...
Sessizce dudağımı kıpırdatarak Seungri'ye bu kızın kim olduğunu sordum.
"Ahh... o mu? Sessiz sormana gerek yok. O benim küçük manyak Dongsaeng'im.
"Yaaaah, Oppaa!!"
Bu kısa tanışmanın ardından uzun yolan geldiği anlaşılan ismini bilmediğim kızla birlikte içeri geçtik.
"Ne oldu Iseul, neden buradasın? Annemlerin haberi var mı?"
Kardeşi, Japonya'dan ani şekilde pılını pırtını toplayıp dönmüş. Seungri ısrarla Iseul a soruyordu ama Iseul bekletmekte ısrarcıydı. Bayağı gerilmiş, yüzünde korku ve daha bir çok karmaşık ifadelerden başka hiçbir şey bulunamazdı.
"Babamız, oppa... Babamız...."
Elleri titremeye başlamıştı, hiçbir şey anlamayan ben ve Seung Hyun ise endişe be merak içerisinde gözleri hızla dolup taşan, sesi incelen Iseul'ün lafını devam ettirmesini bekliyorduk. Adeta, gözlerimiz fırlayacaktı yüzüne bakarken.
"Babamız..O...Artık yok."
Bir yanda hıçkırıklara boğulup ağlayan Iseul bir yanda soğukkanlı bir şekilde gözlerinden tane tane yaş akan ve kendisinden 2 yaş küçük olan kız kardeşini sakinleştirmeye çalışan Lee Seung Hyun..
Ahh.. Ne yapacağımı bilmiyorum. Bende bir yandan sakinleştirmeye çalıştım ikisini de. İçim parçalanıyordu. Bir an, kafamda bir sıcaklık hissettim. Elimi kafama attığımda, sarılı olan bandajın ıpıslak olduğunu fark ettim. Biraz sonra o sıvı elime de bulaştı...
Ahh.. Başım.. Hem acıyor hem de dönüyordu. Çok geçmeden, görüşümü de kaybettim. Her yer yağmur yağdığında ki bir camın görüntüsü gibiydi. Bulanıktı.. En son duyduğum tek ses; "JİYOOONG!!!"
***
"Oppa.. Oppa o uyanıcak mı??! Oppa bir şey söyle! Babamdan sonra onu tanımasam bile, Jiyong oppayı da kaybedemem!!"
"CEVAP VERSENE!! AISHHHHHHHHH!"
Gözlerimi açmaya çalışırken Iseul ün ağlamaklı ve endişeli seslerini duyuyordum. Sonunda gözlerimi açabilmiştim. Nerdeydim? Ahh.. Yine aynı oda.. Ve yine gözlerimi açtığımı fark eder etmez sırıtan Seungri..
"Orda işte.. Uyandı, artık sessiz ol."
"Jiyong oppa!! İyi misin?!"
Sadece gülümseyebildim. Konuşacak halim yoktu.
"Ha, bu arada hyung, bir kız geldi. Seni sordu, görünce de fenalaştı. İçeride koltukta uzanıyor."
"Ahh.. Şey, Ha-neul olmalı.."
"Bekle Jiyong oppa. Ben çağırayım!"
Başımı sallayarak onayladım. Seungri serumun tüpünü değiştirmek için yanıma yaklaştı fakat, ben ona bu fırsatı vermeden bileğimdeki bantlarla birlikte iğneyi çıkardım. Tam uzanmakta olduğum yataktan kalkacakken; Seungri kalkmamam, dinlenmem gerektiğini söyleyerek beni geri itti.
Ben kalkmaya çalıştıkça o beni itiyordu. Bende onu iticektim ki, itmek yerine yattığım yere çektiğimi fark ettim!! Bunu istemsizce yaptım.. Neden??!
Seungri üstüme düştü. Şaşkın bir ifadenin ardından sırıttı. Daha sonra Ha-neul ün ve Iseul'un sesini duyduk.
"Seung oppa?"
"Yaah!! Yoksa...sen...Sen gay misin?!! N-ne? O zaman neden benimle oynuyorsun aptal herif!!"
Aishhh.. Ha-neul beni gay sandı. Iseul ise Seungri'ye dudak büzerek bakıyordu. Ama bir dakika? İşe yaradı!! Ondan kurtuldum?! Ben bunları düşünürken, Ha-neul "bitti!!" diye bağırarak, ağlaya ağlaya evi terk etti.
"Oppaa!! Bu doğru mu?! Babam...Babam yaşasaydı.."
"...bunu.. Bunu asla kabul etmezdi!!"
"Hayır, hayır sakin ol! Sadece bir kazaydı.. Endişelenme. Gel, bahçede bir konuşalım."
Onlar odadan ayrılınca, bende apar topar kalkıp haber veremeden evden çıktım.
***
Sonunda eve vardım. Başım hala hafif ağrıyordu. Ama her neyse.. Bu arada ne biçim arkadaş bunlar? Bir kaza geçirdim ve neredeyse ölecekmişim gibi hissederken hiç biri arayıp sormadı... Top aradı ama... Her neyse bunu düşünmek istemiyorum. Kapıyı çalıp, odama geçip mailleri kontrol ettikten sonra duş alıp yatağımda rahat ve yumuşak bir keyif çekeceğim.
Annem kapıyı açtı ve bana çok acıklı bakıyordu. Ne olduğunu sordum. "Oğlum...sen..sen.. terk edildin..!" dedi. Hiç uğraşamayacaktım ki hemen üzülmüş rolü yapıp odama çekildim.
Duşa girip çıktıktan sonra, sosyal medya hesaplarımı kontrol ettim;
"Oppa! Uzun zamandır aktif değilsin. İyi misin??"
"Kendine dikkat et, oppa!"
"Jiyong oppa! Bizi meraklandırıyorsun. Senin için çok üzülüyoruz ve endişeleniyoruz. Lütfen yakın zamanda bize haber ver."
"Oppa saranghae!!"
Bunun gibi bir sürü mail, elektronik postamda çalkalanıyor. En iyisi ********* hesabımdan kısa bir yayın yapayım da endişeleri son bulsun. Vay canına, sanal ortamda bayağı seviliyorum...
"Merhabaa! Ben Jiyong, beni sevdiğiniz ve benim için endişelendiğiniz için teşekkür ederim... Ama ben iyiyim. Gördüğünüz gibi. Sadece birkaç işlerim vardı. Yayına yaptığınız yorumları okuyup, cevaplayacağım. Lütfen bana soru sorun."
"Aaauh, bir bakalım, elimden geldiğince hepsini sesli okumaya çalışacağım."
"Ayona diyorki; bizim için gwiyomi yapar mısın?Hahaah, beni öyle görmek istemezsiniz. Yani, şirin olamıyorum.. Bir bakalım.... Hahah birisi sen şirinden çok yakışıklısın demiş. Teşekkür ederim.."
Vay be şimdiden yayında 276 kalp, 89 izleyici oldu bile. Yayını daha 2 dakikacık önce başlattım.. Her neyse yorumları okumaya yaklaşık 10-20 dakika daha devam ettim.
"Ummm, Ri jin demiş ki; Oppa turuncu bornoz ile çok yakışıklı gözüküyorsun..."
"Ahh, teşekkür ederim ._."
Bu beni utandırdı. Şimdilik bu kadar olduğunu, yayına son verdiğimi söyledim. 34. Dakikada yayın sona erdi. Daha sonra yatağa gömüldüm.
***
Aaaah!! BU DA NE??!!
"AHAHAH ŞU APTALIN SURATINA BAK!"
"Ahahah hadi sıra 2. Planda top!"
"ne oluyo ya!?"
"Hadi bağlayalım şunu!!"
"Ya gıcıklar!!"
***
Okul nedeniyle bölümler geç gelebilir.. :D
Umarım kitabımı sevmişsinizdir ^.^
Umarım okursunuz...
^_^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~ 5 Second ~ _Nyongtory_ ~Donna Go~
Fanfiction"Gitmek Zorunda mısın Hyung?" "Kalmam için bir sebep var mı?" "En azından..." "..." "En azından 5 saniyecik kal.." "Ne oldu? Neden?!" "..." "??" "Özür dilerim Hyung.." "Ne için??" "BUNUN İÇİN" .... '''''''...