Selam. Bugün size yeni basılan bir kitabı bir önreceğim. Türkçesi "Kar Taneleri" türkiye ye geldi mi bilemem ama geldiyse alın derim. Yazarı John Green.😄
İyi okumalar.Hazırladığım yiyeceklerle kahavaltımızı yaptık. Kendini tebrik ediyorum bu denli güzel bir sofra hazırladığım için.
Büyükannemle eğitime başlayacağımız sırada bir telefon geldi.
Büyükannem telefona cevap verdi." Merhaba Menterlerin evi. Ben Maryann Menter..."
Büyükannemin duyduğu ses kimin sesi ise onu şok etmişti. Rengi atmıştı birden. Elini ağzına götürdü biraz da gözleri dolmuş gibiydi.
"Bir dakika canım yanımda Josh var..."
Bana döndü ve baban dinlemek ister misin diye sordu. Başımla onay verdim."Evet canım söyle. Bir sorun yoktur umarım."
Babam "Josh!" dedi "O öğrendi mi anne?"
Büyükannem evet onun karşısına çıkmışlar diyebildi.
Babam ağlamaya başlamıştı. Büyükannem sen nerden duydun dedi zorla."Rahiplik lekesi iki gündür mavi mavi parlıyor. Josh veya ikizlerin etkin olunca arayacağını biliyordum ama daha çok erken"
Babam çok fena ağlıyordu. Hıçkıra hıçkıra hem de.
Dayanamadım büyükanneme baktım ve babama içimden gelen bir şey söylemek istedim.BABA... Babam birden ağlamayı kesti ve
"Josh sen iyi misin? Seni çok özledim oğlum. İlk fırsatta yanınıza geleceğim.
Hatta biletlerimi aldım bile. ""Geliyor musun yani? Edward oğlum geliyor musun?"
Büyükannem şaşırmış görünüyordu. Babam evet demişti. Yüzümde soğuk bir bakış vardı. 5 yıl sonra beyfendi yanıma teşrif edecek. Neden beni özlediği için mi? Hayır şu saçma avcılık olayı yüzünden. Gel dedim sertçe ve odama doğru yürüdüm Sevinmiş miydim? Hayır. Babam geliyordu nasıl sevinmezdim. Ama ben sevinmiştim işte.
Okula gitmek istedim. Büyükannem onları benden uzak tutmak için kullanılan bir bileklik vermişti. En azından beni görseler bile bana dokunamazlardı. Bu yeni doğmuş bir bebeğe bez takmak gibi bir şeydi.
Çünkü bebekler lavobaya gitmeyi bilmiyor , ben de savaşmayı bilmiyorum.
Sadece 1.dersi kaçırmıştım. Resim dediğim fakat insanlar tarafından yücetilerek
"Güzel Sanatlar" adını alan dersi kaçırmıştım. Andy beni görünce çok sevinmişti."Josh neden sabah gelmedin?
Aman iyikide gelmedin hiç güzel değildi zaten."Babam geliyor Andy. Bana sarılıyordu bunu dediğim sırada. Kollarımdan tuttu ve yüzüme baktı. Kocaman ve etkileyici bir gülüşle bana bakış attı ve
"Gerçekten mi ? Seneler sonra ilk defa göreceksin değil mi? Dün anlattıklarını duyunca mı gelmeye karar vermiş?"
Aslında rahip olduğunu belli eden bir leke varmış. Çocuk sahibi olmadan önce leke açık kahverengi olurmuş. Çocuk sahibi olduğunda leke teninin rengine dönermiş. Çocuğun etkin olduğunda ise kız ise kırmızı erkek ise mavi bir renk saçarmış. Sadece 3 hafta için. Sana anlattığım avcılık olayı var ya çok önemliymiş. Gördüğümüz o kadın ve onun gibiler bana zarar vermek istiyorlarmış. Büyükannemin soyunda varmış bu.
"Peki Jack ve Jane onlarda da var mı? "
Hayır olsalar bile daha çok erken onlar on bir yaşındalar. Yirmi iki yaşında başlaması gerekirmiş.
Andy her şeyi biliyordu. Akşam ona mesaj atıp öğrendiğim her şeyi anlatmıştım.
Almanca dersine gidiyordum. Eğlenceli derslerden biriydi. Çünkü sınav olmazdı. Konuşma egzersizleri yapıp sohbet ettik. Anaokulunda tanıştığım bir arkadaşım sayesinde Almanca biliyordum. O doğuşta biliyordu Almancayı. Bana da öğretmişti sanırım 4 yaşındaydım. Hep aynı okullarda okuduğumuz için sürekli Almanca konuşurduk. Bu sayede konuşmayı unutmadık. Ben de bunu avantaj olarak kullanır Almanca dersinde sohbet etmenin yollarını ararım.
Ders her zaman olduğu gibi eğlenceli geçmişti.
Bayan Truff yine ödev vermemişti.
"Sonraki dersleriniz boş çocuklar öğretmenlerimiz toplantıda biliyorsunuz. Öğretmeniniz olmadığı için futbol sahasına gitmenizi istiyoruz biraz eğlenin,kafanız dağılsın. Bir sonraki derste görüşürüz."
***
Herkes futbol sahasında toplanmıştı. Oraya gitmeye cesaretim yoktu artık ama takım arkadaşlarım çalışınca gitmek zorunda kalmıştım.
Maç yaparken aklım şu canavarlardaydı. Bilekliğim üzerimde olduğu sürece sorun olmazdı bu yüzden onu cebime attım ve fermuarı sonuna kadar kapattım. Şu yaratıklar beni ürpetiyordu ve tedbirli olmalıydım.Aslında onların bir adı varmış.
Tuhaf bir şey, onlara "Ur" diyorlarmış..."Maçı kaybettik."
Troy bana baktı ve ahmak dedi. Aldırmadım sadece bakışlarımla onu patakladım.
Andy her şeyi anlamıştı. Yanıma doğru salına salına yürüdü ve kolumu nazikçe kavradı."Onları mı düşünüyorsun? Kaybettiğinizi
bile fark etmedin . Sen..."Telefonum çalmaya başlamıştı. Bakmalıydım elime alıp açmak istediğim anda telefon kapandı.
Andy'e döndüm ve büyükannem dedim.
Önemli olabilir mi Andy?"Önemli bir şey olmalı. Ara onu Josh. Önemli olmasa seni aramazdı."
Haklıydı.Fakat büyükannem benden hızlı davranmıştı. Tekrar aramaya başlamıştı. Açtım ve sesimi düzelterek
"Merhaba büyükanne bir soru..."
"Buraya gel Josh. Hemen buraya gel. "
Büyükannemin sesinde büyük bir dehşet vardı. Tereddüt etmeden yola çıktım. Zaten ders boştu.
Fakat misafirlerim eve gitmemi bekleyememişti.
Yavaş bir şekilde arabadan indim. Kesinlikle çok korkuyordum.
Andy benimle değildi. Büyükannemin öğrettiği savma büyüsünü yapmaya başladım."Avcının sesi yankılansın kron ormanında. Ve dökülsün urların ölümsüz ruhları."
İki kere tekrar etmem yeterliydi. Bunu söyleyip bitirdiğim zaman sarı bir dumanla kaybolup gittiler.
Başımda fena bir bela vardı ve çok korkuyordum. Sarı dumanın yapmış olduğu şoku yavaşça atlatıp zor da olsa arabaya tekrar bindim ve eve doğru sürmeye başladım. O kadar kormuştum ki gaza basmayı bile unutuyordum. Eğer şu eğitim işini hemen yapmazsak kafayı yiyecektim...
Bitirdim. Allahım konuya iyice giriş yapmaya başladım. Ama bu daha hiçbir şey okuyun ve görün.😊
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümsüz Sevgili
Ciencia FicciónJosh ve sevgilisi Andy'nin ölümsüzlerle imtihanı. Dost bildiğin düşmanlar, urlar, hep bir macera, yeni bir aşk, korku, endişe... Arkadaşlarıyla maceralara atılan bir grup gencin aksiyon dolu hayatını eğlenerek okumak isterseniz ÖLÜMSÜZ SEVGİLİ sizle...