1.0

609 49 66
                                    

DÜZENLENDİ.



Gözlerimi araladım, karanlıktan. Yerimden kalkmadan, yavaş nefes alış verişlerimi dinledim bir süre. Odadaki sessizliği dinledim. Yatakhane hâlâ sessizse, kimse uyanmamış demektir.

Üzerimdeki örtüyü sıyırdım yana doğru, sarkıttım ayaklarımı yataktan. Ayaklarımın birkaç santim aşağısındaki zemine baktım. Bir anda soğuk zemin değişip, uçurum şeklini aldı sanki. Atlasam, ölecekmişim hissine kapıldım.

Anlamsız hislerim, kısa sürede son buldu. Zemin, uçurum olarak gördüğüm zemin değişip, eski halini aldı sanki. Tuttuğumu bile fark etmediğim nefesimi verdim sessizce. Soğuk zemine basıp, yatakhaneyi süzdüm.

Tahmin ettiğim gibi, uyuyordu herkes. Pencereden süzen ışık, hafif karanlıktı. Saat, epey erken olmalıydı.

Pencerede gördüğüm yansımama baktım. Ben... Gariptim. En azından kendime garip gelmiştim. Birkaç adım atarak, yaklaştım pencereye. Hogwarts'ın muhteşem bahçesini veya gündoğumunun sunduğu muhteşem manzarayı izlemek yerine, solmuş yüzümü inceledim.

Uyandığımda acımıyordu artık gözlerim fakat dünden kalma morluklar vardı hâlâ. Çirkin görünüyordum. Kendimi ben bile beğenmiyordum, Draco'dan bunu beklemek başından beri aptallıktı...

Üç gün geçmişti o günün üzerinden. Harry ile arkadaş kalmak istediğimi söylemiştim ve sanki yaşananlar hiç olmamış gibi devam ediyorduk hayatımıza. Bu olaylar ilk olduğunda Hermione ile dertleşmekti en büyük isteğim. Şimdi ise gereksiz görüyordum. Olmuştu ve bitmişti. Hermione bu konuyu benimle konuşmak istese bile, konuşmak istemiyordum. 

Geceleri yalnız başıma kafa patlatmayı tercih ediyordum.

Buna alışmıştım artık.

Kendi başıma düşünmek, daha cezbediciydi artık.

Draco ile beraber olduğumuzu bilmiyordu çoğu kişi, bu yüzden çok büyük dedikodular çıkmamıştı. Sadece tahmin üreten kişileri, beni gösterip gülenleri ve ara sıra acıyanları görüyordum. Bilen kişiler, azdı. Onlar da nasıl öğrenmişti, bilmiyorum.

Çektiğim acı, Draco'ya olan hislerimin gerçekliğini kanıtlamıştı. Bana o lafları söylerken içim büyük bir nefretle dolmuştu. Acımı veya aşkımı bir kenara atabilecek nefretle... Beni son kez öptüğünden bu yana, anlamıştım hislerimi. Evet, seviyordum onu. Çarpılmıştım... Tutulmuştum ve kül olmaya hazır haldeydim. Şimdi ise küllerimden doğmaya çalışıyordum, ama pek başaracak gibi görünmüyordum.

Bana kattığı iyi şeyler de olmuştu ama. Ron ile olan arkadaşlığım ilerlemişti. Bazı gerçekleri öğrenmiştim. Aşkın ve gerçek acının ne demek olduğunu anlamıştım. Kötülerin, değişmeyeceklerini ve bir insana asla tam anlamıyla güvenemeyeceğimi anlamıştım.

Penceredeki yansımamı izlemem sevimsiz bir hal alınca, kapattım gözlerimi. Saniyeler sonra araladım gözlerimi, yansımama bakmadan yatağıma geri döndüm. 

Gözlerimi kapattım ve dakikalar sonra, uykuya dalmıştım bile.


--


"Luna, uyan artık! Dersin başlamasına sadece bir saat kaldı!"

Gözlerimi araladım, karşımda gördüğüm Hermione ve işittiğim cırtlak sesiyle ofladım. "Sadece bir saat mi? Sadece?"

Üzerimdeki örtüyü sert bir şekilde kaldırdı ve omzumdan tutarak çekiştirdi beni. "Harry ve Ron Büyük Salon'a gitmiştir bile. Acele et lütfen."

Şeytanın Gülen Yüzü (DRUNA) /Düzenlendi/Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin