| 2. Bölüm |

114 9 0
                                    

Artık ayaklarım tutulmuştu. Ne bir mağra,ne başka birşey bulmuştuk. Üstelik fenerlerimizin pilleri de bitmek üzereydi. Jess'inki gidip gelmeye bile başlamıştı.

"Hey Jess." Kafasını bana çevirdi.

"Ne düsünüyorum,biliyor musun?"

"Ne düsünüyorsun?"

"1 ay senin isteklerine itaat etmek,buraya gelmekten bin kat daha iyi olurdu."

Duraksadı. Bana dönüp ışığı azalmış fenerini yüzüne tuttu.

"Demek birileri korkuyor." Dedi sesini kalınaştırarak. Korkmadığımı belirtmek için ağzımı araladığımda duyduğum sesle içim ürperdi. Bu kim olabilirdi ki?

"Biri yardım etsin! Hey! Hey!"

Karşıda gördüğüm karaltıyı çocuklara gösterme gereği duydum. Oraya ilerlemeye başladım. Omuzumdaki elle durdum.

"Oraya gitmemeliyiz. Bulmamız gereken bir mağra var." Dedi Willow elini omuzumdan çekerken.

"Hey. Bir bakmamız gerektiğini hepimiz biliyoruz." Ses giderek artıyordu. Yalvaran gözlerle onlara baktım. Herkes biribirne baktı ve fenerlerini bana doğru tutarak onayladılar. Gülümsedim. Hatta deli gibi sevindim. Gitmem gerekmiş gibi hissediyordum. Hızla oraya yürümeye başladım. Ama sanki benden kaçıyordu.

"Hey! Bekle,lütfen! Sana yardım etmek istiyoruz!"

Adımlarımı hızlandırdım. Koşuyordu ama hala yardım istiyordu. Durdum ve çocuklara döndüm. Koşmalıydık. Beni onayladıklarında arkamı döndüm. Karaltı durmuştu. Ve hala yardım istiyordu. Derin bir nefes aldım. Ve yavaşça ona doğru yürüdüm. Kaçıyordu. Artık koşma zamanı gelmişti gerindim ve koşmaya başladım. Galiba ondan hızlıydık. Arayı kapatmıştık. Elimi uzatsam yakalardım hatta. İyice yavaşlamıştı. Ve birden durdu. Onu yakalamak için koştuğumda boşluğa düşmüştüm. Ve çocuklarda benim ardımdan.

"Tanrım Jess! Kolunu kafamdan çek!" "Scot! Kafama basıyorsun!" Çocukların çığlığı bulunduğumuz alanı dolduruyordu. Etrafıma bakındım. Kapımsı bir şey vardı. Altından ince,beyaz bir ışık geliyordu.

"Hey hey hey! Sakin olun sizi fahişeler. Kalkın. Kalkın ve bana itaat edin!"

Aniden sustular. Bu kadar korkak oldukları için şanslıyım.

"Hepiniz ayağa kalkın çocuklar. Hem,biraz sakin olmaya ihtiyacınız var." Dedim kapıya doğru ilerlerken. Çocukların yüzune baktım.

"Hey. Gelin hadi. Sanırım bir çıkış var." Dedim kapıyı göstererek. Tekrar bir bakışma faslından sonra hızlıca ışığın geldiği yere gittik. Kaya gibiydi. Yerinden oynamıyordu. Jess bir,iki adim geri gittiğinde korkunç bir takırtı duyuldu. O anda herkes biribirine sokuldu. Bende dahil. Kanınızı donuduracak kadar korkunç ve ürkütücüydü. Aniden bulunduğumuz yer aydınlandı. Kaya gibi olan kapı pat diye açılmıştı. Elimi Jess'in omuzuna koydum.

"Hey Jess. İlk defa bir işe yaradın,ha?"

Kikirdeşerek içeriye girdik. Oda çok temiz,düzenli ve hoştu. Fenerlerimizi masanın üzerine koyduk ve etrafı incelemeye başladık. Duvarda harika denilebilecek çizimler,boy boy aynalar ve birçok malzeme vardı. Çoğunun üzerinde farlkı desenler,yazılar vardı.

"Hey çocuklar. Buraya bakın!" Dedi Willow bulduğu bir kapıyı göstererek. Sessizce açıp oranın içine girdik. Ama aniden duyduğumuz ses, bizi ürpetti. Arkamızı döndük. Jess gitmişti. Yoktu. YOKTU! Biribirimize korkuyla baktık. Kapıya doğru koştuk ama sanki kapı sıkışmıştı. 1 milim kıpırdamıyordu.

"Peki. Sakin olmalıyız değil mi? Sonuçta burayı bi-bilen bir tek Jess var. Şa-şaka yapıyor olmalı." Dedim etrafıma bakarak.

"Tanrım Jess! Bu hiç komik değil, tamam mı!" Willow çok cesur görunüyordü. Ve ya, sadece erkeklik taslıyor ha? Düşuncelerimi gıcırdayan kapı sesi bozmuştu. Diğer kapı kapanıyordu. Hepimiz o kapıya doğru mini maraton yaparak koştuk. Kapının diğer tarafına geçtiğimizde, açmayı denedik. İmkansızdı. Onlara baktım. Peki,hala kaybolan yoktu. Sevinmeliydik değil mi? Odayı hızlıca araştırdıktan sonra biribirimize baktık. Bu lanet yerden çıkmayı. Jess'i bulup onu öldürmeyi istiyorduk. Seri adımlarla diğer kapıya yöneldik. Artık sıkılmıştık. Korkmamız gerekiyordu -ki zaten korkuyorduk- ama sıkılmıştık. Kapıyı açtık ve diğer odaya girdik. Yine bir ses duyuldu.

"Çocuklar yardım edin! Çocuklar!" Bu Jeremy'di. Yanına gittik ve onu kavradık. Çekmeye çalışıyorduk ama o daha çok dibe çöküyordu.

"Ay-ayağımı bi-biri tuttu! Tanrım ölmek istemiyorum!"

Jeremy nerdeyse gitmişti. Bir gıcırtı sesi duyuldu tekrardan.

"Jeremy. Gitmemiz gerek!"

"Ha-hayır bırakmayın beni. Lüt-"

Jeremy ellerimizden kaymıştı. Gitmişti. Hızlıca yerden kalktık ve kapı kapanmadan öbür tarafa geçtik. Burası diğerlerinin aksine çok daha büyüktü ve 3 yola ayrılıyordu. Yani, 3 kapıya.

"Sanırım ayrılmalıyız." Dedim kapılardan gözümü ayırmayarak. Beni kendilerine çevirdiler.

"Başka kapıya gitmek yok. Tekrar buraya, şuan olduğmuz yere dönuyoruz. Anlaştık mı?" dedi Scot gözlerini bana dikerek. Göz devirdim. Bu hitaf bana aitti. El sıkıştık ve hepimiz karşımızdaki kapılara ilerledik. Kulbu yavaşça çevirdiğimde, odadan gelen soğuk içimi ürpetti. Çok soğuktu. Kapıyı kapatıp içeriye göz attım. Duvarlarda çizli kar taneleri, beyazımsı bir duvar boyası, iç tasarımı... Herşeyi harikaydı. Birden gözüm,masanın üzeindeki gaz lambasına ilişti. Odayı azda olsa aydınlatan şey buydu. Elime aldım ve etrafı dolaşmaya devam ettim. Duvarda asılı olan resmi incelerken ensemdeki nefesle küçük bir çığlık çıktı ağzımdan. Ya da öyle sandım.

"Hey. Merhaba. Sanırım sende burda kaldın. Ben-"

"Kapa çeneni!" Bağırışı çok yüksekti. Kulağım çınlıyordu. Kafasın kaldırdı ve bana baktı. Suratına yayılan sırıtış, neler yapacağını tahmin etmeni sağlardı. Dudaklarımı biribirine bastırdım ve  köşeye doğru ilerlemeye başladım. Birden gözlerinin renginin kaçtığını, yerine kırmızı gözlerin geldiğini gördum. Köpek dişleri olduğunu sandığım şey uzamıştı. Olayı anlamak istermişçesine kaşlarımı çatmıştım. Dişleri artık tamamen uzundu. Birkaç derin nefes aldıktan sonra, kafasını iki yana salladı. Tekrar bana döndü. Normaldi. Gözleri eskisi gibi maviydi. Dişleri, onlarda normaldi. Bana ne yapmak istiyordu? Ayağa kalktım ve yanına minik adımlarla gittim. Oda benden uzaklaşıyordu.

"Hey. Sadece konuşacağım." Bastığım yerlere dikkat ederek ona doğru birkaç buyük adım attım. Burun buruna gelmiştik. Durmuş olması beni sevindirmişti. Birkaç adım geri çıktım ve ona baktım.

"Merhaba." Elimi uzattım. Hareketsiz bir şekilde duvara bakmaya devam ediyordu.

"Peki. Sen konuşma. Bende herşeyi senin yaptığın gibi duvarlara anlatırım."

Gözlerimi duvara diktim ve herşeyi anlatmaya başladım...

Umarım beklenilen uzunlukta olmuştur. Heyecanlı mı oldu pek bi fikrim yok. Hatta sıkıcı bile olmuş olabilir. Yazarken biraz stresliydim. Umarım bu sizi mutlu eder. Ve şuan dışarda olduğum için resim yükleyemiyorum. Eve gidince yüklemeye çalışacağım. Hikayenin kiminle alakalı olduğunu söylesem mi bilemedim. Diğer bölüm söylerim bulunmazsa. Ayrıca, telefonda olduğum için yüklemede birkaç hata, yazılarda da yanlış yazılım olmuş olabilir. Kontrol ettim ama olabileceğinden dolayı belirtmek istedim. Kendinize iyi bakın :) Vote'lamayı unutmayın! Seneye görüşürüz! :333333 -Büşra

Ölümcül IsırıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin