Mark, sanki donmuş bir halde duruyor, sadece ona bakıyordu. Kısa süre sonra hiçbir şey söylemeden yürümeye başladılar. Kot şortunun ıslanan paçalarından su sızıyordu be ıslak sandaletleri toprak yolda iz bırakıyordu. Mark birden dönüp, "sanırım senidün kasabada görmüştüm" dedi, sessizliği bölerek
"Evet görmüş olabilirsin ve büyük ihtimalle berbat görünüyorumdur. Dün üzerimde o berbat forma vardı. Sahildeki Sunset Hotel'de garsonluk yapıyorum" diye anlattı bir solukta. Aslında mark ona ne iş yaptığını sormamıştı. Bütün bunları bir çırpıda anlattığı için kendine çok kızmıştı. Boşboğazlıktan başka birşey değildi ve aslında onu konuşturmak daha doğru olacaktı. "Nerelisin? Yılın bu zamanında kasabamız turistlerle dolar" dedi konuyu değiştirmek isteyerek. Kendinden söz etmek yerine onun anlatmasını istiyordu.
Mark, dikkatle gözlerinin içine bakıp "turist olduğumu nerden biliyorsun?" diye sordu
" On dokuz yıldır burada yaşıyorum. Kasabada yaşayan herkesi tanırım. Ayrıca senin buralı olmadığında her halinden belli"dedi gülerek.
" Londra'dan geldim. "
Genç kız" ne zaman geldin? "diye sorduğu sırada" Rosewoord kasabasına hoş geldiniz" tabelası görünmüştü. Sessiz çift yavaşça ilerlemeye devam ediyordu. İki market ve bir postanenin olduğu kasabanın en büyük caddesine girmişlerdi. Caddenin her iki tarafında bahçeleri çiçeklerle dolu iki katlı evler sıralanmıştı. Bu sırada genç kız, küçük kasabanın her saatini sevdiğini düşünüyordu; sabahın ilk ışıklarındaki derin sessizliğini, öğlenin parlayan güneşini ve gecenin huzurlu yalnızlığını seviyordu. Yalnızlığı her haliyle severdi. Kendiyle olmayı, huzurlu sessizliğiniseverdi ve akşam iş saatine kadar tüm günü sessizce ağacının tepesinde geçirmeyi planlamıştı. Ama şimdi yanlızlığını bölen bu adamdan hiç de rahatsız olmadığını ve geçtiği bu farklı ruh halini sevdiğini düşünüyordu.
"Ailemin yazlık evi tamirde olduğu için iki haftadır Sunset Hotelde katlıyoruz. Ev hazır olduğunda yaz tatilinin geri kalanını geçirmek için oraya gideceğiz" dedi."Siz kim?"
"Ben, ailem ve erkek kardeşim."
"Londranın ileri gelenlerindensiniz" dedi genç kız, gülümseyerek
"Evet, öyle sayılırız."
Doğruca sahile doğru yürümeye başladılar.
"Peki sennerede yaşıyorsun?"
Buna kolayca yanıt verebilirmi diye düşünürken kelimeler ağızından bir çırpıda dökülüvermişti. "küçük bir bungalovda" dedi. "Buraya sadece beş dakika uzaklıkta. Tanrım, bugün hava çok sıcak." Birlikte kumların üzerinde oturdular. Mükemmel bir haziran öğleden sonrasıydı. Gökyüzü tamamen aydınlıktı ve güneş sıcacık parlıyordu. Arada tek tük bulutlar güneşi gölgeliyor, sonra yeniden hava aydınlanıveriyordu. Sahil küçük bir koydan ibaretti
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Savrulan Hayatlar
RomanceTüm dünya aşkı unuturken onlar birbirine deli gibi aşık oldular.