Kapıya doğru yöneldim. Can da burada olduğuna göre gelen kim di? Elimi kapının koluna uzattım ve tam açacakken "Dur ben açarım Doğa sen anneme yardım etmeye devam et" diyince Can ,bende elimi geriye çekip annenin yanına gittim kapıyı Can açtı. Gelen Toprak'tı. "Oo kardeşim hoşgeldin" demesiyle hemen içeriye davet etti.
Toprak gayet yakışıklıydı. Kahve rengi saçları ve yeşil gözleri vardı boyu Can dan biraz daha kısa ama kasları nerdeyse Can'ın kasları kadar vardı. Bildiğim kadarıyla o da Can gibi box ve o tarz şeylerle uğraşıyordu. İyi çocuktu. Yani en azından Can'ın anlatmasına göre öyleydi. Hatta bir kaç serseri Can'a bıçak çektiklerinde Toprak yetişip Can'ı kurtamasaymış abim az kalsın ölecekti. Artık gözlerimi Toprağın üzerinden çekmem gerektiğini Can'ın bana ters ters bakmasıyla anlamıştım
Annem hemen "Hoşgeldin evladım nasılsın?" dediğinde "İyiyim Çiçek teyze gelip yardım etmek istedim eğer sizin içinde bir mahsuru yoksa bugün sizinleyim" dediğinde annem gülümsedi ve "İşe perde takmakla başlayabilirsin" demesiyle gülmeye başladık ve Toprak hemen perdelere yöneldi. Abim koltuk ve dolapları annem ve benim istediğim yerlere itip çekiyordu.
Ben biraz eğlenmek istedim ve Can şu koltuğu televizyonun yanına çek, olmadı kapının soluna çek, yok yok televizyonun karşısında olsun...
Onu sinirlendirmeyi seviyorum. "Doğaaaa" diye sinirli sinirli bakınca sustum ve kıkırdamaya başladım. "Demek kaşınıyorsunuz küçük hanım" diyip evde beni kovalamaya başladı. Gülmekten koşamıyordum. Hızlandım ve salonda beni yakalamaya çalışıyordu. O arada dizimi sehpanın köşesine çarptım ve yere düştüm. Canım acıyordu ve ben ağlamak istemiyordum. Güçlü insanlar ağlamazdı ve ben tam 5 yıldan beri ağlamamıştım. Ben güçlü ve duygusuz biriydim. Canım acımasına rağmen sehpadan tutundum ve ayağa kalkmaya çalıştım. Başardımda. Ayağa kalkmıştım. Tam yürüyecekken yere geri düştüm. Bu defa"Ahhh" diye istemsizce bir ses çıkardım. Can hemen yanıma gelip" İyimisin? Özür dilerim böyle olsun istemedim. Hadi hastaneye gidiyoruz." Annem, Toprak ve Can başımdalardı. Ayağım çok acıyordu ve gözlerimin dolduğunu fark ettim. Ağlamayacaktım. Can belimden ve bacağından tutarak tam beni kucağına alacaktı ki Toprak eğilip" Can senin omurganda çatlak var unuttum mu? Bana bırak "dedi ve beni Toprak kucağına aldı. Zorlanır sanmıştım ama gayet kolay bir şekilde tek hamlede beni kucağına almıştı. Arabama doğru gittik ve ben anahtarın üst kattaki odamda duran çantamın içinde olduğunu hatırlayıp bunu Can'a söyledim. Can koşarak gittiğinde ben hâlâ Toprak'ın kucagındaydım ve ona ilk defa bu kadar yakındım. Erkeksi kokusu ve yeşil gözleri ben burdayım diye bağırıyorlardı. Yüzünü inceleme fırsatı bulmuştum. Kirpikleri uzundu.yüzü tek bir iz dışında pürüzsüzdü. Saçlarının kapattığı alnında sol kaşının üstünde yaklaşık 4 cm lık bir çizgi vardı. Dikiş izi olduğunu tahmin ediyordum. "Beni kesmeyi ne zaman bırakacaksın prenses" dediğinde birden şaşırdım ve çok utandım. "Şe-şey ben sadece-" sözümü kesti ve" Kısmetimi kapatıyorsun, zaten seni şu an kucağımda gören kızlar bana bakmıyorlar birde üstüne kafamın içine girmek istermişsin gibi gözlerini bana dikmiş bakıyorsun. Evde kalıcam senin yüzünden." diyince ikimiz birden gülmeye başladık ve omuzuna vurdum. Ayağım tekrar ağrımaya başlamıştı. O arada Can geldi ve arabanın kapısını açtı. Beni arka koltuğa nazik ve yavaşça yerleştirdi ve kapımı kapattı. Annemde hemen yanıma bindi. Arabayı Can kullanıyordu. Toprakta hemen onun yanındaki koltuğu oturmuştu. Hastaneye kadar kimse konuşmadı. Hastaneye gelince Toprak beni tekrar kucağına aldı ve hastanenin içine kadar götürdü. Gittiğimizde doktorun hastası olmamasına rağmen yarım saat dışarda beklemıştık ve benim bacağım şişmeye başlamıştı. Bu çok canımı yakıyordu.
Sonra doktor çıktı ve mesaim bitmek üzere yarın gelmelisiniz diyince Toprak doktora kafayı gömdü. "Lan şerefsiz yarım saattir senin keyfini bekliyoruz gelmiş yarın gel diyorsun. Şu an ki durum bir başka türlü olsa hamile kadın gelse çocuğumuza söyleyin mesaim bitiyor yarın doğsun mu diyecektin. Hemen bakıyosun bu kıza yoksa burun kırılması dışında kol bacak kırılnasınında tadına bakacaksın" diyince doktor bir yandan kanayan burnunu tutuyordu ve bir yandan da hemen hasta bakıcıyı ve hemşireyi çağırıp beni röntgene götürmelerini istedi. Buna gerek yoktu aslında. Toprak doktora vurmamalıydı. "Benim yüzümden şimdi bir de hastane güvenliğiyle uğraşacaksın" diyince "Sen ayağınla ilgilen o küçük burnunu her şeye sokma" diyince Can yüzünde bir kıskançlık ifadesi vardı. Can beni Topraktan kıskanmıştı. Ben Toprağa asla o gözle bakmazdım ki. Gerçi hiç bir erkeğe bakmazdım. O ise bana o şekilde bakmaz diye umuyorum. Röntgenden çıkınca doktor bana bir ay boyunca ayağımı zorlamamam gerektiğini hatta yürüyebilmem için koltuk değneği kullanmam gerektiğini söyledi ve ben bunu asla yapmayacaktım. Ve benim yarın akşam yarışım vardı. Bende yatmamı beklememelilerdi. Neyse ki bir kaç ilaç ve bir alçılya kurtulmuştum. Eve gidecektik. Toprak ortalıkta yoktu ve beni kucağına almak için eğildi ve "Ne kadar sabırsızsın Can altı üstü iki dakika ifade vermeye girmiştim. Ben burdayken belinin incinmesine göz yumamam" sesin sahibi Topraktı. Can beni hemen geri bıraktı ve Toprak' a ufak bir tebessüm edip geri çekildi. Toprak ise Can'a göz kırptı ve beni tekrar kucağına aldı. Sonunda eve gelmiştik. Yatağıma uzandım. Toprak'a teşekkür ettim ve uyumaya koyuldum.
Toprak 'ın ağzından;
Bugün Doğa ayağını sakatladı. Can' ın ise dün omurgasında ufak bir çatlama olmuştu. Doğa'yı hastaneye kucağımda götürmüştüm. İncecik beli ve bacakları vardı. Bu kız hiç mi yemek yemezdi anlamıyordum. Kilo alacağım diye aç kalıyorlardı. Can'ın kardeşi olmasa bir gıram umrumda olmazdı ama sonuçta kardeşimin kardeşi yardım etmek zorundaydım. Doktor beni bugün sinirlendirmişti ve bende ona sadece ufak bir kafa atmıştım. Bu yüzden ufak bir para cezası yedim ama umrumda bile değildi. Hak etmişti şerefsiz. Doğa ve Annesini eve bırakınca Can ile beraber Bara gitmiştik. Can'ın motorsikletiyle gelmiştik. Doğa'nın arabası muhteşemdi. Simsiyah ve tam yarışlar için kurgulanmış gibiydi ama Can'ın motorsikletinin de hakkını yememek lazım. O da siyah ve ben burdayım diye bağıran tiptendi. Benim arabam ise yarışa uygun ve kırmızıydı. Yarıştan pek anlamazdım. Sonuçta ben dövüşçü adamdım. Can "Belin nasıl ağrın var mı ?" diye sordum ve " Fazla yok kardeşim biraz sızlıyor ama önemli bir şey değil bir iki güne eski halime dönerim. Bugün içinde çok teşekkür ederim. Her anımda yanımdasın. İyi ki varsın." dedi ve omuzuma hafif bir şekilde vurdu. Biraz içtikten ve eğlendikten sonra evlerimize gittik. Uyumamız gerekiyordu. Yarın bir dövüşüm vardı ve ben bunu kazanmalıydım. Kazanacaktımda.
Doğa'nın ağzından;
Bir türlü uyuyamıyordum. Yarın yarışım vardı ve en büyük yarışçılar orada olacaktı. Bu ayakla nasıl kazanacaktır ki. Umudumu kaybetmemeliydim. Ben bir yarışçıyım ve çıktıgım her yolu bitirmeliydim. Yarın ne olursa olsun o yarışa katılacaktım. Bunları düşünerek uyudum.
Yine sabah alarmıyla uyandım. Annem"Doğa kızım bu-" demesiyle sözünü kestim ve "Evet evet bugün evimize tamamen taşınıyoruz yardım etmem lazım " dememle annenin kahkahaları yükselmişti bile. Kalktım ve duşa girdim. Siyah mini bir balık formunda etek giydim siyah bol bir de tişört geçirdim üzerime. Siyah koyu bir makyaj yaptım. Ayağımdaki alçıyıda oturup annemin resim malzemeleriyle siyaha boyadım. Orda beyaz duruşuna katlanamazdım. Son olarak ta siyaha dönük koyu kırmızı rujumu sürüp montumu üzerime geçirdim. "Kahven hazır kızım" diyince yavaş yavaş sendeleyerek mutfağa gittim. Büyük gün gelmişti yeni evimize gittikten sonra yarışlara gidecektim. Annem tabiki de bunu bilmeyecekti. Ayağım bu haldeyken asla izin vermezdi. Çantamdan CAMEL BLACK sigaramı çıkarttım ve siyah çakmagımı alıp yaktım. Bende ki bu siyah takıntını çok seviyorum. Benim pek renge ihtiyacım yok siyah bana yeter. Eşyaları topladılar ve akşam üstü olmuştu bile kamyon gitmişti ve bizde artık çıkıyorduk. Evden çıktık ve annem kapıyı kilitlerken "19 yılıma ve anılarıma veda etme vaktim geldi demek" diyince bunu sesli söylememem gerektiğini unutmuştum. O an anneme baktım ve "Özür dilerim" dediğinde gözünden bir damla yaş süzüldüğünü fark ettim. Elimi omuzuna attım ve "Hadi gidelim" dedim. Yeni evimize geldik ve hemen işe koyulduk anlaştığımız nakliyeciler zaten bize iş bırakmamışlardı. Saate baktığımda saat 23.49 du ve biraz daha oyalanırsam geç kalacaktım. "Anne benim biraz işim var beni bekleme" dedikten sonra kapıya doğru ilerledim." Bu saatte nereye Doğa..." onu duymamış gibi yaptım ve arabama binip gaza bastım.