekleri masaya dayalı bir şekilde duruyor; iki eli birbirlerini kavrıyorlardı. Patlama haberi geldiğinden beri pozisyonunu bozmamıştı fakat dışarıya yansıtmadığı bir taraf vardı ki neredeyse odayı ateşe verecek gibiydi. Adamın canından çok gözleri yanıyordu. Cam mavisi gözlerinin ortası alev almış da etraftan rüzgar eksik olmuyormuş gibi. Her bir kıvılcım başka bir kişinin ölüm fermanı olarak yükseliyordu.
Aniden yaşlı adamın suratında can yakan, iğneleyici bir sırıtış belirdi. Gülümseme denilemezdi; bu ifadeye o kadar masum kalırdı ki 'gülümseme' demek. Ardından nefretle harmanlanan acı kahkaları duyulmaya başladı. Dudaklarının arasından dökülen her kahkaha, şoförün kulaklarını çınlatıyor; ellerini kulaklarına götürme hissi uyandırıyordu. Fakat patronunun aniden kesilen kahkaları, düz bir çizgi haline gelen dudaklarına dönüşünce kendisini toparladı.
"Buraya gel sevgili şoförüm. Evet lütfen, gel ve karşıma otur."
Şoför bu zamana kadar yaşlı adamı asla hayal kırıklığına uğratmamış; hatta şirketin en güvenilir adamlarından birisi haline geleli yıllar olmuştu. Bu adama karşı duyduğu bir saygı vardı. İlerledi ve deri koltuğa oturdu.
"Sizi dinliyorum efendim."
Adam, masaya daha da eğildi ve şoförün gözlerine dikti bakışlarını. Canını yakabilenlerin yanına asla bırakmamıştı; bu zevki karşı tarafa yaşattığı zaman kendisine ihanet ediyordu. Ama adam biliyordu ki bu sefer sadece canı yanmıyordu. Ruhunun saniyeler içerisinde kül oluşunu hissetmişti.
"Bu olayı cüret edip şirketimin önünde yapabilecek tek bir insanevladı var. Ve bu noktadan sonra ikimizin de ihaneti yeterince tattığını düşünüyorum."
Yaşlı adamın düşmanlarını sayabilmek için bir elin on parmağından çok daha fazlası gerekiyordu. Yine de kim cüret edebilmişti bu kadarına? Patronu bunu hakedecek bir kazığı nasıl, ve kime atmış olabilirdi?
"Ama ne var biliyor musun; şimdilik ona elimi dahi sürmeyeceğim." Yaşlı adamın gözlerindeki alevler odaya sıçrıyordu sanki. "Onu öldüreceğim ama ellerime kanı bulaşmayacak bile. Aldığı her nefeste, kendi ruhunun küllerini soluyacak. Belki onu öldürmeyeceğim ama onun için öyle bir canavar yetiştireceğim ki, yine onu kurtarmam için bana yalvaracak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON
ActionAynı ailenin karanlığında boğulan dört farklı çocuk. İntikam ve nefret ateşlerinin rüzgârla buluşması. Asla pes etmeyecek olan ve çoktan vazgeçmiş olan. ---------- "İnsanları tanımadan onlardan nefret etmek istemiyorum. Ne var biliyor musun? Senin...