Ruhumuzda bulunan yaraları en iyi bilen,o yaraları açan kişinin ta kendisiydi.Bununla birlikte o yaraları kendinin açmadığını iddia ediyor,başka birini suçlamak için bahane arıyordu.Vicdan azabı çekmesi gereken yerde,kendi kurduğu dünyasına göre hareket ediyor ve ruhunun içinde ona ait olan son ümit kırıntılarını da süpürüp gidiyordu.En kötüsü de bundan pişman olmuyordu.Üzülmüyordu.Umursamıyordu.Seni kendinle bıraktığı dakikalarda,yanında olmadığı dakikalarda,seni düşünmüyordu.Belki aklına bile getirmiyordu. Acıtıyordu.Çok acıtıyordu.
Zihnimin içi bunun gibi birçok betimlenmiş paragrafla dolu olsa da,bazen hislerini kağıda dökmek yetersiz geliyordu. Düşündükçe,ruhumun komaya girdiğini hissediyordum. Yorulmuştum ama dinlenebileceğim bir limana sahip değildim.Denizin ortasında kalmış bir kayık gibiydim. İlerleyip karaya ulaşacak gücüm yoktu.Geri dönmeye çalışsam ,geldiğim yere varamadan alabora olurdum. Uzanacak olan bir yardım elini beklemekten başka çarem kalmamıştı ama o elin de ne zaman geleceğini hiç kimse bilmiyordu.Şimdiye kadar annemden gelmesini istediğim ufacık bir esinti için fırtınalar feda etmiştim. Feda ettiğim her bir fırtınada biraz daha dibe batsam da pes etmemiştim.Ama o bunu bile fark etmemişti.Çalan alarmın uyanık olduğum halde beni sıçrattığı dakikalarda,bu düşüncelerimi de zihnimin bir köşesine yerleştirdiğim tabureden yardım alarak,astım .Ben artık düşüncelerimin asılmadığı bir yerlerde bulunmak istiyordum.
Okulun ilk günü olduğunu hatırlayarak hızla yatağımdan ayrıldım.Daha forma almadığım için üzerime bordo bir kazak altıma da siyah bir kot pantolon giydim. Saçlarımı taradıktan sonra çok hafif bir parlatıcı sürüp evden çıktım . Kahvaltıyı okulda yapmayı planlıyordum.Taksiden indiğim sırada okulu incelemek için bir fırsat yakalamış olacaktım ki epeyce süzdüm.Mimarisi gerçekten mükemmeldi ama ben bunu umursayacak kadar pozitif bir ruh halinde değildim.Hızlı adımlarla müdür yardımcısının odasına girdim ve sınıfımın 11/B olduğunu öğrendim.Kapıya vurup içeriye girdiğimde elinde çanta olan öğretmen,derse daha başlamadığını haber verir gibi gülümsedi. Tek boş yer cam kenarındaki 3.sıraydı.Bir kız oturuyordu ve önündeki kağıda bakılırsa kendini tamamen çizdiği resme odaklamış gibiydi. Ağır hareketlerle yanına oturduğumda hiç tepki vermedi. Klasik tanışma faslı vs. derken günü bitirmiştik.Eski okulumdakilerden pek farkları yoktu ama kendimi çok yabancı hissetmiştim.
Eve geldiğimde mutfaktan gelen sesler oraya adımlamamı sağladı. Annem video izliyor ve videoda anlatılan tarifi uyguluyordu. Hiç ses çıkarmadan odama doğru yönelmiştim ki evin içinde ondan başka biri olduğunu fark etmiş gibi birden arkasını döndü.İkimiz de hiçbir şey demeden birkaç saniyelik göz teması kurduk. Annemin önüne dönmesiyle ben de odama yöneldim. Artık duvarların üzerime doğru geldiğini hissediyordum. Üzerime pijamalarımı geçirdikten sonra dizi izlemeye karar verdim ve tabletimle birlikte yatağın içine girdim . Uzun bir süre izledikten sonra gözlerimin yorulduğunu hissettim,biraz uyumak iyi gelebilirdi. Annemin herkesin annesi gibi olmasını diledim ve gözlerimi kapattım .
^^^^^^^^
Kül. Ruhumun paramparça olmuş kısımlarını sadece bu kelimeyle anlatabilirdim. Küle dönüşmeden önce alev alev yanan ateş gibi benim de ruhum alev alev yanmıştı. Alevlerin üzerine dökülen her bir su damlasının çıkarttığı o kulak tırmalayıcı cızırtı ruhuma saplanan her bir bıçağın teker teker çıkarıldığını temsil ediyordu. Ama bununla kalmamıştı. Bu kadarla kurtulamamıştım. Ruhumdan çıkarılan her bir bıçak,saplandığı ilk günkü gibi canımı yakıyordu. Tüm bıçaklar teker teker ruhumdan çıktığında bana kalan tek şey derin ve durmadan kanaya yaralar olmuştu. Ama bu yaraları saran olmamıştı. Elimde kalan tek şey delik deşik olmuş bir ruhtan başka bir şey değildi. Yaralarımı saracak kadar tecrübeli değildim. Yapmam gereken sadece bu yaralarla yaşamayı öğrenmekti. Hata yapmak benim için kaçınılmaz bir sondu,bir başkası için asla sapmaması gereken bir sokak olurken. Hayat,adil değildi. Hiçbir zaman da olmamıştı. Tüm olaylar sonucunda yara alan tek kişi bendim. Belki yanımda olacak birine sahip olsam bu durum çok daha farklı olurdu. Bilemiyordum. Hissettiğim tüm acıların başımda toplandığını varsayarak korkunç bir baş ağrısıyla kafamı kaldırdım. Şimdiye kadar tek başıma idare etmeye çalışmıştım ve küçük olduğum için durumun ne kadar vahim olduğunu anlayamasam da şuan gerçekten annesizliğin ne kadar berbat bir his olduğunu iliklerime kadar hissediyordum. Gördüğüm kabuslar da bana hiç yardımcı olmuyordu. Güne lanet ederek başlamak cidden kötü bir durumdu. Böyle olsun istemiyordum. Annemle bu konuyu kesinlikle konuşmalıydım. 17 yıl boyunca cesaret edip yanına gidememiştim. Artık daha fazla metanetim kalmamıştı. Bir şekilde yapmalıydım. Cesaretimi toplamalı ve ona aramızın neden bu denli açık olduğunu sormalıydım. Zihnimdeki düşünceleri bölen şey kapımın çalınmasıydı. Aniden mideme nükseden kelebekler yüzümde istemsiz bir tebessüm oluşturdu. Belki de annem bu defa ikimiz için de olumlu olacak bir hamle yapacaktı. Ama bozuk olan aramızı iyice bozup aramızdaki göz temasını bile kesebilecek cümleler de kurabilirdi. Gözlerimi yumup içeriye girmesini söyledim .
.....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE
Teen FictionBazı insanlar, doğuştan şanslıdır. Her zaman onların yanında olan anne ve babaya sahiptirler. O insanlar, yalnızlığın ve acının ne olduğunu bilmezler. Acıyı, iliklerine kadar hisseden insanları anlamazlar. Ağlamak için geceyi beklemezler. Luna, bu k...