Feci bir bacak ağrısıyla uyandım. Ağrıyan bacağıma baktım. Morarmış ve şişmişti. Haraket ettirmiyordum. Nerdeydim ben? Etrafımı incelemeye başladım. Küçücük bir oda, beyaz duvarlar, birkaç yatak ve iki büyük dolap. Kendime gelmeye çalışıyordum. Başım zonkluyordu. Yanı başımda bir bardak su gördüm. Boğazım kupkuruydu. Tereddüt bile etmeden suyun tamamını içtim. Şimdi kedimi daha iyi hissediyordum. Çok geçmeden kapıdan içeriye 30-35 yaşlarına bir kadın girdi. Kıyafetlerinden saray hizmetçisi olduğu anlaşılıyordu.
- Ah uyandın sonunda! Kendini iyi hissediyor musun? Herhangi bir yerinde ağrı var mı? Çok aç olmalısın. Senin için yiyecek bir şeyler getirmemi ister misin?
+E.. Evet açım ama...
- Mutfakta dün akşamki yemekten kalma birkaç parça bir şey olacaktı...
+Affedersiniz ama ben nerdeyim?
-Saraydasın hayatım. İngiltere sarayında... Seni iki gün önce evinde ölmek üzereyken buldum. Baygın ve açtın. Evin darmadağınolmuştu. Anneni, babanı ve kardeşlerini, anlicağın bütün aileni bir yağmalama sırasında ya kaçırdılar ya da ailen kaçtı ancak buna pek ihtimal vermiyorum.
Bunu hayal meyal hatırlıyordum. Bağırma ve çığlık sesleri arasında kardeşimin ağlama sesini...
+ Peki ben? Ben nasıl kurtuldum?
- Sanırım saklanmışsın. Seni bulduğum yere bakılırsa çok da iyi saklanmışsın. Arka bahçedeki ahıra saklanmak aklına nerden geldi?
+Ben... Ben bilmiyorum, hatırlamıyorum. Bu ev sizin mi?
- Burası bir evden biraz daha büyük. Yeni evin burası ve gidecek başka bir yer bulamadığın takdirde yeni işine de merhaba demiş olacaksın. Saray hizmetçisisin hayatım...
Kadının adının Rose olduğunu öğrendim. Tahminimden de genç çıktı. Meğer 28 yaşındaymış. Bana 9 yıldır bu sarayda çalıştığını söyledi. Kimsesi yokmuş. Az bir maaşa çalışıyormuş ancak maaşının yanında ona yemek, yatak ve barınacak bir oda verilmiş. Saray içinde onlarca bunun gibi hizmetçi odaları olduğunu öğrendim. Bizim odamızda toplam 6 yatak vardı. Hizmetçilerin hepsi gençti. Ben en gençleriydim. Ne çirkinlerde ne de çok güzeller.
Rose bana yarın akşam bir saray kutlaması olduğunu söyledi. Bu tarz kutlamalar sürekli yapılıyormuş. Genelde kutladıkları bir şey olmazmış. Eğlence amaçlı yapılsa da kutlama derlermiş. Ancak bu sefer ki gerçekten bir kutlamaymış. Sarayın prensi iki aylık Fransa tatilinden dönmüş. Bunda kutlanacak ne var bende anlamadım ancak bunun gibi ufak tefek olaylar sürekli kutlanırmış
Bütün günümü yatakta uzanarak geçirdim. Aynı odada kaldığım kızlarla tanıştım. Bana prensten bahsettiler. Asıl adı wiliam'mış ancak kızlar kendi aralarında ona Will diyorlar. 17 yaşındaymış ancak hala evlenmemiş. Saray geleneklerine göre bir prens 14 yaşına bastıktan sonra evlenmesi gerekirmiş ancak Will evlenmeyi asla kabul etmemiş. Bana onun tam bir kadın avcısı olduğunu söylediler. İstediği her kızı elde edebilirmiş. Bunun neresi onlara çekici geliyor hala anlamadım.
O gün saat 22.00 gibi yattım
Sonraki gün erkenden kalktım. Uyandığımda oda bomboştu. Demekki benden önce uyanmışlardı. Bacağım artık ağrımıyordu. Ayağa kalkıp gardırobun üzerinde asılı olan boy aynasına baktım. 17 yaşındayım ancak insanlar bana daha küçük gösterdiğimi söyler. Kumral dalgalı saçlarım, sıcak ve güneşli havaların kendini soğuk ve kapalı havalara bırakmasıyla koyulaşmaya başlamıştı. Kahve gözlerimin altında seyrek denilebilecek kadar az çiller vardı. Çillerimi sevmiyordum. Az olmaları tek tesellimi. Boyumun uzun olduğu söylenemez 1.60'tım. Uzun değil kısaydım bile. Ancak kilomla boyum orantılıydı.