Part 1: Kurtarış

3 1 0
                                    

Güzel bir gün olacağını andıran bir hava vardı dışarıda. İnsanın içini dolduran yüksek oksijen tabakası, odanın mis gibi çiçek kokusu... Evimiz hep böyle kokardı. Ormanın içinden, kırlardan geçerken aldığınız o eşziz kokudan farksızdı.
Yatakta küçük bir debelenme sonucu masanın üzerindeki telefonun saatine bakmayı başardım; 6:30
Görünüşe bakılırsa bugün erken kalkmıştım. Dersimin başlamasına daha koskocaman 2 saat vardı. Ama yatakta da kalmak içimden gelmiyordu. Büyük çabalar sonucu arkamda bir oda dolusu dağınıklık bırakıp mutfağa geçtim. Küçük, tatlı bir mutfaktı ve her zaman yemek kokardı. Acıkmasan bile anında acıkmanı sağlardı. Evin boyutuna göre fazla küçükte sayılmazdı doğrusu. Odanın hemen karşı tarafında olan cama yürüdüm. Agır perdeyi sonuna kadar açtım. İçeri ışık girmesini istiyordum. Dışarıda açık, güneşli bir hava vardı. Evin karşısında bizim oturduğumuz eve benzeyen farklı boyutlarda evler vardı. Ama o kadar seyrekti ki bizim üst katımızda başka birinin oturduğunu bilmesem bu koskoca arazide sadece benim ve annemin olduğunu sanırdım. Annemle yaşıyordum ve evimiz şehrin biraz daha dışında kalıyordu. Okula her sabah arabasıyla beni annem bırakır ve kendi de, ondan başka bir çok insanında yaptığı gibi  müdürlüğünü yaptığı büyük patane ye giderdi. Annemin işi uzadığında ya da başka bir şey olduğunda evin 2 km uzağında olan otobüs durağıyla işimi hallederdim. Gece bu biraz korkutucu olurdu çünki evin sol tarafına doğru devam edildikçe orman başlıyordu ve daha da ıssız bir yer haline geliyordu  büyük asfalt yol.
Odanın köşesindeki küçük masaya oturdum. Salondan gelen kapının açılma sesiyle annemin uyandığını farkettim. İçeri, kalın sarı geceliği ve omurzlarına dökülen çokta uzun olmayan siyah saçlarıyla girdi. Ayağında pamuklu terliği vardı.
"Günaydın canım" dedi masanın karşısına oturarak.
"Günaydın"
  Onun bu saatte kalkması normaldi ama benim için anormal bir durumdu. Parmakla sayılacak kadar erken kalkmışlığım vardı.
Bir saat kadar sonra yemeğimi yemiş ve hazırliğımı tamamlamıştım. Arabaya binerken güzel havayı içime çektim. Okula geldiğimde gün canlanmaya başlamıştı bile. Ders arası olduğunda çoktan günün yarısı kadar dersi atlatmıştık.
"Hadi ama! Çok iyi değil mi?"
  Şiddetli bir dürtmeyle kendime geldim. Görünüşe bakılırsa yine dalmıştım.
"Noldu?" dedim anlamak için.
"Sen hangi alemdesin Mira?" dedi sema. "Şu çocuğa baksana çok karizmatik değil mi?"
Çocuğa baktım. Tanıdığım biriydi. Hatta bir ara benden hoşlandığını bile hissetmiştim. Yüzü güzeldi ama giyinmeyi bilmediği belirgin bir şekilde farkediliyordu.
"Evet ama giyinemiyor bence"
"Kızım sende her şeye bir kulp uyduruyosun. Neyi var giyinişinin."
Pes ettim. "Tamam tamam. Sustum.
"Bencede sus."deyip diğerleriyle konuşmaya başladı. Her zaman ki gibi konu erkeklerdi.
Son ders bittiğinde oldukça yorulmuştum.
"Alışveriş yapmaya ne dersin?" dedi sema çıkarken. Cevap veremeden telefonum çaldı.
"Efendim anne?"
"İşim uzadı. Kendin gidebilirmisin tatlım?"
"Tamam. Gelirim." bu hoşuma gitmemişti. Alışveriş yapmak istemiyordum ama kararım tersi yönünde oldu.
"Peki. Ne almayı düşünüyosun?" dedim iyi görünme çabasıyla.
                     ***
  Alışveriş yapmak sandığımdan daha iyi geçtmişti. Güzel şeyler almıştım: kırmızı bir badi, siyah kot.. Ayrılırken çok neşeliydi sema.
" yarın görüşürüz." dedim ayrılırken.
"Görüşürüz."
Hava kararmaya başlamıştı. Telefonu açıp saate baktım. 6'ya 5 vardı. Eve gitme zamanı gelmişti. Yaklaşık 1 km ilerideki en yakın otobüs durağına doğru yürümeye başladı. Zaman ilerledikçe sokaktaki insanlar azalmaya başlamıştı. Biraz yürüyünce yolun sağ tarafında oldukça yeşil ve bol ağçların olduğu şehrin en büyük parkı vardı. Birkaç özel insanın farklı şekillerde heykelleriyle parkın girişi süslenmişti. Büyük ve göz alıcı 3 katlı kafeterya heykellerin devamında geliyordu. İçeriden gelen müzik ve insan sesi parkta fazla insan olmayışından dolayı etrafta duyulan en dikkat çekici şeydi. Parkın sonunda ise labirent gibi birbirine giren ve ayrılan yollar vardı. Ve çıkışta... O da neydi!? Parkın labirent yollarından birinde bir çocuk vardı. 4-5 yaşlarında kadardı. İleride de çocuğun çok uzağında kalan bir kadın vardı. Biriyle konuşuyordu. Arkasına dönüp çocuğa baktı. Büyük ihtimal annesi olmalıydı. Ama tuhaf olan çocuğa doğru yaklaşan baştan aşağı siyahlar giymiş adamdı. Bana hiçte insancıl gelmemişti. Aklıma gelen korkutucu ihtimalle bir sarsıntı geçirir geçirmez parka doğru koştum. Adam dizlerinin üstüne çöküp çocuğun elinden tuttu ve anlayamadığım bir şey söyledi. Tekrar ayağa kalkıp anneden farklı bir tarafa yürümeye başladılar. Daha da hızlanıp adama yetişti.
"Ne yapıyorsun sen?!"diye bağırdı. Adam bana dönüp düşmanca baktı. Korkutucu bir yüzü vardı. Gözlerinin altı bir madde kullandığını belli edercesine mor ve halkalıydı.
"İşine bak!"dedi. Oldukça sert ve tehtitkar bir ses tonuydu. İçim ürperdi ama fark ettirmemeye çalıştım.
"Beyefendi hemen çocuğu bana verin. Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz!"
Sertçe kolumdan tutu ve itti
"İşine. Bak!"
Bu daha sert bir uyarıydı. Göz ucuyla kadının bu tarafa döndüğünü farkettom. Olup biteni anlamış gibi hızla yanımıza geldi.
"Bırak çocuğu dedim!" dedim tekrar. Çocuk kadını görünce "anne!" diye bağırdı. Kadın hemen telaşla adamın elinden çocuğu aldı. Şiddetle haykırdı:
"Neler oluyor burda. N'pıyorsunuz kimsiniz siz!!"
Adam tek kelime etmeden hiddetle hızlıca koşarak tersi yönde uzaklaştı. Kadın gözlerini dikmiş bana bakiyordu.
"Hanfendi sanırım çocuğunuzu kaçırmak istiyordu. Lütfen dikkatli olun!"
Kadın teşekkür edercesine baktı. Bi şey demesine fırsat vermeden durağa gitmek için döndüğümde etrafta bize bakan ufak topluluklar farkettim. Buna inanamiyordum.
Durağa geldiğimde hava kararmıştı ve hala olayın etkisindeydim. Bir dka kadar sonra yaşlı bir bayan da bana eşlik etmeye başladı.
Biraz sonra sol kasığımda bir şey hissettim. Ardından sağ tarafımda. Döndüm ve bana havadan bakan parktaki adamın yüzünü gördüm. Korkutucuydu. Kasığımdakı soğuk his daha da baskı yaptı. Ne kadar imkan veremesemde silah olduğunu tahmin ettim.
"Bizimle gelirmisiniz hanfendi?" dedi adam kibar gibi sesini inceltmişti ama açık bir tehtit vardı ve ben çok korkuyordum.
Yaşlı kadın bana kötü kötü baktı. İlerideki siyah arabaya bindirdiler. Bundan hiç hoşlanmamıstım ve içimden küfürlü lanetler okuyordum. İkisi öne bindiler ve kapıları kilitlediler. Biraz sonra karanlık, boş bir araziye getirdiler. Etraf çok kararmıştı. Arabadan indiler ve kapıyı açtı siyah adam. Kolumdan sıkıca tutup dışarı savurarak fırlattı. Yere düşmütüm. Dizimde bir sızi ve ardından sıcaklık hissettim. Taşa gelmiş olmalıydı.
"Kimsin sen!??" dedi siyah adam. Anlayanadım. Kim olamı bekliyordu ki. Sıradan bir insandım işte.
"B..ben"
"Evet?"
"Bakın ben biri değilim. Lütfen bırakın be..beni."sesim ürkek çıkmıştı.
"Biri değilsen şuan karşımda olmazdın değilmi?" sinirlendi "İsmin ne?"
Ne? Ne alakaydı ismim.
"Mira"
"Yaşın?"
Seni sümsük ne yapacaksın yaşımı!!
"17"dedim. Düşünceli bir şekilde ve baştan aşağı sanki emin olamıyorcasına süzdü. Birinin bana bu şekilde bakmasından rahatsız oluyordum ve ayağa kalkıp suratına bir tane patlatmak istedim. Ama ne yazıkki bunu yapmamın imkanı yoktu çünki çok korkuyordum.
Sonunda karar vermişçesine: " Çok gençsin." dedi.
Farketmene sevindim.
"Kimin adamısın? Genç biri olduğuna göre görevin çok önemli."
Bu adam gerçekten mafyacılık oynarken kafasını üşütmüştü. Benim gibi biri nasıl herhangi birinin gizli adamı olurdu ki. Sıradan bir insandım işte. İki kolum, iki bacağım vardı. Dahası olamazdı.
"Bakın ben kimsenin adamı felan değilim." huzursuzlanmıştım artık. "Sadece küçük bir çocuğun kaçırılnasına göz yumamazdım."
Ne olduğunu anlayamadığım şekilde hızlı bir hareketle kolumdan sıkıca tutup ileriye fırlattı. Yere o kadar sert inmiştim ki sırtındaki acıdan dolayı nefes almayı bırakmıştım. Bir kaç zorlu çabadan sonra ilk nefesi aldım. Yanağımda bir ıslaklık hissettim. Ve sonrada tuhaf bisr sesle nefes aldığımı farkettim. Artık hıçkırarak ağlıyordum.
Adam yaklaştı ve montumun yakasından tutup kendine çekti.
"Seni yalancı sürtük." gözleri zifiri karanlıkta ne olduğunu anlamaya çalıştığın ama gözlerinin buna imkan vermediği kadar belirsizdi. Karanlık ve soğuk. Oldukça da korkutucu..
Hıçkırığın ve havanın soğukluğunun karıştığı titreklikle: " Lü..lüt..fe..fen b..bırakın ben..i"
Yakamı sertçe bırakıp ayağa kalktı ve arkasını dönüp gitti. Tam kurtulduğumu sanmıştım ki bir el beni savururcasına kaldırdı. Elin sahibi diğer adam olmalıydı. Sürükleyerek arabaya götürdü ve arkaya fırlattı. Bir kaç dakika sonra yeniden durdu. Aklıma gelen ihtimallerib uzaklaştırmaya çalışırken arabadan çıkardı ve beni yere savurdu. Ağzımı açmama fırsat vermeden saçımı sökercesine tuttu ve yüzüne tokat atmaya başladı. Aman allhım! Canım çok acıyodu. Elleri büyü ve sertti. Her bir tokat diğerinden daha şiddetli geliyordu. Burnumda bir sıcaklık hissettim. Kanamış olmalıydı. Yanaklarımın kızarmış olduğunu tahmin ettim.
Ayağa kalktı. Gideceğini sandım ama durdu. Sonra... Çok büyük, kemiklerim kırılmış gibi bir acı hissettim: ve tekrar, tekrar, tekrar... Hunharca durnadan tekmeliyordu. Acıyı hissedemez duruma geldiğimde anlamış olmalıydı ki tekmelemeyi bıraktı. Karanlık vardı artık sadece. Kulak ucuzya arabanın uzaklaşan sesini duydum. Perişan haldeydim. Her yerim ağrıyor ve şiddetle sızlıyordu. Dışarıda farkedilir bir sıcaklık değişimi vardı çünki kendimi -3 derecedeki dondurucuda gibi hissediyordum. Tek ışık kaynağı gökyüzündeki yarım aydı. Soğuk ve karanlık.. Boşlukta kaybolmuştum. Tek ışık olan ay da, söndü ve tüm ışığım bitti. Artık zifiri karanlık vardı...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 20, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

CasusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin