30 Ekim 2050, New Haven, Amerika Birleşik Devletleri
DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ'NDEN ÇARPICI AÇIKLAMA
İNSANLIĞIN SONU MU GELİYOR?
KIYAMET GELDİ Mİ?
Son otuz yıldır gazete ve haber başlıkları hiç değişmedi. Bu süreçte kendini yeni mesih ilan edenlerle, tüm insanlığın cezalandırıldığını söyleyenler arasında gidip geldi dünya. Her yeni gün birbirinden uzaklaşan insanlar sonunda iletişimi unuttuklarında, belki de tarih öncesindeki o ilk insan denen canlılardan bile daha yabani olmuştuk. Ve bir o kadar yalnız.
İnsan nüfusu hızla düşüşe geçti. Bir şekilde hangi Tanrı'yı kızdırmayı başardıysak kadınların doğurganlığı sona ermişti. Son 20 yıldır tek bir bebek bile doğmamıştı. Bununla birlikte ölümler artıyordu. Salgın hastalıklar yetmezmiş gibi bir de atmosferimiz neredeyse yok olmanın eşiğinde, bizi Güneş'ten koruyamaz hale gelmişti.
Yavaş yavaş tükeniyorduk.
Otuz yıl önce karşı cinsimize dokunamaz hale gelmiştik. Sonrasında yeni bebekler doğmamaya başladı. Salgın hastalıklar ve güneş patlamaları dünyayı yaşanamaz hale getirdi ve şimdi biz, insanoğlu, sonumuzu bekliyorduk.
Üzerinde pek de sağlıklı insan kalmamış olan Dünya'nın, pek muhterem Dünya Sağlık Örgütü ise konuyla ilgili net bir açıklama yapamıyordu. Onlara göre hepimiz çok sağlıklıydık. Koca bir yalan. İşin acı yanı onların yalan söylediğini herkesin biliyor olması. Gerçek ne mi?
Dünya'nın içine ettik. Tam anlamıyla. Ve bu da onun bizden intikam alış şekli. Dünyaya gözlerini açan son çocuk olarak size bunun bok gibi bir duygu olduğunu söyleyebilirim. Yıllarca bana o kadar çok inandılar ki- bir şey olacağına, bir şekilde insanlığı kurtaracağıma, ben bile bir süre sonra inanmaya başlamıştım. Şimdiyse bu koduğumun kulübesinde tek başıma oturuyorum. Yapayalnız.
İsmim Kyle. Bir soyadım yok. Doğduğum anda annem ve babamdan alınmış ve yedi yaşıma kadar denek olarak kullanılmışım. İnsanoğlunun son umudu... Seçilmiş çocuk.
Otuz yıl öncesinde bir sabah kalktıklarında insanlar karşı cinsinden kimseye yaklaşamadığını fark etti. Bir şekilde, bir kuvvet, onları birbirinden geriye itiyordu. Dünya Sağlık Örgütü aynı gün bir açıklama yaptı: Virüs Değil. Bu kadar. Ne olduğu bilinmiyordu ama bu, gerçekti. Gerçek olamayacak kadar gerçek.
Ama insanoğlu böyle şeylerle sınanamazdı. Bu yüzden tüp bebek yöntemi ile kadınlar hamile kalmaya başlamıştı. Bununla birlikte eşcinsel ilişkiler artmış, hatta toplum yapısı tam tersine dönmüştü. Bütün dünyada. Birkaç yıl sonra bebekler ölü doğmaya başladı. Ve şansa bak ki ben doğdum. Sonra başka doğum olmadı.
Şansımı sikeyim.
İnsanoğlunun yeni evrimine göre yedi yaşınıza kadar her şey yolunda gidiyor. Eskiden bir çocuk nasıl olmalıysa öyle... Sonrasındaysa bu yeni güçleriniz ile tanışıyorsunuz. Bu yüzden yedi yaşıma kadar tutulduğum o laboratuvardan atıldığımda daha küçük bir çocuktum. Benim de diğerleri gibi olduğumu anladıklarında bütün hayalleri suya düşmüştü adeta. Ve ben o süreç boyunca bana ne yaptıklarını hiç ama hiç hatırlamıyordum. İnternette bulduğum birkaç video ve makaleler dışında hiçbir şey...
Dünyanın ilgisi de aynı zamanda sönmüştü bana karşı ve dışarısı hakkında en ufak bilgim olmadan yaşam mücadelesi vermeye başlamıştım. Sokaklarda yaşadım yıllarca. Hırsızlık yaparak hayatta kalıyordum. Çok sürmedi elbette, yakalandım. Evlat edinildim. Bir süre dünyadaki en şanslı insan olduğumu düşündüm. Eninde sonunda o da geçti. Evimizde çıkan yangında ailem dediğim insanları kaybettim. Ve birkaç yıldır onların parasını yiyerek yaşamıma devam ettim.
Hatırladığım kadarıyla. Bazen, her zaman değil ama bazen birkaç küçük detayı unutabiliyorum. Doktorlar bunun dikkatsizliğimden olduğunda ısrarcı olsalar da, ailem öyle olmadığı yönünde bahis oynamışlardı. Aradaki ben olunca, o sonu gelmez testlere geri dönmüştük. İçimden bir his bu unutmalarımın o deneylerle alakalı olduğunu söylüyordu. Belki de o yüzden ailem ölmüş olsa bile her hafta aynı gün aynı hastaneye gidiyordum.
Ve bu hafta doktorum yerinde yoktu. Yerine asistanı Loreen bakıyordu. Onu ilk defa görüyordum. Hatta James'in bir asistanı olduğunu bile aslında bugün öğrenmiştim. Ve ne yazık ki, ona dokunamıyordum. Evet, bu normalde bir sorundu ve hastanenin normalde bu sorunla ilgilenmesi gerekiyordu.
"Merhaba, Bay- Kyle." dedi kadife gibi sesiyle. Sesi olabildiğince sakindi. Elindeki hastane kayıtlarımdan kaldırdı başını ve bakışlarını bana doğru çevirdi. Suratında hafif bir tebessüm gördüğüme yemin edebilirdim, eğer o mavi gözlerine o kadar uzun süre dalmasaydım. "Bugün Doktor Murdock'ın acil bir işi çıktığı için yerine ben bakıyorum. Loreen Agnes. Asistanıyım."
Loreen. Ailemin vasiyetiymiş gibi her hafta geldiğim bu yere, şimdi yeni bir anlam daha yüklemiştim. "Ben de Kyle." dedim birden. "Hastanız- hastasıyım."
Hafif tebessüm ettiğinde yüzündeki çiller biraz daha belirginleşmişti. Tekrar notlara bakmak için eğildiğinde topuz yaptığı sarı saçları omzundan düştü. Tekrar kafasını kaldırdığında uzun parmaklarıyla saçlarını geri attı. "Doktor Murdock size durumunuzdan bahsetmiş miydi?"
"Durumum?" Buraya ne zaman gelirsem geleyim James bana hep aynı şeyi söylerdi: Turp gibisin Kyle.
Loreen bir an için tekrar notlara baktıktan hemen sonra tekrar bana döndü. "Gayet sağlıklı görünüyorsunuz, Bay Kyle. Bugünkü testlerinizi verdiniz mi?" Aklını kurcalayan bir şey vardı ve sevgili asistan hanım, hiç de rol yapamıyordu.
Ayağa kalktım. Onun durduğu yere doğru ilerledim. Sol kolumu açtım ve ona uzattım. "Genelde bu işlemi James yapardı, ama bugün sanırım uzun zamandır yapılmayan bir şeyi yapacağız." Bu kadar yakındayken onun menekşe kokan parfümünü alabiliyordum.
Notlarını aramızda siper olacak şekilde uzattı. Ben kolumu çektiğimde arkasını döndü ve girdiği kapıdan geri çıktı. Hiçbir şey söylememişti. Ve hastaneden çıkana kadar onu bir daha hiç görmemiştim.
Beremi ve gözlerimi kapatan siyah gözlüklerimi takıp boynuma Buff'ımı geçirdikten sonra hastaneden çıktım. Güneş hala gökyüzünde, biz insanlığı yakmak için hükmünü sürdürüyordu. Derin bir nefes alıp motorumun üzerine atladım. Jensen'ın orada yemeğimi yedim ve hava daha kararmadan eve gittim.Bütün gece onu hayal etmiştim. Kendime dokunarak onun dokunuşlarını düşlemiştim.
Gözlerimi açtığımda saatin kaç olduğunu bilmiyordum. Kapımı biri var gücüyle yumrukluyordu. "Geldim!" diye bağırdım yatağımdan ama kapıdaki her kimse laftan anlamıyordu anlaşılan. Salonda bir yerlere ayak serçe parmağımı vurduğumda tek ayağım elimde küfrederek kapıyı açtım. "Hay amı- Loreen?"
Gözleri ardına kadar açılmış, nefes nefeseydi. Dışarıdaki yağmurda ıslanmıştı. Kapıyı engellediğim için içeri giremiyordu ama girmeye de niyeti yok gibiydi. Hala rüyada olabilir miydim? Ona dokunmaya çalıştım ama elim ona yaklaştığında geri itiyordu bir güç beni.
Loreen hızlıca arkasına baktı ve tek seferde "Hemen toparlan, buradan gitmeliyiz." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İnsan Deneyleri
Science Fiction2050 yılında insanoğlunun soyu artık yeni birey vermemeye başlamıştı. Bir nedenden ötürü kadınlar ve erkekler birbirlerine on santimden daha fazla yaklaşamıyorlardı. Ve bir süre sonra çabalamayı da bırakmışlardı. Ama iki genç için bu bir engel olmay...