Sevgili sen; her ne kadar beni sevmesende bu mektubu sana yazıyorum. İnsanlar sadece onları seven kişilere mektup yazmazlar, insanlar onların kalbinde bir yeri olan ve oradan asla çıkartamadıkları kişilere mektup yazarlar. Ve sen benim kalbime ilk girdiğin günden beri ben sürekli yazıyorum. Sana veremediğim o kadar yazı ve o kadar mektup var ki. Bak yine deniz kenarında oturuyorum ve sana veremeyeceğim bilmem kaçıncı mektubu yazıyorum.
O gün diyorum, seni ilk gördüğüm gün, sınıftan içeri ilk girdiğin an ve benim ilk ölüşüm. Senin tarafından yaşadığım ilk kalp çarpıntım. O günü hiçbir şeye değişmem. O gün usulacık girmiştin hayatıma ve ben kesinlikle itiraz edemedim. Çünkü ayıp olurdu, o kadar güzel gülümseyen ve güzel bakan birine 'seni hayatımda istemiyorum!' demek çok ayıp olurdu. Hoş ben seni hayatımın merkezinde tutarken sen beni hayatının kıyısında bile tutmuyorsun. Neyse ki alıştım artık, beni sevmeyişine ve gelmeyişine.
Karşımızdaki bina yıkıldı, tekrardan inşa ediliyor. Oradan her geçtiğimde "keşke" diyorum, "keşke bende bu kadar kolay inşa edilebilsem, keşke birileri beni inşa etmek için bu kadar çabalasa." bina yenilendikçe bende içimdeki şeyleri yavaş yavaş inşa ediyorum. Ama kalbimdeki seni bir türlü yıkamıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Last breath.
Non-FictionÇünkü biliyorum ki, aldığım hiçbir nefes bana son nefesim kadar zevk vermeyecek.