Merhaba. Bu hikayemi okuyanlara çok teşekkür ederim! :) Harry hikayem (The Guardians of stars) ve Yeni Larry hikayeme (Everytime We touch) göz gezdirirseniz çok mutlu olurum :)
''Epilepsin olduğunu söylemeliydin.''
Dün akşamdan kalma gibi olan bedenimi yumuşak yatakta zorla hareket ettirdim. Gözlerimin üstündeki yükü kaldırabildiğimde Harry'nin karşımdaki sandalyede hesap sorarcasına oturuşunu gördüm. ''Ben öyle demezdim.'' dedim doğrulmaya çalışarak. ''Ne diyorsun o zaman seni Aptal?'' sinirden gülüyordu. ''Klonik Nöbet.'' Ah- artık duruma o kadar alışmıştım ki başkasına söylerken ne kadar yabancı geldiğini unutmuştum. ''Harika! Çünkü ben de Tıp okuyordum! O da ne demek?'' Üzerime katlanan tişörtümü uçlarından çekiştirerek yataktan kalktım. ''Bir nevi hazırlık dönemini içeriyor, olacakları hissediyorum ve uzaklaşıyorum. Bilgin olsun diye söylüyorum buna da Auro dönemi deniyor.'' Yüzüme bir gülümseme yerleştirmek istesem de damağımda ki acı bunu zorlaştırmıştı. ''Neden oluyor bu? Ölecekmişsin gibi geldi bana Niall.'' Açık kapıya doğru yöneldim, ayaklarım beni zorla taşıyordu. ''Her şey. Aklına gelebilcek çoğu şey buna sebep olabilir. Ya da eskiden olan bir şey de neden olabilir. Söylemesi zor %75lik bir bilinmeyen var.'' Harry ''Tanrım!'' diye söylenerek yanıma geldi, gözlerini gözlerimle buluşturdu. ''Bir daha böyle bir şey olacaksa önceden haber ver.'' Koltuktaki ceketini alıp kapıyı açtı. ''Hadi ne bekliyorsun, seni eve bırakacağım.'' Yavaş adımlarla kapıdan çıktım, evimi tarif etmem dışında aramızda hiç konuşma geçmemişti. ''Mesaj da atmamı ister misin?'' dedim gülerek. ''Anlamadım?'' ''Diyorum ki Nöbetim gelmeden önce mesaj da atmamı ister misin?'' Cevap vermeye gerek duymadan önüne döndü, oysaki ben gayet komik bulmuştum.
''Niall Horan!'' dedi Annem kapıdan içeri adımımı atar atmaz. ''Emily Horan!'' dedim sevimli olmaya çabalarken. ''Neredeydin sen dün? Bayan Brunette seni en son kötü hissettiğin için eve yolladığını söyledi. Meraktan ölecektim James!''
''Arkadaşımlaydım lütfen izin verirsen üstümü değiştirip okula gitmek istiyorum.'' Annemin konuşmasına izin vermeden, odama girip üstüme favorilerimden olan kazağımı ve siyah örgü hırkamı geçirdim. Aynayla yüzyüze geldiğimde bu hafta ikinci kez kendimi 'Hayal et' konumunda görüyordum. Son zamanlarda uyuma zorluğumda artmıştı. Anneme hala nöbet geçireceğimi anlayamadığımı nasıl söyleyeceğimi düşünüyordum. Bu berbattı. Eskiden ne zaman olacağını hissedebiliyordum ama dün olanlar... Aynısı okulda da olabilirdi.
İngilizce sınıfında kendime orta bölümden bir yer bulmayı başardığımda işime yarar kitapları masanın üzerine çıkardım. Harry sırıtarak yanımdan geçip arkama oturmuştu. Bay George dikkatlice ingiliz tarihinden bahsederken, beynim kalkışa hazırlanıyordu. Bir anda sınıfın ortasında patlayacakmış gibi hissediyordum. ''Bu dersten nefret ediyorum Niall.'' Beni kendime getiren sesle arkamı döndüm. ''Umurumda değil.'' ''Senden de nefret ediyorum ayrıca.'' kulağıma doğru fısıldadığında elimde oynadığım tükenmez kalemi yere düşürmüştüm. Beceriksizce eğilip kalemi sıranın altından almaya çalışırken kafamı vurmuştum. ''Bay Horan iyi misiniz?'' ''Ah, iyiyim üzgünüm.'' Bay George istifini bozmadan konusuna devam ederken, ben de az önce patlamak üzere fakat şu an şişmek üzere olan kafamı ovuyordum. ''Upps!'' Harry kıkırdayarak omzuma elini koydu. Sinirle yerimden kalkıp sınıftan çıktım, hızlı adımlarla koridorlarda yürürken zilin sesi kulaklarımda yankı yapıyordu. ''Niall!'' Harry'nin ayak seslerini duyabiliyordum. ''Beni yalnız bırak!'' Bozulan ve sürekli değişen psikolojime çare bulabilseydim eğer Bayan Brunette benimle gurur duyardı. Koridorda Harry'den uzaklaşma çabalarım birine çarpmamla son bulmuştu.
''Önüne baksana bücür!'' Kan çanağına dönen gözlerimi çarptığım çocuğa çevirdiğimde onunla ilgili tüm anılarım şimşek gibi birer birer çakmıştı. John. Acaba Jonny nerdeydi. Bu ikisi çocukluk kabusumdu ne zaman tuvalete gitsem benimle dalga geçmiş ve onlara bakarak mastürbasyon yaptığımı tüm okula yaymışlardı. Tabiki de öyle birşey olmamıştı. Tanrı aşkına! Benim tipim bile değildiler.
''Dur bir dakika seni hatırladım.'' dedi çenesini kaşırken. ''Jonny koş bak kim var burada!'' Büyük sarı kafasıyla arkasında Jonny belirmişti. Partiye hoşgeldiniz! ''Bu bizim Mastürbasyoncu değil mi?'' Sesi olduğundan yüksek çıkıyordu. Tüm koridor bizi dinliyordu. Harry'nin gözlerini bulduğumda kendimi rahatlatmaya çalıştım ama dediklerini duymamasını istiyordum. Bilmemeliydi.
''Hala yapıyor musun küçük adam? Sence nasılım ? Bir gece daha birlikte geçirmeye ne dersin?'' John yüksek bir kahkaha attı. Beyaz kolumu büyük parmakları arasına aldı. ''Ah bu teni hissetmeyi özlemiştim.'' Dalga geçiyordu. Öyle bir şey olmadı. Bu gerçek değil.
''Yapma ama Kardeşim onu korkutuyorsun baksana bembeyaz oldu.'' Bembeyaz mı olmuştum. Farkında bile değilim. Titriyor muydum? Bilincim kendini kaybetmemek için çabalarken bedenimde onlardan kurtulmaya çabalıyordu. ''Gitmeme izin ver.'' Hayır anlamında başını salladı. ''Lütfen'' dedim. Kendimi acındırmaktan başka çarem yoktu herkesin ortasında olmayan varlığımı yok edemezdim.
Gözlerimin keskinliği bulanıklaştığında kafamı orada öylece duran Harry'e çevirdim. ''Zamanı'' dedim ağzımı oynatarak. Harry ani bir hareketle kolumu kavramıştı. ''Size bırakmanızı söyledi!'' sesi gür çıkıyordu. ''Sakin ol Ahbap sadece eğleniyorduk yürü gidelim Jonny.'' Koca oğlanlar sırıtarak uzaklaştığında Harry beni neredeyse sürükleyerek tuvalete sokmuştu.
''Ne yapmalıyım?'' dedi endişeyle. ''Çantamdaki ilacı verebilir misin? Ön tarafta olmalı.'' Çantamı karıştırıp beyaz kutudaki hapları uzattı. İçinden bir kaç tane alıp ağzıma attım. ''Ne yapıyorsun çok fazla aldın.'' ''İnan bana anca yeter.'' Yere oturarak belimi duvara yasladım. O da yanıma oturdu.
''Biliyor musun yanımda olmak zorunda değilsin. Şu kötü çocuk havalarına geri dön bence.'' Harry bana bakarak gülümsedi. '' Öyle biri değilim.'' ''Ya tabi değilsindir.'' dedim kollarımı dolayarak. ''Normalde telefonunu suratına düşüren şapşalın tekiyim ben.'' Bunu söylerken gerçekten şapşal gözüküyordu. ''Ben de normalde bu kadar psikopat değilimdir.'' dedim ona bakarak. ''Her olayın bir nedeni vardır.'' dedi ciddi bir tonla. ''Seninkini ne başlattı?'' Gözlerini kaçırdı. Ellerini önünde birleştirip oynamaya başladı. Ayağını ritimli olarak yere vuruyordu. ''Eğer dile getirebilseydim, psikoloğa ihtiyacım olmazdı.'' Yüzünde bunu neden söyledim der gibi bir ifade vardı. Psikoloğa gittiğini bilmiyordum. Gerçekten belli etmiyordu. ''Ben de gidiyorum.'' dedim gülümseyerek bunun onu rahatlatmasını diledim. ''Kadın beni deli ediyor! Her zaman anlatmaya zorluyor.'' isyan eder gibi ellerini açtı. Bu komiğime gitmişti. ''Evet benimki de. Sanki anlatması kolaymış gibi!'' Birbirimize bakıp gülüştük. ''Adı ne?'' dedi arkasına daha rahat yaslanarak. Bazen tuvalette olduğumuzu unuttuğunu düşünüyorum. ''Maria. Ama ben genellikle Bayan Brunette diyorum.'' Harry şaşkınlıkla bana döndü. ''Ciddi misin?'' Başımı salladım. ''Ne garip ben de Maria derim genellikle.''
Aynı psikoloğa gittiğimizi bile yeni öğreniyordum. Biraz daha oturduktan sonra tuvaletten çıktık. ''Bunu kimseye söyleme olur mu bücür?'' dedi dalga geçerek. ''Sen de kötü çocuk'' dedim aynı tonda. Birbirimize son kez baktıktan sonra ayrı yollardan eve doğru yola çıktık.
Bazen aksi ve huysuz olmanın faydasının insanları daha iyi anlamak olduğunu sanırdım ama aslında aksi ve huysuzsanız mutlaka iyi olan kısmınızı diğerlerinden saklamaya çalışırsınız. Çünkü o kadar parçalanmışsınızdır ki artık küçücük bir nokta gibi kalan beyaz parçayı herkesden korumak istersiniz. Bazen tanımadığınız ama tanıdığınızı hissettiğiniz birine öylece açarsınız. O noktayı kocaman bir sayfaya çevirebilmesini umarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maybe, One Day Love Will Remember? (Narry Storan)
FanfictionParlayan hayatların, yok olan kimliklerin içinde kendini bulmaya çalışan iki genç. Belki hiç tanışmayacaklardı, belki de tanışmamalıydılar. Sonsuzluğun için de kaybolmuş ruhlara ne olur bilir misiniz? Sonsuzluğun kendisi olurlar, çünkü o kadar fazla...