Zarf

28 3 0
                                    


Bilmediğim bir sokakta yürüyordum.

Çevreyi size betimlemem gerekirse eğer yol boyunca birkaç metrede bir dikili sevimli ağaçlardan başka dikkat çekici hiçbir şey yok.

Bana gelirsek inanılmaz sıcak bir havada ve bu ürkütücü boş sokaklarda omzumda ağır bir çanta ile sokaktaki evlerin büyükçe kapılarını inceleyerek elimdeki zarfta yazan adresi arıyordum. Öyle uzun süre dolandım ki ya bütün sokaklar birbirine benziyordu ya da ben olduğum yerde dönüp duruyordum. 27 numaralı ev olduğu yazıyordu zarfta, ama sokaktaki evlerin numaraları düzenli bir sıraya göre yazılmadığı için bir türlü bulamıyordum. Mektubu bırakmaktan cayıp geri dönmek istiyordu bir yanım, ancak diğer yanım sonuna kadar gitmek konusunda oldukça ısrarlıydı. Daha bu ikilemden çıkmamıştım ki bir sokağın arkasından bir düşme sesi duydum. Buraya geldiğimden beri ilk defa bir yaşam belirtisine rastladığım için hızlıca sesin geldiği noktaya doğru gittim. Sokakta top oynayan üç çocuk vardı. Top benim geldiğim yere doğru gelince üç çocuk da bana baktı. Daha bir şey demeden bana ilerideki beyaz evi gösterdiler.

Dikkatli bakındığımda beyaz evin büyük kısmını özenle saran asma yapraklarının arasından hayal meyal okunabilen 27 sayısını görebilince çocuklara teşekkür edip ilerledim. Sonra çantamda çocuklara teşekkür olarak verebileceğim çikolatalarım olduğu aklıma geldi, ancak arkamı döndüğümde toptan başka hiçbir şey yoktu. Çocuklar sanırım mahallelerine gelen yabancıdan ürkmüşlerdi.

Sıcaktan bir adım bile atamayacak gibi hissetmeme rağmen mektubu sahibine ulaştırma güdüsü beni eve doğru sürükledi ve evin ziline bastım. Evin kapısı itici bir sürüklenme sesiyle açıldı. Evin bahçesi cennetten bir parça gibiydi, renk renk çiçekler ve asma yapraklarının özenle sardığı bir salıncak hiç olmadığım kadar huzurlu hissettirmişti beni. Az öncesine kadar sıcaktan kavrulan ben kendimi bahçenin büyüsüne kaptırarak gözümü yumup, bu güzel kokuyu içime çektim. Evin tahta kapısının gürültülü bir şekilde açılma sesi gelince kendime geldim ve evin merdivenlerine doğru ilerledim.

Kapıyı yaşlıca bir kadın açtı ve önce üzerimdeki askeri üniformaya sonra da elimdeki zarfa baktı. Titrek bir sesle "Nasıl?" dedi.

Tam o esnada gözümün önünden anılar akmaya başladı;

"Savaş sırasında zırhlı bir araçla karargahımıza geri dönerken saldırıya uğramıştık. Arkadan gelen konvoyumuz düşman birliklerini uzaklaştırmayı başarmıştı ama onlar gelene kadar çatışırken üç kişiyi kaybetmiştik. Kaybettiğimiz onurlu askerlerden birisi de oğluydu. Göğsünden çok kötü bir şekilde yaralanmıştı, onun yarasına bakarken zarfı elime tutuşturmuş ve 'Bunu lütfen anneme götür,' demişti. Ben de şehre geri döner dönmez bu yolculuğa koyulmuştum."

Sıcaktan kavrulduğumu fark ederek beni içeriye davet etti. Ne içeceğimi sorup odalar arasında kayboldu, ben de salondaki fotoğrafları incelemeye başladım. İncelememek mümkün değildi çünkü. Duvarlar, raflar, dolaplar tamamen fotoğraf doluydu. Bütün fotoğraflarda sadece teyze ve oğlu vardı. Acaba kocasına ne oldu diye düşünürken görüntüler gözümde cansızlaşmış, renkler ise yerini gölgelere bırakmıştı. Susuzluk boğazımı yakıyordu ve nerede kaldı acaba diye teyzeye bakmak için çıktığı kapıya gitmek istedim ama o kadar yorgun hissediyordum ki sadece ayağa kalkmak için bile kalan son enerjimi harcamam gerekti. Kapıyı açmaya çalıştım ancak kapının kolu bir türlü aşağı inmiyordu. Sanırım buradan çıkmamıştı diyerek diğer taraftaki kapıyı açmaya çalıştım ama nafile, onun da kolu hareket etmiyordu. Korkuyla diğer iki kapıyı daha denedim. Sanki odadaki dört kapının da kolu kaskatı kesilmiş gibiydi. Ne yapacağımı ve ne düşüneceğimi bilmez bir şekilde biraz dinlenip kafamı toplamak için yerime oturdum.

"Nasıl hissediyorsun?" diye sordu bir ses.

Kendi sesim miydi yoksa arkadaşımın sesi miydi emin olamadım. Ancak öyleydi ki sesin nereden geldiğine bakmaya ihtiyaç duymadım. Ses kafamın içinden geliyordu sanki.

"Yorgun ve susuz hissediyorum, nasıl olmalıydım ki?" diye yanıt verdim kendi kendime.

"Üzülmüş gibisin," dedi bu sefer ses.

"En sevdiğim arkadaşım ölmüşken nasıl olmamı bekliyorsun ki?" dedim bu sefer de, sanki sorusuna soruyla yanıt vermek zorundaymışım gibi hissediyordum kendimi.

"Daha kötüsü de olabilir," dedi

"Nasıl daha kötü olabilir ki?" dediğimde ise

"Hatırlamıyorsun değil mi?" dedi bu sefer oldukça yumuşak bir şekilde.

Birkaç saniye düşünmeye çalıştım ama sıcaktan başım çok ağrıyordu. Sessiz kalmam üzerine

"Belki de hatırlamak istemiyorsun," diye ekledi.

"Neyi?" diye sormak istiyordum ama soramıyordum. Dilimin ucundaydı ama çıkmak istemiyordu sanki.

"Düşün," dedi bu sefer ses "Buraya nasıl geldin?"

Buraya nasıl geldiğimi düşünmeye başladım.

Oldukça sıcak bir havada askeri üniformam ile yolun başında dikildiğim an geldi önce aklıma, aşırı yorulmuştum. Önceki gün yolculuk ve karın ağrım yüzünden tüm gece uyuyamamıştım. Sadece elimdeki zarfı teslim etmek istiyordum.

Düşünürken ses böldü zihnimdeki görüntüyü,

"Peki sonra ne oldu?" dedi.

Düşünmeye devam ettim, evi bulana kadar onlarca tur atmıştım ve mataramda bir yudum bile su kalmamıştı. Göğsüme bir ağrı girdiğini ve dizlerimin üstüne çöktüğümü hatırlıyorum.

İçim titredi. O an dank etmişti her şey.

Çömeldikten sonra asla kalkmamıştım. Kalp krizi geçirip oracığa kıvrılmış ve ölmüştüm.

Ses gülümsüyordu, onu göremiyordum ama gülümsediğinden emindim.

"Neredeyim ben?" diye sordum.

"Doğmadan önce olduğun yerde," dedi ses.

"Orası da neresi?" demek istedim ama sözümü kesti.

"Araya sıkışmışların diyarı araftasın," dedi.

"Peki bundan sonra ne olacak?" dediğimde ise güldü.

"Benim artık gitmem gerek eski dostum, eminim ki gerisini kendin çözebilirsin," dedi.

Bildiğim neredeyse hiçbir şey ve soracağım çok fazla soruyla beni yalnız bıraktı.

Gözlerimi yumup düşünmeye çalıştım ama kendimi sıcak, nemli ve küçücük bir bedendeymiş gibi hissettim. Gözlerimi açamıyordum çünkü daha gelişmemişlerdi. Burası bana çok tanıdık geliyordu, hatırlamıyordum ama çok tanıdıktı.

"Doğmadan önce olduğun yerdesin" demişti ses bana. Ne demek istediğini şimdi anladım.
Bir şans daha sunulmuştu bana, belki o mektubu yerine ulaştırmak için, belki de başka bir kutsal planın bir parçası olmam için kim bilir?

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 29, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kendimce HikayelerimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin