Kaç dakikadır beklediğimden habersiz öylece durmuş tabiri caizse 'mal' gibi çocukluğumu geçirdiğim evime bakıyordum. Buralarda ne de çok anım olmuştu öyle. İstediğimiz zaman istediğimiz yerde ağlayabildiğimiz, bir işi ertesi güne yetiştireceğiz diye stres yapmadığımız. Bir müdürümüzün ya da patronumuzun olmadığı, tek patronun siz olduğunuz yıllar; çocukluk yılları. Ve bu yıllarda geçen, mutlu olmak istediğimizde aklımızın bir köşesinde sakladığımız yerden çıkartıp sarıldığımız anılar... Kaldırımlar da beştaş oynadığımı daha dün gibi hatırlıyorum. Ya da normal kız çocukları gibi oyuncak bebeklerle evcilik oynamadığımı...
Hiçbir zaman kendimi kız gibi hissedemedim. Kızların oynadığı oyunları oynarsam çok büyük bir günah işleyecekmişim gibi hissedip kaçıyordum. Babam değil miydi beni kız çocuğu olduğum için bırakıp giden? Hangi baba evladını bırakıp gider ki? Baba olan bunu yapar mı? Onun yüzünden ben kendimi kız gibi hissedemedim. Kimsenin beni 'prensesim' diyerek sevmeyeceğini anladığım gün lanet ettim bu hayata. Belki bin defa, belki onbin defa. 'Senden nefret ediyorum baba! ' belki birgün karşıma çıkarsın, bana ' her şeyi açıklayabilirim ' klişesi yaparsın da ağzını yüzünü kırarım. Ne sandın? Aptal gibi boynuna atlayıp sarılmak? Ya da mal gibi ağlayıp zırlamak? Hiç sanmıyorum. Şu adamın en güzel anılarımı düşünürken bile aklıma gelmesinden nefret ediyorum. Buraya mutlu olmak için geldim. O adamı düşünmek için değil. Hoş, adamlığı tartışılır ama..
Unutma Başak.. Unutma.. Sen buraya mutlu olmaya geldin. Kaybettiğin yılları geri kazanmak için geldin. Mutlu olacaksın. Mutlu. Sadece bir adım, tek bir adımda temiz olmasını istediğin bir hayata adım atacaksın. Belki de kaçtığın hayata tekrar tutunmak zor olacak, ama sen pes etmeyeceksin..Ellerim benden bağımsız zile giderken kalbimdeki heyecanı, korkuyu, stresi, umudu düşünmemeye çalıştım. Onun benden başka kimi var ki? Beni istese de kovamaz. Bana kıyamaz.
Temiz havayı ciğerlerime doldururken titreyen ellerimle de zile basmaya devam ediyordum. Hadi ama babaanne, evdesin biliyorum. Bu saatte nereye gidebilirsin ki? Acaba hâlâ uyuyor mu? Of ne salak kızım! Niye normal saatte gelmiyorum ki. Acelesi mi vardı sanki. 4 yıl bekledin bi 2 saat bekleyemedin. Ben kendimle ne yapıcam? 'Hay bana da, aklıma da sokayım! Ne işim var ki zaten burda? Babaanne ben 4 yıl önce gittim ama şimdi geri geldim. Nolur beni affet deyip 5 sezonluk dizi mi çekecektim kadına. Oda beni bekliyordu zat- '
"Başak? " kendi kendime konuşmama mı üzülmem gerekiyor yoksa bunu birisinin duymasına mı? En iyisi kendi kendime konuştuğumu beni tanıyan birinin duymasına üzüleyim. Olmuşla ölmüşe çare yok kafasıyla sesin sahibine döndüm. Yok artık. Hass ben böyle evrimin taa gözünü seveyim. "Bülent?" yüzümün ne halde olduğu tahmin edebiliyorum sanırım. Ejderya görmüş tavuk gibi ona bakmaya başladım. Sakal sevmeyen çocuk şimdi sakal bırakmış, 1 metre uzaktan gelen sigara kokusuna göre hâlâ sigara içiyor. Tarzı değişmemiş hâlâ eşofmanlarla dolaşıyor sokakta. Hoş, takım elbiseyle dolaşacak değil ya. Yıllar önce ki Bülenti düşünüyorum da , görüntü olarak çok değişmiş. Vücudu yapılı ve sakal.. Ah canım sakal. Acaba ne olduda sakal sevmeyen çocuk sakal bıraktı? Ben niye hep bir şeyler düşünüyorum ve bu çocuk neden cevap vermiyor? Ah evet oda beni inceliyor. Ayaklarımı inceliyor, şimdi de valizlerimi. Çok güzel şimdi de aç valizin içini incele gerizekalı seni. Cevap bekliyorum burda çabuk incelesene ! Sonunda gözleri gözlerime değdiğinde kalbimde minik bir kıpırtı oluştu. Uzun kirpikli insanlara aşık olduğumu söylemiş miydim? Merakla yüzüne bakarken verdiği cevapla 'ne alaka abi ya' diye bağırma isteğiyle dolup taştım.
"Ne işin var burada?" sanane be salak demek istiyordum ama artık 15 yaşındaki kız değildim. En azından yaşım öyle değildi. Ruhum hâlâ 15 yaşındaki kızdı ama bunu kimsenin bilmesine gerek yoktu.
"Ne demek ne işin var?" ukalaca dudakları kıvrıldı. Ups sanırım beyimiz laf sokacak. Gönder abi gönder.
"Niye geldin?" pekâlâ yanlış alarm. Laf sokmadı. "Çünkü canım öyle istedi."
Bana neden soğuk davrandığını biliyordum. Kimseye açıklama yapmadan gittiğim için sevdiğim insanlar bana eskisi gibi davranmayacaktı belki ama bunların hiçbiri umurumda değildi. Benim için önemli olan babaannemdi. Onun ne yapacağı nasıl davranacağıydı. Başkaları umrumda değil. Tıpkı karşımda çatık kaşlarıyla bana bakan Bülent gibi. Onula çocukluğumu paylaştım. Çoğu şeyi ondan öğrendim. Ona 'ben erkek olmak istiyorum bana yardım et' dediğim hallerimi hatırlıyorum da, sanırım bunları bir daha hatırlamamak üzere unutsam iyi olur. Bana futbolu, birçok küfrü, birçok erkek oyunları öğretişini.. Ah lanet olsun unutamıyorum! Benimle dalga geçmediği gün yoktu. Ama ne olursa olsun her şeye rağmen aramızda ki abi-kardeş ilişkisini yok edemiyordu alaylı cümleler. Bana kıyafetlerini verirdi 'al lan giy bunları' deyip enseme geçirirdi. Tabi ya. Enseme geçirirdi! 8 yaşındaydım lan ben o kadarlık çocuğa vurulur mu şerefsiz!
"Adam gibi cevap ver Başak buraya.neden.geldin." sonlara doğru dişlerini sıkarak konuştu diye korkmam gerekiyor mu?
"Seni ilgilendirse bilirdin. " ah okuduğum kitap karakterleri ve müptelası olduğum sözleri.. iyi ki varlar.
"Başak beni sinir etme. Ne işin var senin burada? Ne yüzle geliyosun? Sen babaanneni en zor zamanında bırakıp gittin! Beni, komşularını, sevmiyorum dediğin ama her dertlerinde yanlarında olduğun kız arkadaşlarını, okulunu, mahalleni, memleketini, yurdunu bırakıp gittin lan sen! bu kadın neler çekti haberin var mı senin? Sırf kendini mutlu edeceksin iyi olacaksın diye kaç kişiyi üzdün haberin var mı? Bu mahalleli seni elinde büyüttü elinde! Sen babasızlık çekme diye sana sahip çıktı ama sen.. her şeyi bırakıp gittin! Şimdi de hiçbir şey olmamış gibi gelemezsin. Git burdan. " gözlerime hücum eden yaşlar gerçekleri tekrar tekrar duyduğum için miydi yoksa pişman olduğum için mi bilmiyordum. Keyfimden gitmemiştim. Ya da babannemi bırakmak istememiştim. Ama burada kalamazdım. Hem babaanneme yük olmak, hemde babasız olduğum için bana acıyan bu kadar insanın içinde birde annem olmadığından bana acımalarını görmek istemediğimden gitmiştim. Pişman mıyım? Fazlasıyla. Yine olsa yine yapar mıyım? Kesinlikle. Tek farkla babaanemi de yanımda götürürdüm. Bülent'in bu kadar kırıcı olmasına gerek yok aslında. Daha neden buraya geldiğimi bile bilmiyordu. Bana delice bakmak yerine eskisi gibi güven verici şekilde baksamasını isterdim. Ya da bana 'geldiğin gibi git' demek yerine neden geldiğimi sorgulamasını beklerdim. Vereceğim cevabı beklemeden gitmeseydi, belki de hayatımda bir umut olacaktı. Haklı değildi. İnsanlar hata yapar ve sonra farkına varırlardı. Ben gittiğim gün anlamıştım hata yaptığımı. Ama geri dönmedim, istemedim. Teyzeme her baktığımda annemi hatırlıyordum. Zamanla unutacağımı düşündüğüm yüzünü hatırlıyordum. Bana şefkatini gösterdiğinde hatırlıyordum. Her şeyiyle annemi hatırlıyordum. Nasıl bırakacaktım ki?
Peki ya şimdi geldiğim gibi dönecek miyim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızların Altında
Fiksi Remaja"Mavi nurdan bir ırmak Gölgede bir salıncak Bir de ikimiz kalsak Yıldızların altında."