Prolouge

45 4 0
                                    

Mükemmel bir aileye sahip değilim belki , bana kalırsa mükemmellik insanın doğasına aykırı bir kavramdı. Yine de on dört yaşında çalışmaya başlamasam güzel olabilirdi , annemi kaybetmiş olmasaydım , babamın baskılarına maruz kalmasaydım , küçük kardeşlerimi doyurma gibi bir sorumluluğum olmasaydı belki de daha mutlu bir hayat sürerdim. Bunlarla yaşamayı öğrenmek kolay olmamıştı. Ama sürpriz...Hayat devam ediyor işte ! Üç yıl geçti , kendi kendimize idare etmeyi öğrendik. Acıklı gibi göründüğünü biliyorum , ama inanın bana o kadar kötü değil. Mutluyuz , cidden mutluyuz...tabi birkaç aksaklık yok değil...

***

Çok büyük olmayan o tehlikeli mahallenin eski evlerinden birinin içinde , kül tablası gibi kokan , gün ışığının pek az girdiği odamda uyandım. Alarm uyanmamı istemezcesine kısık çalıyordu. Siyah saçlarımı karıştırdım. Ayılmak için yüzümü ovuşturdum , yerden yeşil şortumu alıp üzerime geçirdim. Kapıya doğru yürüdüm. Gözümü hala tam açabilmiş değildim , yine de elim alışkanlıkla sigara paketine gitmişti. Gözümü açtıktan sonra bir tane yaktım. Kapıyı açıp , koridora çıktım. Cameron'un sesi geliyordu.

''Kitabımın hali ne lan ! Sana kaç kere onlara dokunma demek zorundayım ?'' Cameron bağırıyordu. Joe her zamanki gibi susuyordu. Yapacağını sinsice yapar sonra da hiçbir şey yapmamış gibi susardı. Asosyaldi fakat aşırı derece zekiydi. Yakışıklıydı , konuştuğunda da onu saatlerce dinlemek isterdiniz.

''Gene susacaksın değil mi ? Sikik herifin tekisin Joe !''

Bethany kahvaltı hazırlamıştı. Üzerinde siyah seksi bir elbise , topuklu ayakkabıları ve yüzünde aşırı derece bir makyaj vardı. Ona para kazanmanın başka yolları olduğunu hatırlattım -ki onla konuşmaktan pek hoşlanmazdık.- ama bana kalırsa babama olan sinirini bu şekilde çıkarıyordu. Dürüst olmak gerekirse iyi de para getiriyordu. Sigarayı söndürüp Joe'nun kalan kahvesini içtim. Bethany'nin konuşmadan bana uzattığı tabaktaki kahvaltıyı bitirip , odama çıktım. Üzerimde yeşil bol bir tişört vardı. Altıma siyah bir pantolon giyip , yerdeki yıllardır bıkmadan giydiğim botlarımı ayağıma geçirdim. Tuvalete girip yüzümü yıkadım , yağlanmış saçlarımı topladım. Çantamı takıp darmadağın odama bir göz attım. Sally ve Sam'in odasına girip göz attım. Hala uyuyorlardı neyse ki. Gelen her bakıcılarını delirtiyorlar. Biri kadının omzuna çıkarken diğeri tezgahtan üzerine atlayabilecek potansiyelde. Ailenin tek kızıl ve babamıza benzeyen üyeleri. Onlara da göz attıktan sonra aşağı indim. Holly kahvaltısını yapıyordu. Küçük , sevimli sorunları var gibiydi. Uzun uzun baktım ona gülümsedim. On iki yaşındaki bir kızın tam da olması gerektiği gibiydi. Biraz kilolu , saçını sürekli toplar , aynı hırkayı ter kokana kadar giyerdi.

''Ne ?'' dedi ona bakan gözlerimi rahatsız edici bulup.

''Hiç.'' dedim gülümseyip , omzunu sıvazladım. Cameron her zamanki gibi soğuk bakışlarını attı. Sabahları aşırı huysuz olur. Kalkıp kapıya doğru ilerledi.

''Çıktım ben.''

''Görüşürüz.'' sözümü bitirmeden kapıyı kapamıştı bile.

''Senle okula kadar geleyim mi ?''

''Artık küçük değilim.'' oturduğum yerde kıpırdandım.

''İstemediğine emin misin ?'' başını salladı.

''Peki o zaman ben çıkıyorum.''

''Görüşürüz.''

''Görüşürüz.'' dışarı çıktım. Sonbaharın temiz havasını içime çektim.

Gece kolay kolay dışarı çıkamadığım , iki bahçeden birinde kavga ettiğim insanlara rastladığım , denize yakın olmasına rağmen hiçbir yerden manzarası olmayan bu mahalleyi delicesine seviyordum. Henüz markalar  tarafıdan ele geçirilmemişti. Herkesin elinde kahve de görmüyordunuz. Yürümeye devam ettim. Her zaman durduğum yerde , caddenin sonundaki o evin karşısında durdum. Çıkmasını bekledim. Saatime baktım. Her gün aynı saatte geç kalmaktan rahatsız ifadelerle çıkardı evinden. Beklediğim gibi kapıyı açtı. Dışarı çıkan tekir kedisini eve geri koydu. Kulaklığını takıp -yine beni görmeden-çevresine bir bakındı. Dalgalı kahverengi saçları omzunun biraz altındaydı. Saçlarını her sonbahar kestirirdi. Hep aynı şekliyle uzardı o saçlar. Biraz ilerledikten sonra yoluma devam ettim. Her sabah kendi kafamda onun nasıl koktuğunu tartışırdım. Vanilya olduğunu tahmin ediyorum. Vanilya kokmasa da öyle kokmak isteyecek biri gibi görünüyordu. Bay Young'ın arabasını park edip okula girmesini bekledim. İlk ders geçinceye dek okulun biraz ötesinde-yasal sayılacak metre uzaklığında- sigara içtim ve okula girdim. Üşüdüğümü okulun sıcaklığını hissettiğimde anladım. Sınıfa girip hep oturduğum yere oturdum. Bir bölüm kazanmak istemiyordum. Bir şey icat etmek , ofiste çalışmak , yatabildiğim kadar insanla yatmak , uyuşturucu kullanmak , filmde oynamak , beğenilmek istemiyordum. İstediğim bir şey varsa o da hissetmekti. Artık bir şeyler hissetmek istiyordum. Tabi bunun onunla olacağı hiç mi hiç aklımda yoktu...

The Cook'sHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin