Kafamı yastığa gömdüm ve derin bir nefes aldım. Neydi bu olanlar? Vamirler gerçek miydi yani? Vampir denen efsanevi, kitaplardaki kadar soğukkanlı yaratıklar var mıydı gerçekten? Bellli ki cevap evet. Gerçekten varlar. Bu düşüncelerden kurtulmak için gözlerimi sıkıca kapattım ve kafamı iki yana salladım.
..Duyduğum kan donduran sesle gözlerimi açtım. Bugünkü ormandaydım. Ve evet! Yine yardım çığlıkları ile koşturan çocuk. Onu takip etmeye başladım. Tekrar hızlanmıştı. Var gücümle koştum. Yetişmek üzereydim. Birden bişeye takıldığım ve yere düştüm. Dizlerimin üzerine. Kafamı yavaşça doğrulttum ve karşımda gördüğüm manzarayla titredim. 4 çocuk bedeni vardı. Kaşlarımı çatıp ayağa kalktım. Üzerimi silkelerken bir yandan da takıldığım şeye gözüm ilişti. Bir beden daha mı? Korkak bir şekilde yanlarına eğildim ve bir tanesini ters çevirdim. Kıvırcık saçları vardı ve yüzü deli gibi tanıdık geliyordu. Kafasını kavrayıp bakmaya başladım. Evet. Bu oydu. Mağradaki kıvırcık saçlı. Bakışlarımı diğer cesetlere çevirdim. Evet. Bunlar onlardı. Ayağa kalkıp gerilemeye başladım.
"Gerçekleri öğrenmek acı verici, ha?" Arkamı dönüp sesin geldiği yöne baktım.
"Sen. Sen şu esmer olansın." Gülümsedi.
"Belki." Gözlerimi kırpıştırdım. Aniden üzerime koşmaya başladı. Ellerimle siper aldım ama o, yanımdan hızlıca koşup kendi küçüklük bedeninin üzerine atladı ve ani bulutlanmayla yok oldu.
"O sana bir soru sordu. Gerçekleri öğrenmek acı verici değil mi?" Hızlıca arkamı döndüm. Bu sarışın olandı.
"Burada bir gerçek göremiyorum." Dedim omuzumu silkerek. Kolumu kavradı ve cesetlerin yanına götürdü.
"Gel ve gerçekleri gör."
Anlamamıştım ama anlamak istiyordum. Bir cesedi omuzlarından kavrayıp ters çevirdi.
"Bu. Bu sensin." Suratındaki ciddiyeti bozmadan yüzünü kavradı ve yan çevirdi.
"Bunu görüyor musun? İşte bu gerçek." Gösterdiği yere baktım. Boynundaki diş izleri...
"Ama. Aynısı diğerlerinde de var?" Ayağa kalktı.
"Bu gizemi sen çözmelisin." Onunla konuşmak istiyordum. Kafamı kaldırdığımda bana doğru atıldığını gördüm.
...
Hızla gözlerimi aralayıp etrafa bakındım. Evdeydim. Hemde sıcacık yatağımda. Elimi boynuma götürdüm. Hiçbir şey yoktu. Dudaklarımı biribirine bastırıp derin bir nefes aldım.
"Artık kalkma zamanı geldi seni uyuyan güzel!"
....
Kahvaltıdan sonra hızlıca üzerime birşeyler geçirip aşağıya indim. Ormana gidicektim. Belki o mağraya.
"Hey çocuklar! Birkaç saate geri dönerim!"
Hızlı adımlarla evden çıkıp ormana doğru ilerlemeye başladım. Peki,oraya neden gidiyordum? Ölmek için mi? Belki de sadece gerçeği öğrenmek için. Hayır. Gerçeği öğrenmek için gidiyordum ve bunun için can atıyordum.
Mağranın derinlikerine gelmiştim. Masanın üzerine bıraktığımız fenerler hala oradaydı. 3 kapıya ayrılan yere geldiğim zaman durdum.
"Pekala! Burdayım!"
Kapılara baktım. Tek bir hareket bile yoktu.
"Ah hadi ama!"
O anda duyulan sesle kafamı hızlıca çevirdim. Evet. Onlardan biriydi.