3.Bölüm/Yüzük

7 1 0
                                    


Selin, yaşadığı şoktan çıkamamış ve 1 haftadır ağzını bıçak açmamıştı. Tek konuştuğu zaman anne ve babalarının cenazelerindeydi.

"Abi... Annem ve babamın yüzüklerini al."

Mert, kardeşinin konuşması üzerine şaşkınlık ve hüzün dolu yüz ifadesi ile cenazede onlara eşlik eden Burak Bey'in yanına gitti.

"Selin annem ve babamın evlilik yüzüklerini istiyor. Onları almamızın bir imkanı var mı?"

"Elbette. Bir gidip konuşayım."

Mert kafa salladıktan sonra başını çevirdi. Etrafında bir sürü siyah giyinmiş kadınlar ve adamlar vardı. Kendisi siyah annesinin ördüğü bir hırka, kısa kollu siyah bir tişört ve siyah bir kot giymişti. Kardeşi ise siyah bir elbise giymiş,saçlarını Mert'e -önce hep annesi ördüğü için kendisi saç örmeyi bilmiyordu- ördürmüştü.

Mert gözlerini etrafında gezdirdi. Gözleri alışık olduğu bir çift mavi göz ve bir çift kahverengi gözlü arıyordu.

Ölüm, bir süre sonra herkesin başına gelecek bir şeydi. Ama bunu Mert'in küçücük bedeni kaldıramıyordu. Burak bey elinde yüzükler ile döndüğünde Mert yüzükleri aldı. Anne ve babasının birbirine geçen ve aşklarını temsil eden yüzükler elinde duruyordu. Evliliklerinde 'evet' dedikleri ses titreşimleri yüzüklerine kazınmıştı. Annesinin ince inişli çıkışlı şerit halindeki yüzüğü, babasının yüzüğündeki inişli çıkışlı yere geçiyordu ve tek bir yüzük oluyordu. Elinde yüzükler ile  yavaşça gerisindeki ağacın yanına yürüdü. Geniş yapraklı, kalın gövdeli ağaç annesi gibi onu koruyamasa da sırtını dayayabileceği bir şey bulmuştu kendine.

Annesi ve babasının mezarına ilk toprak atılırken gözlerini dikmiş olanları puslu bir perdeden izliyormuş gibi hissediyordu. Son toprak atıldığında elindeki yüzükleri birleştirdi.

"Şimdi siz sonsuzluk oldunuz, biz ise berbat... Neden anne? Neden baba? Neden bizi bırakıp gittiniz?"

Selin gözyaşları içinde anne ve babasının mezarının önüne çökerken Mert usulca yerinden kalktı. Oyun oynamayı çok severdi. Ama şimdi, kendini artık oyun oynayamayacak kadar büyük hissediyordu.

Kardeşinin yanına geldiğinde onun yanına çöktü. Ona sarıldı. Selin hıçkırıkları arasında konuştu.

"Üşüyorum abi."

Mert hırkasını çıkardı ve kardeşine giydirdi. Gökyüzü onların acısına eşlik edercesine gri yağmur bulutlarıyla dolmuştu. Sert esen rüzgar Mert'in kısa süreliğine titremesine sebep olsa da dişlerini sıktı. Artık güçlü olup kardeşine sahip çıkmalıydı. Annesi ve babası böyle isterdi çünkü

Sırtına örtülen ceket ile kafasını kaldırdı. Burak Bey üzerindeki takım elbisesinin ceketini ikisinin üzerine örtmüştü. Burak Bey'in geniş omuzlarına olan ceketi ikisinin küçücük bedenlerini rahatça içine almıştı.

Mert, artık son raddeye gelmişti. Gökyüzü gürleyerek etrafa ışık saçtığında Mert'in boğazından bir hıçkırık koptu. Toprağa düşen ilk yağmur damlası gözyaşlarına eşlik edercesine arttı. İki kardeşin derin iç çekişleri ve titreyerek ağlayışları orada bulunan herkesi ağlatmıştı.

Cenaze töreninin sonuna gelindiğinde Burak Bey ve bir bayan vardı yanlarında. Kadın ikisinin yanına gelerek sordu.

"Artık gidelim mi?" güleç yüzlü kadın hoş bir gülümsemeye sahip olsa da Mert bu kadından korktu. Nereye gideceklerini biliyordu. Kendilerine ne olacağını biliyordu. Ama sadece saçma sorular sorarak olacak olanı geçiktirmeye çalışıyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 05, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

YıkıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin