Mevsim güz,
hava serin,
vakitlerden akşamüstü.
Sonbahar hüznü çarpıyordu
Katoların donuk tebessümüne.
Çarpıp da iz bırakan.
Alışkındı buna
yıllardan bu yana.
Bağrına basardı çoğu zaman,
bazen de sırt çevirirdi.
Kollarını kapatır, şefkatini esirgerdi
Utancını suskunluğuna gömer,
siper olmak isterdi gözleriyle
darda kalan evlatlarına.
Ama işe yaramazdı.
Bedenlere çalan çıplak kurşunlar
tiz sesleriyle yankılanırdı zirvelerde
ve utancına utanç eklenirdi.
Kapatmak isterdi bazen kulaklarını
eteklerinden yükselen seslere;
seni arkadaş bilmiştik sığınmıştık,
dost deyip bağrımıza basmıştık,
zirvelerine doğan güneşe
selama durmuştuk.
diyen seslerine.
"Aşk olsun Kato" sitemine.
Yine bir kahpelik anıydı işte
körpe bedenlerde
kancık pusuların
kahpe kurşunları.
Ve üç militan yol alıyordu zirvelere
gülüşüne,
sevdasına,
coşkusuna doyum olmayan.
Üç yürek
üç dost
en dar zamanların,
en yaman vakitlerin.
Mevsim sonbahar,
hava buz gibi,
vakitlerden Eylül'ün 29'u.
Ayrılık hüznü çarpıyordu
yüreklerin zirvelerine.
Ve taht kuruyorlardı silüetleriyle
sürekli dalgalanan,
sürekli yol gösteren!(29 Eylülde Beytüşebap'ta şehit düşen Rojhat ,Azat ve Ruken arkadaşların anısına)