Kırmızı şarap 2 (biraz kısa oldu ama umarım beğenirsiniz :D)

7.1K 203 12
                                    

Şarabın o ekşimsi tadı ve kokusu üçüncü kadehimi içmeme engel olamadı. Herbir yudumda boğazım yanıyordu. Ancak içmeye devam ediyordum ve biliyordum ki bunu başkasının yanında asla yapamazdım. Prens William bana bir şekilde tehlikeli bir güven veriyordu. Onunlayken sanki başım sürekli dertteymiş buna rağmen yaptığım hatalar asla cezalandırılmayacakmış gibi hissediyordum. Tuhaf değil mi? Bana tarif edemediğim bir güven veriyordu.

-TANRIM!

Gülüyordu.

-ÜÇÜNCÜ KADEHİN Mİ O?

+E.. Evet. Sanırım

-Sen benden de hızlı çıktın.

Güldüm.Onu izliyordum. Bütün gün izleyebilirdim. Gülünce yanaklarında beliren derin gamzelere hayranlıkla bakıyordum. Onu yalnızca benim yanımdayken gülerken görüyordum. Bu düşünce beni sersemletiyordu.

Odası kocaman ve ihtişamlıydı. Sarayın en büyük odalarından biriydi. Kahverengi ve gri odaya hakim olan iki renkti. Çift kişilik kocaman bir yatağın her köşesini bir sütun süslüyordu. Çalışma masasının üstü, bir prensin çalışma masası gibi değildi. Demek istediğim etrafta kraliyetle ilgili belgeler ve hesaplama kağıtları yerine, bir ülke yönetmekte en ufak bir ilgisi olmayan kitaplarda doluydu. Onlarca kitap masasının üzerinde sıralıydı. Hiçbir çalışan o masanın üzerinde duran kitaplara dokunamazdı. Prens William katı kuralları olan biri değildi. Ancak kitaplara değer verdiği belliydi. Bunu devasa kütüphanesinden ve kütüphanenin kusursuz düzeninden anlayabiliyordum.

Kendini, yatağının yanında duran üç kişilik koltuğun üzerinde attı. Bir elinde kadehi vardı. Diğer eli bacağının üzerindeydi.

- Neden bana karşı bu kadar kapalısın?

Sarhoş olduğu her halinden belliydi. Sarhoşların davranışlarını oldum olası komik bulmuşumdur ancak o komik görünmüyordu. Islak dalgalı saçlarının uçlarından damlalar akıyordu. Ona sarılmak istiyordum. Biliyorum çok saçma ancak istiyordum işte.

+ Kapalı mı?

- Ne demek istediğimi çok iyi biliyorsun.

Düşünmekte ve odaklanmakta zorlanıyordum. Konuşmadan önce düşünmeyi alışkanlık haline getirmiştim. Özellikle bir prensle konuşurken iki kez düşünmem gerekirdi. Ancak kelimeler beynimde dağılıyordu.

+ Belki de siz bana karşı fazla açıksınızdır.

Laf ağzımdan çıkar çıkmaz pişman oldum.

+ Yani öyle demek istemedim. F... Fazla açık falan değilsiniz. Yani öylesiniz ama fazla değil yani fazla ama ben bundan hoşlanıyorum... Y... Yani hoşlanıyorum derken o anlamda hoşlanma değil. Şey anlamda hoşlanma...

Gülüyordu...

- Ne anlamda hoşlanma?

Ayağa kalkmış, bana doğru geliyordu.

+ H...hiç yani anlamı yok...

Ne saçmalıyordum ben?

Elindeki kadehi masasının üzerine bıraktı. Bana doğru attığı her adımda kalbim daha hızlı çarpıyordu. Ve birden durdu. Sanki içinden "ne yapıyorum ben?" diyordu.

-Artık gitsen iyi olucak.

Şaşırmıştım. Ne diceğimi bilemiyordum.

- Lütfen dışarı çık...

Gözlerimi kaçırdım çünkü gözlerimin dolduğunu görmesini istemiyordum. Kapıya doğru hızlı adımlarla ilerledim ve demir kapıyı var gücümle açtım. Odama giden koridorda hıçkırığa hıçkırığa ağlıyordum...

SARAY HİZMETÇİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin