esi sabah, beyaz kanepemde oturmuş kitabımı okurken Carla geldi. Neşeli bir sesle, "Feliz cumpleanos, " dedi.
Kitabımı indirip, "Gracias," diye karşılık verdim.
"Doğum günün nasıl geçti?" Sağlık çantasının içindekileri boşaltmaya başlamıştı.
"Eğlendik."
"Vanilya kremalı vanilyalı pandispanya?" diye sordu.
"Tabii ki."
"Genç Frankenstein?"
"Evet"
"Oyunda da yenildin?" diye sordu.
"Bayağı sıkıcıyız, değil mi?"
"Sen bana bakma," dedi gülerek. "Ben sadece annenle aranızdaki ilişkinin tatlılığını kıskanıyorum."
Düne ait sağlık kaydımı alıp hızlıca annemin yazdığı ölçümlere baktı ve dosyaya yeni bir sayfa ekledi. "Bu günlerde, Yura bana saati söylemek için bile rahatsız edilmek istemiyor."
Yura, Carla'nın on yedi yaşındaki kızı. Carla'nın dediğine göre, hormonlar ve oğlanlar yönetimi ele alana kadar çok yakınlarmış. Böyle bir değişimin annemle bana olmasını hayal bile edemiyorum. Carla gelip kanepede yanıma oturdu ve tansiyonumu ölçmek için elime uzandı. O sırada gözü okuduğum kitaba takıldı.
"Algernona Çiçekler, yine mi?" diye sordu. "Bu kitap seni hep ağlatmıyor mu?"
"Bir gün ağlatmayacak," dedim. "O gün geldiğinde kitabı okuyor olduğuma emin olmak istiyorum."
Gözlerini devirip elimi tuttu.
Evet, bu gerçekten uydurma bir cevap; ama yine de, belki de gerçektir diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Belki de günün birinde, bir gün, işlerin değişeceğine dair bir umut taşıyorumdur.
HAYAT KISA
Baekhyun'un Spoilerlı Eleştiri Yazıları
ALGERNON'A ÇİÇEKLER- DANIEL KEYES
Spoiler Uyarısı: Algernon bir faredir. Fare ölür.
**
Charlie'nin, farenin kaderinin belki de kendi kaderi olduğunu anladığı bölümdeyken dışarıdan gelen şiddetli bir gümbürtü duydum. Aklım hemen uzaya gitti; üstümüzdeki gökyüzünde dev bir uzay gemisinin süzülmekte olduğunu hayal ettim.
Ev sarsılıp raflardaki kitaplarım zangır zangır titredi. Bu arada kesintisiz bir bip sesi gürültüye eşlik etmeye başladı. Bunun ne olduğunu biliyordum. Bir kamyon. Hayal kırıklığı yaşamamak için, kendi kendime, muhtemelen yolunu şaşırmıştır, dedim. Muhtemelen başka bir yere gidiyorken yanlış yola sapmıştır.
Ama derken motor sustu. Kapılar açılıp kapandı. Bir dakika geçti, sonra bir dakika daha ve cıvıl cıvıl bir kadın sesi duyuldu, "Yeni evimize hoş geldiniz, millet!"
Carla, birkaç saniyeliğine gözlerini dikip bana baktı. Ne düşündüğünü biliyordum.
Yine aynı şey oluyor. "Carla," dedim, "Bu kez son sefer olduğu gibi olmayacak." Artık sekiz yaşında değilim.
"Söz vermeni istiyorum..." diye başladı ama çoktan pencerenin önüne geçip perdeyi aralamıştım bile.
Parlak Seoul güneşine hazırlıklı değildim. Dupduru gökyüzünde ışıl ışıl parlayan yakıcı beyaz görüntüsüne hazır değildim. Kör oldum. Derken gözümün önündeki beyaz pus kalktı. Her şey aydınlandı.
Kamyonu ve ortalarda dönüp duran büyük bir kadının siluetini gördüm. Kamyonun arkasında ise yine aynı yaşlarda bir adam vardı. Muhtemelen benden biraz daha küçük olan da bir kız.
Sonra onu gördüm. Uzun boylu, zayıf ve baştan ayağa siyahlar içinde: siyah tişört, siyah kot pantolon, siyah spor ayakkabı ve saçını tamamen kapatmış olan siyah bir örgü bere. Kemikli bir yüzü, solgun bal renginde beyaz bir teni vardı. Kamyonun arkasında tünediği yerden atlayıp garajın önündeki araba yoluna doğru süzüldü; yer çekimi onu hepimizden farklı etkiliyormuş gibi hareket ediyordu. Sonra durup başını yana yatırarak bir bulmacaya bakar gibi yeni evlerine baktı.
Birkaç saniye sonra, ayak parmaklarının üstünde hafifçe zıplamaya başladı. Aniden bir hamle yapıp düz duvarın üstünde neredeyse iki metre koştu. Pencere pervazlarından birine tutundu, bir iki saniye pervazda sallandı, sonra geri atlayıp yere çömeldi.
"Aferin Yeol," dedi annesi.
"Böyle şeyler yapmayı bırakmanı söylememiş miydim ben sana?" diye homurdandı babası.
Ama o, ikisini de duymazlıktan gelip oturmaya devam etti.
Avuç içimi cama yapıştırdım; az önceki o çılgın uçuşu sanki ben yapmışım gibi nefes nefeseydim. Bir ona, bir duvara, bir pencere pervazına baktım, sonra tekrar ona döndüm. Çömeldiği yerden kalkmış, bana bakıyordu. Gözlerimiz buluştu, içimde, acaba penceremde gördüğü nedir diye belli belirsiz bir merak uyandı; koca gözlerini dikmiş ona bakan beyazlar içinde tuhaf bir çocuk. Bana doğru sırıttı ve o anda yüzündeki o sert, ciddi ifade kayboldu. Ben de ona gülümsemeye çalıştım ama o kadar heyecanlı ve şaşkındım ki gülmek yerine kaş çattım.
O gece, rüyamda evin benimle birlikte nefes alıp verdiğini gördüm. Ben nefes veriyorum, duvarlar iğne batırılmış bir balon gibi sönerken beni ezerek büzüşüyor. Nefes alıyorum, duvarlar genişliyor. Tek bir nefes daha ve hayatım sonunda, en sonunda, patlayacak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
everythin, everything
AcakHer şeyi istedim, Chanyeol. Seni ve bütün dünyayı istedim. Her şeyi istedim.