İki Kalp.

1.7K 88 22
                                    

[Öncelikle belirtmeliyim ki bu kurguyu uygulamayı çok istiyordum fakat uzun bir hikaye oluşturacak kadar devam ettiremiyordum. Bu yüzden tek bölümlük kısa bir hikaye yazmak istedim. Umarım beğenirsiniz. Yazdığım kurguyu gerçek hayatta yaşamadım ama belki yaşayanların hislerine ufak da olsa bir ayna tutabilmişimdir. Her neyse, iyi okumalar. ]



Siyahın içinde kendimi her zaman karanlık hissederdim. Hiçbir şey göremezdim ki. Hiçbir şey hissedemezdim. Nerede olduğumu bilemezdim.

Kimse siyahı sevmezdi bence. Siyah sadece bütün renklerin bir araya gelerek oluşturduğu bir karanlıktı. O siyahın içinde beyaz vardı, pembe vardı, mavi vardı. Hiçbir zaman siyahın benliği olamazdı. Bu yüzden kimse sevmezdi siyahı. Karakteri yoktu çünkü. Birçok karakterin bir araya geliş şekliydi. Kendine has bir özelliği yoktu.

O da siyahı sevmezdi. O da benim gibi düşünüyordu. Buradaki siyahlık ona göre değildi. O sarı ve laciverti severdi. O Fenerbahçe'yi severdi. 

Şimdi burada siyah giyip gözyaşı akıtanlara "Ne yapıyorsunuz?! Çabuk o siyah paçavraları atın üstünüzden ve mutlu olun!" derdi. O karanlığı sevmezdi, O beyazdı, o aydınlıktı, o ışıktı. O benim ışığımdı.

Beni niye bırakmıştı? Hiçbir zaman birbirimizi bırakmayacaktık! Belki sevgili değildik ama bir bağ vardı bizi tutan, asla bırakmayan. Araba kazası gibi basit bir şeyin koparamayacağı bir bağdı. En azından ben öyle sanmıştım.

Hayatımdaki en büyük travmaydı. Onun hiç gelmeyeceğinin bilincinde olmak, onun belki şu an sadece göklerde olduğunu bilmekle yetinmek, beni her baktığımda rahatlatacak gözleri bir daha göremeyeceğimi bilmek...

Onun bir sarılışıyla tüm dünyayı unutabilmek bambaşka bir şeydi. Tarif edilemez bir his, tarif edilemez bir rahatlık... Ama o her benden ayrıldığında sıkışma hissi, işte o nefret ettiğim his geri gelirdi. O hissi başımdan savmayı yeni bulmuşken nasıl şimdi o hisle yaşayacaktım?

O ağlayan insanları sevmezdi. Duygusal insanları sevmedi. Hödüğün, odunun tekiydi aslında! Duygusuzdu, kimseyi sevmezdi kendinden başka. Dış görünüşe önem verirdi, çirkinlerle dalga geçerdi. Benimle de dalga geçerdi ama bizi bu kadar yakınlaştıran neydi ben de bilmiyorum. O kadar yakınlaştık ki onsuz yapamayacağımı hissediyorum. O beni sadece arkadaşı olarak görürken ona böyle şeyler hissetmek beni bitiriyordu. Ama şimdi o da gitmişti.

Artık daha çok orada duramazdım. Kimsenin beni umursadığı da yoktu. O, bana çok değer vermezdi. Bazen, ama çok nadir bana karşı insanca davranabiliyordu. Onun yüzünden kaç gün, kaç gece ağladığımı hatırlamıyorum bile. Şimdiyse keşke burada olsa da beni ağlatsa. Keşke benimle dalga geçse, etmediği hakareti bırakmasa. Yeter ki burada olsa!

Şimdi o "en iyi arkadaşları" olan güzel kızlar ve erkekler ise bu karanlık ortamda değildi işte. En çok korktuğu şey başına gelmişti belki de. Sadece ben vardım.

Adımlarımın beni yavaşça bir yere götürdüğünü hissediyordum, ama neresi olduğunu kavrayabilmiş değildim. Sorgulamıyordum, hareket ediyordum sadece. Etrafımdan insanlar, dükkanlar, ağaçlar, arabalar geçip gidiyordu ama sanki onların varlığını fark edemiyordum bile.

Nereye gittiğim umurumda değildi. Umurumda olan şey onun son yolculuğunda yanında olamayacak kadar aciz ve bencil oluşumdu. Ama o da beni orada istemezdi ki! Nefret ederdi benden. Cenazesinin güzelliğini bozduğumu söylerdi.

Ondan nefret ediyordum. Onun yüzünden ağladığım, acı çektiğim her güne lanetler savuruyordum. Yorganımı ıslatan her yaş, buruşturulup fırlatılmış her peçete onun içindi ve ben bundan da nefret ediyordum. Yorganın altında alamadığım her nefes, hıçkırıklarımla boğazıma takılan her ağırlık onun yüzündendi. Bu bile ondan nefret etmem için yeterince açık bir sebepti.

İki Kalp.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin