Kısa oldu hem de fazlasıyla kabul. Sadece kafamı toplamaya çalışıyorum zaten yorum yapan olmadığı sürece bu hikayeye uzun uzun devam edeceğimi de sanmıyorum. Bu arada umarım herkes Niallın başından bir şeyler geçtiğini anlamıştır.
İyi okumalar! :)
'Korku' derdi büyük bilgin, iki türlüdür; Neden korktuğunu bilmediğin için korkmak ve Neden korkmadığını bilmediğin için korkmak. İki durumda da başrolü korku oynamaz aslında. Benim durumum ise ikisini de kapsıyor. Psikoloğum ise Optizisik demeyi tercih ediyor.
''Sence de kahve fazla acı değil mi? Sözde şekerli söylemiştim. İnan bana Niall bir gün beni de delirtecekler.''
Maria, yan taraftaki kahve dükkanından aldığım kahveleri eleştirirken aynı zamanda beynimi başka şeylerle meşgul tutmayı amaçlıyordu. Nitekim bunun için fazla geçti.
''Bazen düşünmemeyi düşünüyorum.'' Elimi alnıma götürüp sabahtan beri dinmeyen ağrıyı geçirmeye çalıştım. ''Daha çok düşünüyorsun hayatım.'' Maria eline geçirdiği kağıda bir şeyler karalıyordu. ''Aslında, düşünememekten korkuyorum.'' Maria kafasını elinde tuttuğu küçük kağıttan bir anlığına kaldırdı. ''Anlamıyorum, düşündüğünde korktuğunu söylemiştin.'' Başımı salladım. ''Beni ben yapan her şey orada Maria. Eğer bundan vazgeçersem koca bir hiçe dönüşmez miyim?'' Kafasını iki yana sallayıp yan da duran kahveyi elime tutuşturdu. ''Bak tatlım bu kahveyi saran kağıt buraya gelmeden önce ağacın bir parçasıydı. Ona şimdi ağaç diyemezsin.'' dedi kendinden emin bir şekilde geriye yaslanırken. ''Ama koca bir hiç olduğunu da söyleyemezsin.'' Gözlerimi elimdeki kahvede biraz daha gezdirip masaya geri bıraktım. ''Yeni bir amacı var.'' diyerek gülümsedim. ''Yarın öğle yemeğinden sonra burada ol yeni bir şeyler deneriz.'' dedi elime kağıdı tutuştururken. ''Ne yapacağım bunu?'' Suratına büyük ve kendine özgü gülümsemesini yerleştirdi. ''Kendi amacını bulacaksın.''
''Hadi canım!'' Harry gülerek omzuma vurdu. ''Ciddiyim Rokerslar, Dikeanlardan daha iyi!'' Elimden aldığı bilgisayarı açıp bana bir kaç maç izlettirmeye başladı. Söz de fikrimi değiştirmeye çalışıyordu.
''Bu sene de alamaycaksınız!'' dedim bilgisayarı kapatırken. ''Her iddaasına varım bu gece ki maç bizim olacak ve şampiyonluğumuzu kutlamak için sokaklara dağılacağız.'' Yataktan kalkıp annemin atıştırmalık için getirdiği kekleri masanın üstünden alıp Harrye uzattım. ''Tamam o zaman iddaaya giriyoruz.'' ''Hah!'' Kaybediceksin bakışını attıktan sonra muhteşem bir edayla elindeki keki yemeye koyuldu.
''Sen kazanırsan ne olacak? Ben kazanırsam ne olacak?'' Harry garip garip sırıttıktan sonra dergileri karıştırmaya geri döndü. ''Ne?'' ''Hiç bir şey ikimizden kim kazanırsa o diğerine istediğini yaptıracak.'' İyi. Bir şeyler almayacağız en azından. Çünkü gerçekten bir şeyler alma konusunda berbatımdır.
Harryi akşam görüşmek üzere uğurladıktan sonra annemin yanına mutfağa girdim. Onunla konuşmamız gereken çok şey birikmişti.
''Niall, son zamanlarda bana söylemediğin şey ne?'' Başını tezgahtaki sebzelerden ayırıp bana baktı. Gözleri her zamankinden daha hüzünlüydü. ''Sanırım nöbetlerim gittikçe kötüleşiyor.'' ''Ne demek kötüleşiyor Niall? Buna kendin karar veremezsin yarın ki randevunu da unutmadım birlikte gideceğiz.'' ''Hissetmiyorum.'' dedim duvara omzumu yaslarken. ''Ne? Neyi hissetmiyorsun?''
''Birden bire oluyor işte! Benim bir suçum yok ilaçlarımı alıyorum gerçekten Anne be- ben.'' Hıçkırıklarım konuşmama engel olmuştu. ''Neden ben normal olamıyorum?'' Annem kollarıyla bedenimi sıkıca sardı. ''Benim bebeğim, yaşadıklarını hak etmedin. Hem de hiç'' Ağlıyordu.
Olanlar hakkında konuşmak en çokta onu üzüyordu. Aslında olanlar hakkında daha önce hiç konuşmamıştık şimdi de konuşuyor sayılmazdık. Hafızamın derinliklerinde beni rahatsız eden şeyi düşünmek ya da düşünmemek önemli değildi artık. Orada olduğunu bilmek hayal olmadığını bilmek kendiliğinden bir sorundu.
**
Odamda ki televizyonu iyice ayarlayıp yatağa kendimi bıraktım patlamış mısırları kucağıma yerleştirdikten sonra maçı yayınlayacak kanalı açtım. Çok geçmeden Harry de gelmişti. ''Yeneceğiz biliyorsun.'' dedi sırıtarak. ''Ah bilmez miyim.''
''Aha!'' dedi yataktan zıplayıp tüm mısırları üstüme döktükten sonra. Küçük bir çocuk gibi olduğu yerde zıplıyordu -çığlıklarını unutmamak gerek.- ''Yeter!'' dedim zorla yataktan kalkarken. ''Kazandınız tamam artık odamı toplayabilir miyiz?'' Yere eğilip tabağı aldım içine dökülenleri doldurmaya çalışıyordum ama Harry belimden yakalayıp kaldırdı. ''Hadi ama Horan! Bu kadar huysuz olma!'' ''Fazla seviniyorsun.'' dedim tabağı masaya koyarken. Oda da gözümü gezdirdim annem canıma okuyacaktı. ''Tam tersine bunu 4 yıldır bekliyordum koca oğlan şimdi sevinmenin tam zamanı.'' 4 yıl mı? Ciddi olamazdı her şeyi bu kadar kafasına taktığını bilmiyordum doğrusu. Hatta bir takımı destekleyebileceğini bile düşünmemiştim. ''Şu sevinme işini bana yardım ederken de yapabilirsin biliyorsun yani.''
''Şu iddia meselesi.'' dedi gülerek. ''Sakın bana çılgınca şeyler yaptırmaya kalkma yoksa seni patlamış mısır yığınında boğarım.'' Gülmeye devam ederek karşıma geçti. ''Bir şey denemek istiyorum.'' dedi kollarını omzuma yerleştirip. ''Kobayın olmak zorunda mıyım?'' ''Kesinlikle.''
Yüzünü benimkine yaklaştırıp ellerine belime doğru kaydırdı. ''Ne yapıyorsun?'' ''Belli olmuyor mu?'' gülümsemesi daha da genişlemişti. Belimdeki elleriyle beni kendine bastırdı. ''Yapma ne yapıyorsun? Sanırım kafayı buldun.'' Kollarımla onu itmeye çalıştım ama beni zorluyordu. Dudaklarını dudaklarımın üstüne yerleştirdi. Kendimi ondan uzaklaştırdım.
''Ne halt yiyorsun sen?''
''Hadi ama! Şimdi istemiyorum ayaklarını bırak. Yemezler.''
''Git buradan, bence gitmelisin ve bir daha konuşmayalım olur mu? Tanrım!''
Kalbim olduğundan hızlı atıyordu, ama bu sefer korktuğumdan ya da ani bir kriz oluşacağından değildi. Onun yüzündendi bende bıraktığını lanet olasıca his yüzündendi. Onunda öyle hissettiğini hiç planlamamıştım. Gözlerim yuvalarından fırlayacak gibi dururken, yere düşmüş kahve bardağını fark ettim. Öylece duruyordu, boş ve işe yaramaz. Oysaki bu duruma düşmeden önce bir amacı vardı. Ama hala bir kağıttı.
Amacımı yitirdiğimde de hala ben olabilirdim çünkü kendim olduğum sürece yaratılacak bir sürü amaç vardı. Yeni ve özgün.
''Harry!'' dedim odadan çıkmadan önce. ''Gitme.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maybe, One Day Love Will Remember? (Narry Storan)
أدب الهواةParlayan hayatların, yok olan kimliklerin içinde kendini bulmaya çalışan iki genç. Belki hiç tanışmayacaklardı, belki de tanışmamalıydılar. Sonsuzluğun için de kaybolmuş ruhlara ne olur bilir misiniz? Sonsuzluğun kendisi olurlar, çünkü o kadar fazla...