2.BÖLÜM: VELET

171 14 3
                                    


Sabahın ilk ışıkları gözümü delip geçerken yüzümde büyük bir tebessümle uyandım. Hayır başa saralım. Dün ki ağlamanın verdiği şiş gözler ve üzüntüyle uyandım. Üstümdeki halsizlik sanki bana vazgeçmem direnmemem için yalvarıyordu.

Siyah bir okyanusun hırçın dalgaları beni içindeki girdaba çekmek için elinden geleni yapıyordu. Neden normal bir hayatım yoktu ki. Tamam gerçek dünyadaydık kusursuz bir hayat beklemiyordum. Ama 18 yaşındaki bir kızında ailevi meselelerinin bu kadar basit olması beni üzmekten çok sinirlendiriyor ve yıpratıyordu. Aileme öfkeliydim. Annemin beni yok görmesinden babamın bana zorla bir şeyler dayatmasından ve benim karşı gelmeme rağmen buna devam etmesinden. Zaten en büyük sorunda babamdı.

Her ne kadar insanların önünde ağlayan kırılgan biri gözükmesem de yalnızlık bir pelerin gibi beni örtünce çözümü göz yaşlarımda buluyordum.

Aynadaki yansımam insanlara karşı olan hırçınlığımın aksine bezmiş gözüküyordu. Bir an silkelendim. Babama yenilmiş değil de meydan okuyormuş gibi gözükecektim. Her ne kadar istediği oluyor olsa da o her gün ben o stajı yapmaya giderken beni üzgün değil ifadesiz görecekti. Ne mutlu ne mutsuz.

Aşağı indim. Karşılaştığım görüntü oldukça sahteydi. Annem ve babam beraber, aynı masa da yemek yiyordu. Ah tabi ki de katılmayacaktım. Kendimi beni bir hiç gören insanlar için o masaya oturmayacaktım. Odanın kapısının önünden geçip mutfağa ilerledim. Ayılmam ve bu baş ağrısının dinmesi için filtre kahve lazımdı. Aldığım sıcak kulpu avuç içlerimle sarmaladım. Sıcak dayanılmaz olmasa da dayanılmayacak gibi değildi. Ağzımda acı bir tat bırakıp ardından aşinası olduğum tadı bırakarak boğazımdan süzüldü.

Sessizliğin hakim olduğu mutfağı keskin bir bıçak gibi bozan melodiye gözlerimi devirdim. Rehberde kayıtlı olmayan bir numarayla karşılaşınca hiç düşünmeden reddettim. Kısa sürede bitirdiğim ılık kahveyi tezgaha bırakıp mutfaktan çıktım.

Şansa babamda mutfaktan çıkıyordu. Beni görünce kaşları çatıldı.

"Sen daha gitmedin mi?"

"Hayır." Dedim dümdüz sesimle.

"Stajın saat 7'de başlıyor. Ayrıca okula sadece sınav günleri gideceksin." Cevap vermedim. O da beklemedi. Anlaşılan ilk günden geç kalmıştım. Umurumda mıydı? Evet, çünkü eğer kara gözlerin sahibi babama olumsuz bir şey söylerse bok gibi olan her şey bombok olacaktı.

Mehmet amca beni beklerken yanına ilerleyip keyifsiz bir günaydın dedim. O da durumu anlamış olacak ki fazla üstelemeyip arabayı çalıştırdı.

Kısa süre sonra sinirle çıktığım ama zoraki bir şekilde geri geldiğim binaya baktım. Gururum yerlerde olsa da istemediğim bir şehre gitmek istemiyordum. İçimden "Sabır et." Diye geçirdim. Çünkü bir yıl boyunca ihtiyacım olacak en büyük şey buydu. Ben ne kadar ters davranırsam o kadar yorulacak ama yine bu şirketten kovulmayacaktım. Bu da babamın farklı işkence şeklerinden biriydi.

Danışman kıza ismimi söyler söylenmez beni Cesur bey'in - artık beydi.- sekreterliğinin yapıldığı yeri tarif etti. Damarlarımın genişlediğini ve bir an patlayacağını sandım. Benim İşletme okuduğum güne...

"Nasıl Cesur Bey'in sekreteri mi olacağım?"

"Evet hanım efendi en üst kat." Gerçekten lanet olsun!

Derin bir nefes aldım. Anlaşılan sabır etmek beni zorlayacaktı. Sert adımlar atmamak ve dikkatleri üstüme çekmemek için kendimi kastım. Bindiğim asansör normalde de beni boğarken simdi daha boğucu geliyordu. Gerçekten bir yıl mı? Şaka gibi!

PATRONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin