Küçük çocuk kulağına gelen seslerle gözlerini açmaya zorladı kendini. Kolunun üzerindeki bir ağırlık canını yakıyordu. Gözlerindeki baskıya rağmen gözlerini açmaya çalıştı. Güneş ışığı gözlerini açıtmıştı. Birkaç kez kırpıştırdıktan sonra gözleri güneşe alışmıştı. Ne ara sabah oldu, diye düşündü. Neden etraf bu kadar karışık? Selin nerede? Annem, babam? Gözleri hızla etrafı taradı. Koluna büyük bir tuğla düşmüştü. Onu ittirerek kolu kurtardı. Kolunun ağrısı dayanılamayacak seviyedeydi. Selin, neredesin? Etrafı bir çift sarı saç bulmak ümidiyle taradı.
Telaşla kardeşini ararken büyük bir facianın kalıntılarını izliyordu. Her taraf kan gölüne dönmüştü. Başta kendisinin iyi olduğunu düşünmüştü ancak başından aşağıya akan sıvıya elini götürdüğünde bunun kan olduğunu anlamıştı. Selin... diye düşündü tekrar. Acaba canı çok yanmış mıydı? Ya da daha kötüsü... acaba yaşıyor muydu? Onu bulması gerekliydi. Kardeşi daha küçücüktü. Abi olarak ona göz kulak olması gerekiyordu. Annesi ona hep 'sen abisin ve kardeşine her zaman göz kulak olmalısın. Biz yanınızda olmasak bile...' derdi.
Kalp atışlarını göğsünde hissetmeye başlamıştı. Neredeydi bu kız? Yeni öğrendiği bir kaç kaba laf söylendi kendi kendine.
İleride, çok da uzak olmayan bir yerde elinde oyuncak ayısı ile yatan güzel kardeşini gördü. Ayağında bir moloz yığını vardı. Başından ve kolundan kanlar akıyordu. Sarı saçları kan ve toprak ile kirlenmişti. Elbisesi yırtılmış perişan halde baygın yatıyordu. Ona doğru koştu. Kolunun acısına aldırmadan moloz yığınlarını itelemeye başladı.
Sonunda kardeşinin ayağını kurtardığında hemen nefesini kontrol etmişti. Öğretmeni, böyle durumlarda önce nefes alıp almadığına bakılması gerektiğini söylemişti. Nefes alıyordu. Yaşıyordu. Yüzünde acı bir tebessüm payda oldu. Kardeşinin başını elleri arasına alırken de yüzündeki gülümsemeye göz yaşları eşlik etti.
"Selin. Bak abicim ben geldim. Hadi aç gözlerini lütfen."
Selin tanıdık bir ses duymanın verdiği güven hissi ile gözlerini aralamaya çalıştı.
"Abi?"
"Benim abicim. İyisin değil mi?"
Selin gözlerini bir süre abisinin yüzünde gezdirdi. "Yüzüne ne oldu?" Dedi ağlamaklı sesi ile. Mert eline uzandı ve tuttu. "İyiyim abicim. Kötü bir şeyim yok." Söylediğine kendisi de inanmıyordu. Zira başı dönüyor ve midesi bulanıyordu. İyi olduğundan emin değildi ama şu anda kardeşi onun için daha önemliydi.
"Ne oldu?"
"Deprem oldu."
"O ne?" Daha 7 yaşına yeni gelmişti ve hayatında hiç deprem görmediği için bunun ne olduğunu bilemiyordu.
"İşte bu gördüğün şey."
"Annemler nerede?"
"Bilmiyorum ama onların da iyi olduğuna eminim." Değilim. Bilmiyorum. Seni teselli etmek için elimden bir şey gelmiyor. Korkuyorum ben de.
Selin gözlerini kapattı. Başı ağrıyordu ve güneş tepelerinde olmasına rağmen üşüyordu. Bu yüzden titremeye başlamıştı. Mert, Selin'in üşüdüğünü anladığında üzerindeki uzun kollu gömleği çıkardı ve Selin'in üzerine giydirdi. Şimdi yırtılmış kot pantalonu ve beyaz tişörtü ile kalmıştı. O da üşümüştü ama kardeşinin üşümesine, onun üzülmesine dayanamazdı.
Arkadan gelen bir inleme sesi ile Mert başını o tarafa çevirdi. Beyaz elbiseli bir kız dengesiz adımlarla yürüyordu. Mert Selin'i yavaşça yere bıraktı. "Burada bekle hemen geleceğim."
Hızla kızın yanına koştu. Kız tam dengesini kaybedip düşecekken kolundan tutup kaldırdı. Selin sakar bir kızdı. Onu tutmaya alıştığı için de refleksleri gelişmişti. "İyi misin? Sakin ol."
"İyiyim."
"Gel benimle." Dedi ve kızı beş adım ilerideki Selin'in yanına sürükledi. Kızı da oturttu, kendi de oturdu. Etraflarındaki kalabalık hızlı ve seri adımlarla bir karınca sürüsü gibi ilerlerken kendileri görünmez gibiydi. Mert'in aklına yapabileceği hiçbir şey gelmiyordu.
Kızın gözleri Selin'in yüzüne kaydı. Çok kötü durumdaydı. Başı kanıyordu. O kadar güzeldi ki onun yaralanmasına kıyamadı ve saçındaki bez tokayı çıkarıp onun başına bastırdı. Ablasının izlediği filmlerde yaralanan kişilere böyle yapıyorlardı.
Mert kızı izlerken düşünüyordu. Annem ve babam nerede? Ya ölmüşlerse? Ne yapacağız biz? Gözleri bir anda karardı. Başına çok sert bir darbe almıştı. Gitmemek için direndiği karanlığa çekildi. Karanlık, onu bir anne şefkatiyle kucakladı.
Uyandığında bir ambulansta sedyedeydi. Yanında kardeşi gözleri kapalı bir şekilde yatıyordu.
İnce ve yumuşak bir ses emirler yağdırıyordu. "Acele edin hemen hastaneye gitmemiz lazım."
Mert yarı açık gözleri ile ambulansın kapısı kapanmadan önce bir zamanlar oyunlar oynadığı, doğum günleri kutladığı evine bakıyordu. Mahallesinden geriye hiçbir şey kalmamıştı. Hepsi yıkılmıştı. Hepsi yıkık, hepsi kırıktı. Kendisi gibi. Bu gün, burada her şeyin yeniden başladığını anlamıştı. Hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını, olamayacağını.
Kapı kapanma sesi ile karanlığı kucakladı yine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıkık
ChickLit...Gözleri bir anda karardı. Başına çok sert bir darbe almıştı. Gitmemek için direndiği karanlığa çekildi. Karanlık, onu bir anne şefkatiyle kucakladı. Uyandığında bir ambulansta sedyedeydi. Yanında kardeşi gözleri kapalı bir şekilde yatıyordu. ...