Ders tüm sıkıcılığıyla ilerliyordu. Herkes kendi halindeydi. Muzaffer Hoca'da öndeki kişilerle konuşuyordu. İlk gün olduğu için sıkmayıp serbest bırakmıştı. Telefon da dahil!
Melih'le ara sıra göz göze gelmiştik. Güzel gözleri vardı açıkçası.
Kulaklığımı çıkarıp telefona taktım. Müzik listesini açıp rastgele bastım birine. Şansıma Kaan Tangöze - Bekle Dedi Gitti çıkmıştı. Bu şarkıyı severdim. Kafamı cama döndürdüm ve kimsenin duyamayacağı şekilde mırıldandım. Sınıf sesliydi zaten, kimse duymazdı.
Bir kaç dakika geçmemişti ki kolum dürtüklendi. Yan tarafımda bana bakan bir Melih vardı. Kulaklığın tekini çıkarıp "Hayırdır" der gibi kaşıma oynattım.
"Kulaklığın tekini alabilir miyim? Benimki yanımda yokta, unutmuşum." Unuturken bana mı sordun koçum? Tabii ki bunu içimden söyledim!
"Şey, tabii alabilirsin." Gülümsedi, gülümsedim. Kulağımdan çıkardığım kulaklığın tekini ona uzattım. Kulağına takarak göz kırptı. Zoraki gülümsedim. Şarkı listesinden Majeste-Aşk Dediğin'i açtım. Melih melodisini duyar duymaz gülümsedi.
"Bu şarkıya bayılırım, güzel seçim." Çünkü ben seçtim! Şarkıyı yine sessizce mırıldanmaya başladım, gözlerim kapalıydı. Başka birinin sesini duyunca gözlerimi açtım. Melih'de söylüyordu. Sesi hoştu. Eşlik etmeye devam ettim.
Böyle şarkıyı bitirdik. "Sesin güzelmiş." dedi gülümseyerek. Karışıklık olarak gülümsedim. "Sağ ol, seninde öyle." Sırıttı bu sefer. Güzel manzaraydı.
Bu şekilde bir ders boyunca devam ettik. Sonunda zil çalınca ayaklanıp çıkması için bekledim. "Çıkabilir misin?" diye sordum. Gülümseyerek sıradan kalktı ve geçmem için yer verdi. O sırada bizimkiler beni çağırdı. Melih'e döndüm. "Sende gelmek ister misin bizimle?" dedim nazikçe. Gülümseyerek bana baktı. Bu çocuk her zaman böyle gülümser mi yahu? Tamam güzel manzara eyvallah da hafif tuhafıma kaçıyor.
"Gelirim, sağ ol teklifin için." dedi. Birlikte bizimkilerle kantine doğru inmeye başladık. Derin koluma girip kulağıma fısıldadı. "Kaptın yakışıklıyı lan. Sendeki şansın babaannesi kaşar yeminle." Sessizce sırıttım. "Saçmalama yok öyle bir şey."
Bana 'yemedim yavrum biliyorsun' bakışı attı. Gözlerimi devirdim. Kantine geldiğimizde diğerlerine 'siz masayı kurun biz geliyoruz' bakışı atıp Mete'yi kantine çekiştirdim. "Kızım yavaş olsana az." deyip homurdandı. Yine göz devirdim. "Gözlerin bir gün önüme düşecek diye korkuyorum Damla." Sırıttım. Bu sırada sıraya girmiştik. Aslında sırada bizden küçükler olduğu için 'biz büyüğüyüz' kafası sıraya kaynak yapmıştık ve önümüzdeki çocuğu bekliyorduk. Ama öndeki çocuk sanki tüm kantini almış gibiydi. "Kardeş hadisene ya teneffüs bitti. İki saattir ne alıyorsun?" diye sızlandım. Öndeki çocuk arkasını dönüp bize baktı. "Çatlama kızım az bekle azıcık ölecek misin?" Göz devirip çevreme baktım.
Çocuk sıradan sonunda çıkarken bana bakıp göz kırptı. Takmayarak Vecih Amca'ya selam verdim. "Selamün aleyküm Vecih Amca. 5 tane karışık tost, 5 tanede çay verir misin?" dedim nazikçe. O tostları ısıtırken bir yandan da sohbet ediyorduk.
"Ee Vecih Amca, nasılsın?" dedim sırıtarak. Çok iyi birisiydi Vecih Amca. Bazen kafa dengi biri olabiliyordu ama bazen de somurtkan ihtiyar dedelere benziyordu. "Şükürler olsun iyiyim kızım, sen nasılsın?" dedi. Sırıtarak cevap verdim. " İyiyiz işte, buralarda sürünüyoruz." O da kahkaha attı. "Aman kızım çalışın derslerinize. Çalışın iyi bir iş sahibi olun." dedi öğüt verircesine. Bu cevabında kafamı sallayarak cevap verdim. Tostları makineden çıkarıp poşete koydu. Çayları tepsiye koyduktan sonra bana uzattı. Mete'yi dürterek tepsiyi işaret ettim. Elindeki telefonu cebine alıp Vecih Amca'ya "Kolay gelsin." diyerek tepsiyi aldı. Bende parayı verip peşinden ilerledim. Masaya gelince Buğra'yla Derin'in dedikodu yaptığını, Melih'in ise bunalmış gibi etrafı dikizlediğini gördüm.