Korkarak elini uzattı değerli taşa, sıcak ve pürüzlüydü. Dışı pul puldu ve güzeldi. Hayranlık veriyordu, bir yandan da karanlık yayıyordu. İyi ve kötünün birleşimiydi, kalplere muhabbet yayıyordu. Bir güç kendisini sevdirmeyi başarıyordu, yok etmeye gönüller dayanmıyordu. Mirä kavradı değerli olanı, altın sarısı kumaşına sararak havalandı, uzaklaştı kasvete bulanmış topraklardan. Uzaklara uçtu elinde güzel ve değerli taşıyla, ormandaki korunaklı evine girdi, kapattı kapısını maia'ya.
Bir bakıma altın sarısıydı, biraz sonra kızıla dönüşüyordu. Nefes alıp verir gibiydi, hep sıcaktı. Dokunmak bile haz veriyordu, saklanılacak kadar güzeldi. Sağlam görünen bir zırh giymiş gibiydi, pulları öyle gösteriyordu, güneşe tutunca kırılgan ve saydam bir hâl alıyordu. Bu neydi? Daha önce böyle bir şey görmediğine emindi. Bu dünyadan değil gibiydi.
Kumaşına sarmalayıp bir sandığa koydu, burada güvende ve gizliydi.
Aklı onda olsa da evden çıktı, ormana uçtu. Şarkı söylemeliydi, gün bitmeden ormana pırıltı yaymalıydı.
Yükseldi orman üzerine ve batış şarkısını okudu hızlıca.'Bat ey güneş, yarına bekleriz seni,
kuşlar ve kelebekler karşılar seni,
Yolunu gözler canlılar
Işığına hayran Periler.
Güzelliklerin habercisi, karanlığın
Baş düşmanı.
uluRatar'a selam ilet,
Bekleriz seni yeni güne.'Şarkının tamamını ilk defa okumamıştı, kuşlar ve canlılar şaşkındı. Acaba bir şeymi olmuştu Miräya? Şarkısını yarıda bırakmazdı.
Mirä heyecanlıydı, değerli taşından ayrı kalmak istemiyordu.
Bilenen bambaşkaydı, mirä Taşa aşık olmuştu. Güzelliği ve pırıltısı eşsizdi. Sanki ezelden bağlıymışçasına muhabbetle bakıyordu ona.
'Rúnã Silmä' dedi ona Peri lehçesinde değerli taş manasında. Bastırdı kalbine tüm muhabbetiyle, hissetti sıcaklığını, hissettirdi aşkını.
Değerli taş hareket eder gibi oldu, elinden kayip düşecekti.
Son anda yakalamıştı, düşüp kırılmasından korkmuştu.
Oturdu minderlerin birine, uzun uzun baktı taşa.
'Nesin sen güzel olan' dedi hafifçe.
'Senin gibisini görmedim daha önce.'
Sarayda binlerce değerli taş vardı, en ihtişamliları dahi kendisini cezbetmemişti. Sirin kristalleri dahi muhabbet yeretmemişti kalbinde. Ama bu farklıydı, bu taşın muhabbeti daha önceden var gibiydi.
Ikisi birer yarıydı, birleşip biroldular.O gece sabaha kadar taş ile ilgilendi. Ormanın karanlığında nasıl altın parıltılar yaydığını gördü, bir kes daha aşık oldu Rúnã'ya.
Bundan bahsetmelimiydi acaba babasına? Düşünmemiş değildi. Her ihtimali tefekkür etmişti, en iyisi gizli tutmaktı onun için. Kimseyle paylaşacak degildi, onu kendisi bulmuştu sonuçta.
O gün, güneş doğarken ilk defa duyulmadı ormanda Mirä'nın şarkısı. Bir kırgınlık ve hüzün hakim oldu doğaya. Dediler ki mirä hastalandı, kimi küstü bize Lafne gibi terketti dedi. Söylenenler tez zamanda duyuldu tüm ormanda. Nebatlar kendi dillerince ulaştırdı akrabalarına. Bülbüller güzel sesleriyle haber saldı uzak ormanlara.
Ne ve neyin olduğu bilinmedi, sadece Mirä yok oldu denildi.
Sesi haftalarca duyulmadı, krallıkta bilen olmadı.
Kral yolladı muhafızlarını ormana, bulmaları için mirä'yı. Sonunda korktuğu olmuştu, kızının başına birşey gelmişti. Kimisi Zorander'in büyüsüne kapıldı diye uydurdu tüm cesaretiyle, kimi kaçırıldı dedi, kimisi sadece susup olanları izledi.Mirã ormanda ki gizli kulübesindeydi, yanında Değerli taşıyla. Haftalarca ona bakmıştı, temizlemiş, sarıp sarmalamıştı. Onun muhabbeti kalbine öyle bir yayılmıştı ki, zamanın nasil geçtiğini anlamamıştı. Der ki Arifler, bu bilinmez bir olaydır, mirä neden sevmişti bu kadar bu taşı, bu sadece mirä da gizlidir. Gerçek ve sahih olan şudur ki, o bir haftadan sonra Mirä ve Rún Silmä bir bütün oldular. Her ikisinin de bir birinden kopması onlar için büyük bir imtihandı.
Efsane uluRatar'ın Rúnã silmä ile Mirä'nın aynı ışıktan yarattığını bildirir uzak diyarlardan bizlere.Tarihin teferruatinda gizli kalmıştı bu olay. Bilmek için deşmek lazımdı bizzat irfanın karnını. Bilgiler pek inatçı ve gizliydi, bilinmesi zahmetli ve tehlikeliydi. Elindeki taş uzaklardan gelmişti, karanlık topraklar'ın derin dehlizlerinden...
Kötülük ile cilalanmış zihinlerin pis oyunlarından sıyrılarak, bir çok ihtiras ve aç gozlülüğün sonucunda masum ve temiz ellerin arasında yer edinmişti. Asıl sahibi yıllar önce ölmüştü, büyük ve güçlüydü. Kendisini savunurken canından olmuştu. Uzun seneler geçmişti ardından Rúnã hareket etmiyordu, kim bilir belki kendisini ısıtacak iki sıcak el ve gönülden seven bir kalp istemişti. Yıllar önce duran her şey akışına vardı, solmaya yüz tutmuş her şey tekrar canlandı.
Damarlardan bir damla kan sızdı ve bunun devamı kensikle gelecekti.
Kendisi için duran zaman işlediğinde Değerli taştan bir ışık yükseldi gece karanlığında. Yanında yatan Peri'ye hissettirmeden yavaşça ısındı ve titredi. Atalarının yaptığından farklıydı, zamanı geç işlemişti, belki de ayrılık acısı onu bu hale getirmişti. İrfani bilgiler onun iyiliği ve kötülüğü hissettiğini bildirdiler, mirä muhabbetle uzattığında ilk defa elini, işte o zaman atmaya başlamıştı kalbi.
Uzun bir asrı gerisinde bırakarak başladı yeni bir hikâye bilinmeyen bir zamanda. İlk önce hissettirmeden yükselecekti çünkü kaderinde bu vardı. Sonra yükselecek insan ve peri, hatta Elf, Slëmur, gorgon, cüce ve nice ırkın tarihinde asilce yeralacaktı. Tüm zamanların en büyük destanı olacaktı Peri irfanında. Narin ve güzel olarak anılacaktı insanlar arasında. Elfler saygıyla yâd edecekler akrabalarının kızına ve niceleri gıpta ile bakacaktı olanlara ve olacaklara...Doğan güneşte bir farklılık vardı, daha sıcak ve bunaltıcıydı. Orman sakinleri üzerlerine Şarkı okunmamış bir sabaha daha uyanmışlardı. Her gece büyük umutlarla yatan hayvanlar, güneş doğarken miränın güzel sesiyle uyanmayı hayal ederek kapatıyorlardı güne gözlerini.
Kaç defa güneşin doğup battığı sayılmadı ama sineleri çatlatacak kadar uzun bir zaman geçmişti.
Beklemek ve sabreymek bir yere kadardı. Tüm hayvanlar kararlaşarak aramaya koyuldular güneş saçlı periyi. Kralın muhafızları da aciz kalmıştı. Aramak ve çaresizce gezinmek fayda vermedi onlara, döndüler gerisin geri.
Korku yayıldı dört bir tarafa, kesin bir şey söylenmedi hakkında. Ya öldürülmüstü bir kuytuda, yada kaçırılmıştı karanlık topraklara, Zoranderin huzuruna.Ama kendisi ormanın derinliklerinde saklıydı. Muhabbet ile baktığı taşı ona yeterdi. Kensini o kadar kaptırması normal değildi, bunu kendisi de biliyordu. Bir efsun kendisini ona çekiyordu. Bu durum pek uzun sürmezdi, bir yerde bitip tükenecekti. Ailesini fazla merakta bırakmak istemezdi, kim bilir belki taşı alıp saraya giderdi.
Bir gün karar verdi sıcak olan öğle vaktinde. Fazlaca merakta bırakmadan gitmeliydi saraya.
Sessizce çıktı evden, değerli taşı sakladıktan sonra.
Kanat çırptı zarifçe krallığa. Kuşlar görünce kendisini muhabbetle sardılar etrafını, hep beraber ötüştüler neşeyle. Haber verdiler ormana heyecanla 'geri döndü güzel Mirä Mirair' diye.
Şaşkındı onu görenler, ardından sevinenler. Hesap soranlar, sitem edenler. Hepsini atlatmak kolaydı, ya kral ve kraliçe? Sonucuna katlanmalı, yalan değil doğru konuşmalıydı.
Zaten yalan yakışmazdı saf ve temiz yaratılışlarına.Kızgın bir şekilde olağan heybetiyle geliyordu Peri kralı Yûra. Kızının döndüğü haberini aldığında sevinmedi değil. Koşarak kendisine sarılmak isterdi lakin krallığın verdiği ciddiyet ve vakar buna mani oluyordu.
'Nerelerdesin?!' diye sordu gür sesiyle. 'Umarım geçerli bir mazeretin vardır.'
Korkarak Yûra'ya bakıyordu Mirä.
Ne demeliydi, Rúnadan ona bahsedemezdi.
'Ormandaydım sevgili babacım' dedi ürkekçe. Yûra üstelemek istemiyordu, tuhaf tuhaf baktı kızına. Belki kendisini çok kaptırıyordu ormana ve büyüsüne. 'Bundan sonra Ormana çıkmanı yasaklıyorum' dedi kararlıca.
Hiç bir itirazı kabul etmediğini belli edercesine hızla geri dönüp uzaklaştı. Kalbi buruk Peri hüzünle ardı sıra bakıyordu babasına. Yalnız bırakamazdı değerlisini. Ama babasının sözünü de çiğneyemezdi. Bunun, saraydan çıkmanın bir yolunu bulması gerekti. Değerli taşı bir gün bile görmemek ona büyük bir ızdıraptı sanki. Beklemeli ve görmeliydi. Uzaklarda, ormanın derinliklerinde saklı kulübede bir ışığın yükseldiğini belki de hiç görmeyecekyi. Altın sarısı bir anafor kaplamış gibiydi her yanı, bu olanlar oldukça farklıydı mucizelerden uzak orman için. Kendilerini neyin beklediğini bilmeden sessizce teslim oluyordu karanlığa. Boyun eğerek, baskıya yol vererek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Peri
Fantasyiki dünya vardı; peri ve insanlar ayrıydı yüce ormanların derinliklerinde sessiz ve sakindi karanlık yoktu, ışık ve Maia vardı bitki ve hayvanların sevgilisiydi, periydi Ejderhası Dragën omuzlarındaydı, süzülürdü kadim ormanların yaşlı ağaçlarında d...