"Sen kendi köşende, o diğer köşede. Dokunmak yok. Anlıyor musun?"
Hayır, anlamıyordum ama yine de evet anlamında başımı salladım.
"Camlı odada seni bekliyor."
"Dekontaminasyon işleminden geçti mi?"
Yüzünde, sen beni ne sanıyorsun? diye bağıran bir ifade belirdi.
Ayağa kalktım, tekrar oturdum, sonra tekrar kalktım.
"Aman tanrım," dedi. "Çabuk kendine bir çekidüzen ver. Sadece yirmi dakikanız var."
Midem kasılmakla kalmıyor, altına ağ serilmemiş bir cambaz ipinde taklalar atıyordu. "Fikrini ne değiştirdi?"
Yanıma yaklaşıp çenemi ellerinin arasına aldı ve gözlerimin içine baktı. O kadar uzun süre baktı ki huzursuzlanmaya başladım. Söylemek istediklerini çekip çıkarmaya çalıştığını görebiliyordum. En sonunda bütün söylediği, "Güzel şeyler yaşamayı hak ediyorsun," oldu.
Demek Yura'nın istediği her şeyi elde etme yöntemi buydu. Sadece koca yürekli annesinden istiyordu.
Kendime "çekidüzen vermek" için aynaya koştum. Nasıl göründüğümü neredeyse unutmuştum. Ayna karşısında çok zaman harcamam. Görecek kimse yoksa bunun bir anlamı da yoktur. Anne ve babamın yüzde elli-elli karışımı olduğumu düşünmek hoşuma gider. Annemin soluk buğday teni ile babamın daha canlı esmer teninin karışımı benim açık kahverengi tenimi ortaya çıkarmış. Gür, dalgalı saçlarım var; ne babamınki kadar kıvırcık ne de anneminki kadar düz. Gözlerim bile mükemmel bir karışım. Ne Asyalı ne Afrikalı; ikisinin ortası.
Bir an aynadan gözlerimi kaçırıp sonra tekrar baktım. Kendimi, Chanyeol'ün ne göreceğini anlamaya çalışırken, daha doğru bir resmimi çıkarmaya çalışırken yakaladım. Önce bir gülme, sonra bir gülümseme denedim; dişlerimi göstererek ve göstermeyerek. Kullanmama gerek olmayacağını umsam da bir kaş çatış denemesi bile yaptım.
Carla, aynanın karşısındaki bu tuhaflıklarımı hem eğlenerek hem de şaşkın bir şekilde izledi. "Senin yaşında olduğum zamanlan hatırladım," dedi.
Arkama dönmek yerine aynaya bakarak Carla'yla konuştum. "Eminsin, değil mi? Artık çok riskli olduğunu düşünmüyor musun?"
"Beni vazgeçirmeye mi çalışıyorsun?" Yanıma gelip elini omzuma koydu. "Her şeyde bir risk vardır. Asıl hiçbir şey yapmamak bir risktir. Sana kalmış."
Önce beyaz odamın içindeki beyaz kanepeye, kitaplığa ve beyaz duvarlara baktım; hepsi güvenilir, tanıdık ve sabitti.
Sonra dekontaminasyon işlemiyle üşümüş halde beni bekleyen Chanyeol'ü düşündüm. O bütün bunların tam tersiydi. Güvenilir değildi. Tanıdık değildi. Sürekli hareket halindeydi. Şimdiye kadar aldığım en büyük risk oydu.
Baek:
Konu: Gelecekte Bitmiş Sent: 10 Temmuz, 12:30
Sen bunu okuduğunda, biz buluşmuş olacağız. Gelecekte bitmiş olacak.
Evin en sevdiğim odası camlı odaydı. Neredeyse tamamı camdan; cam çatı ve arka bahçemizdeki itinayla şekillendirilmiş çimenliğe bakan yerden tavana uzanan cam pencereler.
Odanın dekoru, konusu tropik yağmur ormanlarında geçen bir film seti gibiydi. Gerçek gibi görünen yemyeşil yapay tropik bitkilerle doluydu. Her yerde yapay meyve ve yapay çiçeklerle bezeli ve ebegümeci bitkisi kaplı muz ve hindistan cevizi ağaçları vardı. Oda boyunca yol alan şırıltılı bir yapay dere bile vardı ama balık yoktu, en azından gerçek balık yoktu. Mobilya, güneşin altında kalmış gibi görünen eski beyaz hasırdandı. Annem tropikal havayı güçlendirmek için devamlı sıcak hava üfleyen bir vantilatör çalıştırıyor, biraz fazla sıcak bir hava odayı dolduruyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
everythin, everything
RandomHer şeyi istedim, Chanyeol. Seni ve bütün dünyayı istedim. Her şeyi istedim.