Final - Part 1

652 54 47
                                    

DÜZENLENDİ.






"Oh, vay canına!" dedi Bay Arthur, dükkana girdiğimizin birinci saniyesinde. Bu sayede küçük dükkandaki insanların gözleri de bize çevrilmişti. Fred ve George aynı anda "Onu tanımıyoruz," dediler ve daha eğlenceli leyler satılan reyona gittiler. Ron, Harry ve Hermione sanki Bay Arthur'u tanımıyormuş gibi, onlardan bağımsız ilerlemeye başladılar.

Aramızda birkaç metre olduğunda, arkasını dönüp gelmemi işaret etti Hermione. Bende onlara uyarak, Bay Arthur'la alakam yokmuş gibi onlarla yürümeye başladım. Arkamdan Bayan Granger'in gülüşünü ve Molly Weasley'in azarlayıcı sesini duyuyordum.

"Eğer bir daha bu şekilde bağırırsan, başka bir dükkana daha girmeyeceğiz!"

Bay Arthur'un ne cevap verdiğini duymayacak kadar ileri gittiğimizde dikkatimi onlardan alıp, raflardaki muggle eşyalarını incelemeye koyuldum.

Draco ile aynı havayı soluduğum iki haftanın sonunda, buraya gelmiştik. Buraya geleli daha iki gün oluyordu. Hermioneler'de kalıyorduk ve günlerimiz oldukça iyi geçiyordu. Bay Granger'a sürekli mugglelar hakkında soru soran Bay Arthur, eşi Molly'den başkasını rahatsız etmiyordu anlaşılan. Bay ve Bayan Granger bu durumdan oldukça memnundu.

Raflarda bakıp geçerken, bir şey takıldı gözüme. Bir biblo. Kırmızı bedeniyle, kafasının iki yanından çıkan boynuzlarıyla, elinde tuttuğu yanan meşalesiyle ve yüzünü kaplayan pis bir gülümseme ile bir şeytan biblosuydu bu. 

Aklıma hemen Draco gelmişti. Draco, usta bir şeytandı. Rol yapabilen, en kötü şeyleri güzel gösteren, bir gülümsemesiyle dünyamı yıkabilecek bir şeytandı.

Bibloyu elime aldım. Parmağımı biblonun yüzünde gezdirirken, benden habersiz küçük bir gülümseme yayılmıştı yüzüme. Çok az süre sevgili olmuştuk, onu sevdiğimi doya doya söyleyememiştim. Zaten onu sevdiğime emin olduğum zamandan, saniyeler sonra ayrılmıştı benden.

Hoş, birlikte bile olup olmadığımız tartışılırdı...

Birlikte olmadığın birisinden ayrılamazdın, değil mi?

Cevabını aramak yerine, iki elimin içindeki bibloya baktım. Draco'dan nefret ediyordu bir yanım, ama iki hafta önceki gibi büyük bir nefret değildi. Zaman iyileştirmiyordu ama unutturduğu doğruydu. Eskisi kadar kızgın değildim Draco'ya. Sadece, kırgındım... Ve kzıgınlık gidip, kalpte kırgınlık kaldığında; acı daha da büyüktü.

Harry geldi yanıma ve elini omzuma koydu. Gülümseyerek bibloya baktı. "Onu alacak mısın?"

Almak istiyordum. Draco ile bundan sonra birlikte olamazdım. Beni sevmiyordu, beni kandırmış, kullanmazdı. Onu sevsem bile, her ne kadar imkansız da olsa, beni sevse bile; ona geri dönemezdim. O da bana geri dönmezdi ya...

En azından bende bir hatırası kalmalıydı... Acıtsa bile, ondan bir iz kalmalıydı.

"Alacağım."

"Garip bir zevkin var." dedi ve güldü. Beni kolumdan çekiştirmeye başladı. "Hadi, Ron ve Hermione şu tarafta."

Ron, Fred ve George'un yanında, şaka aletlerine bakıyorlardı. Büyücü dünyasında da bu tür aletlerin olması gerektiğini tartışıyorlardı. Üç kızıl kafalı Weasley'in dükkanları için ortaya sundukları düşünceler, göz yaşartıcıydı.

Hermione onların birkaç adım gerisinde, büyük ihtimalle alışık olduğu dükkanı süzüyordu. Anlaşılan pek ilgi çekici bir şey bulmuyordu.

Şeytanın Gülen Yüzü (DRUNA) /Düzenlendi/Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin