2.Bölüm

191 31 61
                                    

Kapıyı kapatıp içeri girdiğinde hala yüzüne şaşkınlıkla bakıyordum. Gözleri bir-iki saniye benim üzerimde durduktan sonra babama çevrildi. O, babama doğru ilerlerken ben de masamdan kalkıp babamın yanına gittim.

“Merhaba efendim.”  Gülümseyerek babamın elini sıktı.

“Hoş geldin Chanyeol. Yeni işin hayırlı olsun.” Babam elini, adının Chanyeol olduğunu öğrendiğim saygısız ruh hastasının omzuna koyup bana doğru döndü.

“Oğlum, Baekhyun. Birlikte çalışacağın kişi.” Chanyeol gülümseyerek elini uzattığında tek kaşımı kaldırdım. Sağ elimi kaldırıp, gözümle sargıyı işaret ederek elini sıkamayacağımı belirttim. Havada kalan elini yavaşça indirirken elime bakıyordu.

“Geçmiş olsun, önemli bir şey değildir umarım.” Cevap vermeyip alayla gülümsedim.

“Ben artık gideyim, Baekhyun sana neler yapman gerektiğini detaylı bir şekilde anlatır Chanyeol. İyi çalışmalar.”

Chanyeol eğilerek selam verdikten sonra babam odadan çıktı. Bu ruh hastasıyla beraber çalışmak Tanrı tarafından bana verilen en büyük ceza olmalıydı. Babam çıktıktan sonra kollarımı göğsümde çaprazladım ve yüzüne baktım. Özrünü kabul etmeyecek olsam da hala özür bekliyordum. Ama o, beni umursamayarak masamın karşısında yer alan, önceden Wufan’ın şimdi ise kendinin olan masaya oturmuştu.Derin bir nefes vererek ben de masama gittim. Chanyeol önündeki dosyaları incelerken, ben de onu inceliyordum. Üzerinde siyah takım elbise vardı. Ve doğruyu söylemek gerekirse muhteşem görünüyordu. Siyah takım elbisesi ile siyah saçlarının uyumu fark edilmeyecek gibi değil. Görüşünü güzel olsa bile karakteri bok gibi.

Gözlerim hala üzerindeyken Chanyeol fark etmişti. 

“Benden hala özür dilememi bekliyorsun biliyorum.”

“Biliyorsan neden dilemiyorsun?” Kaşlarımı kaldırarak sordum.

“Çünkü bana sinirle bakman hoşuma gidiyor.” Arkasına yaslanıp rahatça söylediğinde gözlerim şaşkınlıkla açıldı.

“Saygısız olduğun kadar da sapıksın.” Gülümsediğinde gözlerimi devirip ayağa kalktım. Kahve içip kendime gelmem gerek.

“Nereye gidiyorsun?” Kapıyı açıp çıkmak üzereyken Chanyeol’un sesini duyduğumda ona doğru döndüm.

“Cehenneme. Gelmek ister misin?”

“Gelirken bana kahve alır mısın?” Yüzsüzlüğün bu kadarı!

“Siktir git!” Kahkahası kulaklarımı doldururken kapıyı hızla kapattım.

Koridorda bulunan kahve makinesinin yanına giderken dudaklarımı kemirmeye başlamıştım. Çocukluktan kalma bir alışkanlıktı bu. Ne zaman sinirlensem dudaklarımı kemirmeye başlıyordum. Bu insanlıktan nasibini almamış ruh hastası beni çok sinirlendiriyordu. Hem karakteriyle hem de babamın ona yakın davranmasına sinir oluyordum. Düşüncelerime gözlerimi devirip kahvemi alıp odama gittim.

Kapıyı açtığımda Chanyeol kafasını kaldırıp bana baktı. Ben de ona bir pislikmişçesine baktıktan sonra kendi masama geçtim. Elimdeki kahveyi gözünün içine bakarak içiyordum. O ise bana gülerek bakıyordu ve bu, daha da çok sinirlenmeme sebep oluyordu. Ona bakmayı bırakıp kendi işime odaklandım.
--

Aradan bir iki saat geçtiğinde ikimiz de konuşmamıştık. Wufan’ın masasında ondan başka birini görmek tuhaf hissettiyordu. Wufan’ın neden ayrıldığını hala anlayamamıştım. Ve birden ortaya Chanyeol’u çıkmasını. Wufan’ın şirketteki pozisyonu en az benimki kadar önemliydi. Böyle bir pozisyona yönetim kuruluyla toplantı yapmadan, kriterlerine bakmadan kimi alacağımıza karar veremezdik. Ama babam bir gecede bu işi halletmişti. Ya Chanyeol torpillydi ya da torpilliydi başka açıklaması olamaz bunun.

ARCANUS / ChanBaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin