FİNAL

7.4K 550 118
                                    

Not; Bir yolun daha sonuna geldik. Beni hikaye boyunca yalnız bırakmayan okuyuculara çok çoook teşekkür ederim. Bu bölüm sizlere gelsin. Final şerefine hayalet okuyucuları da görebilecek miyim ki?  Hadi hayırlısı 

Armina’nın ağzından.

Evliliğimiz bir senesini doldurmuştu. Aklım hep o güne gidiyordu. Sevinçle karışık heyecan dolu bir kıpırtı hissediyorum o güzel nostaljiyi her düşünüşümde. O günden beri altı değil, yedi vakit namaz kılar olmuştum. Huşu ile edâ ettiğim ibadetlerimin arasına bir de şükür namazını dahil etmiştim. Şükürler olsun alemlerin Rabb’ine. Hamd olsun yüce Mevla’ya. Duâlarımı kabul etmekle beni öyle şereflendirdi ki, o gün secdeden başımı kaldırmamıştım. Logan’ın o gün olanları her anlatışında hayretlere kapılıyordum. Öyle güzeldi ki olanlar, kimse iki çift güzel kelam etmeyi bile gerek görmüyordu. 

Logan dışarı çıkalı çok olmuştu. Onu pazara göndermiştim. Müslüman olmasına rağmen hâlâ öfkesi büsbütün geçmiş değildi. Güçlükle kontrol ediyordu öfkesini. Hele de konu ben ve dinim olunca. Kasabalılar hâlâ beni kabul etmiş değillerdi. Kimisi yolda görünce taşlamaya bile yetleniyordu. Sebebi ise artık Logan’ın kiliselerde, partilerde veya sokakta her gördüğünü İslam’a davet etmesiydi. Bu beni öyle onurlandırıyordu ki, ona her gece şükranlarımı sunuyordum. Benden bile bağlıydı dinine. Ve ben, böylesine imanı gür olan bir adamın eşi olmaktan mutluluk duyuyordum. 

Mutfağa inerken James koşarak odasına çıkıyordu. Ben tutmasam neredeyse merdivenlere kapaklanacaktı. 

“Hey, bu acelen ne?”

“Oh, teşekkür ederim.” Dedi James. “Ama namazı kaçıracağım, acele etmem lazım.” Saçlarını karıştırarak baktım benim küçük imanlı dostuma. Az sonra fare gibi, hızla avuçlarımdan kaydı. Şu geçen bir senenin içinde onlara arapçayı öğretmiştim. Fakat Logan, bu derslerden ayrı çalışarak imanını anlayamadığım hızla yükses bir seviyeye ulaştırmıştı. Geçenlerde James’a anlattığım hikayede beni düzeltmesine öyle şaşırmıştım ki, bir iki saniye kendime gelememiştim. 

James’in merakı ise beni en çok sevindirendi. Bana ilk Müslümanlarım kim olduğunu sormuştu. Kölelerden Bilal-i habeşi dediğimden beri onun hakkında sorular sormaktan bıkmıyordu. Hele de onun ilk ezan okuyan kişi olduğunu söylediğimde. O gün bu gündür cılız sesini kalınlaştırarak ezan okumaya çalışıyordu. 

Ben mutfağa adımımı atar atmaz, Bayan Calanthe de arkamdan geldi. 
“Namazını kıldın mı?”

“Kıldım. Allah seninkisini kabul etsin.”

“Amin, tatlım. Hepimizinkini.” Diye yanıtladı beni o güzel sesiyle. En çokta bu kadının ahiretinin kurtulduğuna seviniyordum. Bu dünyadakilerle ahirette de yaşamak en büyük arzularımdan biriydi. Logan, bu yüzden benim seviyeme gelmek için çok çabaladığını söylemişti. Fakat artık ben de çalışmalıydım. Zira benden daha çok bilgiye sahip olmaya başlamıştı. Bu düşünceyle gülümsediğimde Bayan Calanthe muzurca yüzüme baktı.

“Kocanı mı düşünüyorsun?” Kızararak başımı yere eğdim. Logan’ın bana her bakışında yanaklarım al al olmasına hiçbir zaman engel olamıyordum. Öyle büyüktü ki etkisi ben de. Aklıma gelmesi bile bir an için bütün dertlerimi unutturuyordu. Artık düşünceli bir adam olmuştu. Evlendiğimizde bana nasıl davranması gerektiğini bile sormuştu. 

“Bayan Calanthe..,” diyerek söze başlayınca kaşları çatıldı. “Hâlâ aramıza neden bu gereksiz mesafeyi koyduğunu anlamıyorum.”

“Saygıdan ötürü..”

“Hala de, lütfen. Sen benim bir kızımsın.” Dediğinde gözlerimi yere eğmiştim. O kadar zaman geçmesine rağmen ailem beni affetmemişti. Lakin kendimi onların yerine koyunca, onlara hak veriyordum. Burada yaşayarak haram işlemiştim. İnsandım işte, beşerdim, şaşardım. O zamanlar kötü bir niyetim olmamasına rağmen yaptığım hata affedilecek cinsten değildi. Bunun bedelini ise ağır bir şekilde ödüyordum, hâlâ da ödüyorum. Fakat yine de ümitliydim. Bir gün elbet bağrına basacaklardı beni ve yeni ailemi.

“Çenem çıksın. Seni üzmek istemedim güzel kızım.”

Gülümseyerek başımı hayır manasında salladım. Kadını boştan yere endişelendirmeye gerek yoktu. “Sana bir şey söylemem gerekiyor.”

“Dinliyorum.” Dedi ve bulaşıklara döndü. Yüzü anında ekşimişti. “Aş evi gibi, bulaşık hiç bitmiyor.” Böylesine söylenmesini komik buluyordum. Karakteri gereği aklına gelen her şeyi anında söylüyordu. Fakat ben her düşündüğümü söyleyemiyordum. Kendimi ona akıl verir gibi hissediyordum. Ne büyük ayıp.

Fakat o her defasında “Düşündüklerini söylemek için on saniyen var,” diyerek tehdit ediyordu beni yapmacık bir sertlikle. Kıkırdamama yine engel olamadım. “Ben en büyük doğruyu senden öğrendim. Her gece mutluluğun için dua ediyorum, bana muhteşem bir hediye bahşettin. Allah binlerce kez razı olsun senden.”

“Cümlemizden inşallah.”

“Şimdi söyle aklının ucundakileri. Meraktan çatlayacağım.” Tekrar kıkırdayarak ona baktım. “Bulaşıkların bu kadar çok çıkmasını bir de şu açıdan düşün. Eğer Allah bize o kadar nimet vermeseydi, yiyecek bu kadar ekmeğimiz olmaz ve bulaşıkta bu kadar çıkmazdı.”

Calanthe Hala kaşlarını kaldırarak bana baktı. Şaşırdığı yüzüne yazılmıştı resmen. “Haklısın. Hiç böyle düşünmemiştim.” Dedi ve bulaşıklara döndü. “Şükürler olsun.” Diye gülümserken düşüncelerimin onu incitmediğine sevinerek ben de gülümsedim. “Her günümüze ve her halimize, inşallah.” 

“Peki sen ne diyecektin?”

Biraz çekiniyordum aslında. Fakat bunu biriyle paylaşmazsam rahatlayamayacaktım. “Şey...Biraz gecikti.” Yaşı ilerlemiş kadınların bazı şeyleri şıp diye anlamaları inanılmaz rahatlatıyordu insanı. Kadının gözleri birden parladı. Sevinç ve heyecan dolu baktı yüzüme.

“Torun mu geliyor?” Der demez kahkaha atmaya başladı. “Ayy, çok sevindim.”

“Ama tam emin değilim.” Desemde aldırmıyordu. Havala uçumştu deyim yerindeyse. Ve ben o an Logan’ın nasıl tepki vereceğini düşünmeden edemedim. Derhal emin olmam gerekiyordu. 

“Vakit daha çok erken.” Dedi ve açtığı suyu kapatarak elini kurulamaya başladı. “Ben sana hemen bir gebelik testi almaya gidiyorum.”
“Gitme. Logan endişelenmesin.”

“Benim kimseden korkum yok. Onlardan korkan, onlardan beter olsun!” Bu kadındaki cesarete bazen şaşırıyordum. Anında her şeyi kestirip atıyor ve aklına koyduğunu muhakkak yerine getiriyordu. Onu bu sefer de arzusundan vazgeçiremeyeceğimi anladığımda, isteksizce kafamı salladım. 

“James’le gider gelirim. Zaten eczane o kadar uzak değil. Endişelenme. Logan’a da bir şey söyleme.” Bu sefer yüzüm buruşmuştu. Ona yalan söylemek istemiyordum, ama gerçeği söyleyince de hayal kırıklığına uğramasını istemiyordum. Ya hamile değilsem?

Onlar evden çıktıktan sonra pencere kenarına oturdum ve dirseğimi koltuğun üst kısmına dayayarak maziye daldım. O gün Logan’ın coşkuyla yanıma gelişini ömrüm boyunca unutmayacaktım. İnsanın unutmak istediği anılarının yanında unutmak istemediği anıları da vardı. Ben Logan ile ilgili hiçbir anıyı unutmak istemiyordum.

O kasvetli günün ortasında, dualarımla bir başıma kalmıştım yine. Endişenin yüreğime saldığı korkunun üzerine karlar yağıyor, kalbimi zemheri bir kışın ortasında bırakıyor gibiydi. Öylesine üşümüştüm birden. Gök, kükrercesine inletiyordu sanki bütün kasabayı. Calanthe Hala’nın endişesine değinmiyorum bile. James’le ilgileniyordu, ama onun odasıyla salon arasında mekik dokuyordu adeta. 

Hiçbir şeye yaramadığını hissetmek, en az beklemek kadar zordu güç saatlerin geçmesini. Dua etmekten gayrı bir şey yapamıyordum. Fakat bununen büyük faaliyet olduğunu o telaşla kavrayamamıştım. Ansızın gök gürlemeyi kesti. Ok gibi yerimden fırlayıp dışarı çıktım. Yağmur ince ince çiselenerek yere iniyordu. 

Az sonra ufukta cüsseli bir adamın silüeti göründü. Kalbim coşkuyla atmaya başladı. Sanki yüreğimin üstünde atıyordu Logan adımlarını. Ta içten hisseder mi insan sevgisini? En içten hissediyordum o adamı. Kalbin pompaladığı gibi kanı, pompalıyordu o da bana sevinci..

Gittikçe eve yaklaşırken nasıl bir hengamenin ortasından çıktığını görebiliyordum. Topallayarak geldiğini kavrayınca yüzümü buruşturdum. Fakat perperişan olmasına rağmen gülüdüğü gözümden kaçmamıştı. Hem de ne gülüş! Isıtıyordu sanki kalbimi güneş gibi. Darmadumandı o yıkılmaz hali, ama gülebiliyordu. Hem de dolu dolu, ağlayarak...

“Logan..,” dedim adını endişeyle zikrederken. Kalbim neden böyle huzurluydu?

“Armina.” Dedi sevgi dolu sesiyle. Gözlerime bakıyordu, ta derinlerine. Ansızın omuzlarımı kavradı ve ağzını kıpırdatarak şehadet getirdi. Gözlerimde yaşlar parlıyordu ışıl ışıl. Mümkün olmayanları mümkün kılan Allah’a sonsuz hamd-ü senalar olsun.

“Şahit ol Müslümanlığıma.” Dedi sevgiyle. Yanağı gözlerinden akan yaşlarla ıslanıyordu. Bugün onun tekrar doğduğu gündü. 

“Sen geldin, bunları söyledin ya,” dedim titreyen sesimle. “Yüreğim yüreğine hicret etti.”

“Sen varsın diye iman doldu göğsüm, cennetim.” Ne diyeceğimi bilmiyordum. Lal olmuş bülbül gibi hissediyordum kendimi. Kalbim coşkulu bir pınar gibi, aktıkça akıtıyordu sevincini gözlerime. Tam burnumun üstüne düşen bir yağmur tanesiyle ikimizde başımızı göğe çevirdik. Fakat aynı anda şaşırarak birbirimize baktık. 

“Olacak şey değil..,” diye mırıldandı Logan, yeniden bir şaşkınlığın ortasına dalarken. Zira göğün her tarafı Nuh (a.s) ‘un gemisi ile donatılmıştı. Kocaman, sevinçle gülümseyerek Logan’a baktım. 

“O mübarek gemiye binmişsin, çok şükür.” Allah-u Teâlâ en güzel şahitti bu hadiseye, yıllar geçsede unutamayacağım bu güzelliğe. Az sonra Logan gözlerime bakarak konuşmaya devam etti. 

“Allah şahidim olsun ki, karım olmanı istiyorum.” Zincirleme şaşkınlık yaşıyordum adeta. Bu teklifin bu kadar çabuk geleceğini ummamıştım. “Meleğim, beni bu şerefe nail eder misin?” Bu teklife evet’ten gayrısı yakışır mıydı hiç? Sevda o an dudağıma konulan busenin adıydı artık. 

“Hayırlısı olsun.” Dedim sıcacık sesimle nasibime tebessüm ederken. Şerden doğan en güzel hayırdı o benim için. “Mevla’m bizi mutlu edecek hayırlar versin!” Diyerekte başımı salladım. Kalbimde onca duygular dışarı fışkırmak için can atıyordu. Bağıra bağıra evet demek istiyordum ancak, sesim anca kısıkken yankılanırdı sevdiğimin yüreğinde..

Mazinin sıcacık anıları Logan’ın hışımla eve dalmasıyla sona erdi. Gözleri yine birer alev topuna dönmüştü. İçinden durmadan Allah’ın ismini zikrediyordu. Öfkelendiği zaman böyle yapmasını ben söylemiştim. 

“Logan?” Diye seslendim şaşırarak, fakat cevap dahi vermeden yukarı çıktı. Bana ilk kez böyle davranmıyordu. Lakin ilk böyle davranışında çok şaşırmıştım. Hatta neredeyse gücenmiştim. 

Adımlarımı onun peşinden sürerek yanına vardım. Odada dört dönüyordu. Kapıyı yavaşça arkamdan kapatarak yanına yaklaştım ve elimi omuzuna koydum. “Hayır olsun, inşallah.”

“Git.” Dedi bana kesin bir dille. “Git. Sana her zaman sevgiyle bakmak istiyorum, öfkeyle değil.” Diye de ekledi, her zaman dediği gibi. Her sinirlendiğinde benden uzaklaşıyordu. İlk zamanlar bunu, beni saymadığından ötürü yapıyor sanmıştım, ama o zaman da aynı açıklamada bulunmuştu. Lakin bu sefer gerçekten çılgına dönmüş gibiydi.

Dudağıma yerleşen gülümseme kalbimden çıkmıştı şüphesiz. 
“Lütfunda hoş, kahrında.” Dememle birlikte omuzumda olan elimi, kendi erkeksi elinin avucuyla ısıtarak bana döndü. 

“Meleğim, öfke dolu bakışlarımı görmeni istemiyorum.”

Bana o günden beri hep meleğim demişti. Bunu duymamla kalbim her defasında dile geliyordu. Tıpkı şimdi de olduğu gibi.
Elimi avucundan çektim ve ellerini avucumun içine alarak sevgi dolu bir öpücük bıraktım avuçlarına, bırakır gibi kalbimi usulca. Bunun onu biraz olsun sakinleştireceğini biliyordum. 

“Değişmiş.”

“Anlamadım.”

“Öfkene sevgi karışmış.” Dedim vurulduğum mavilerine bakarak. Kısacık bir gülümseme geçmişti sanki yüzünden. Lakin yinede tamamen yatışmamıştı. İçimden bismillah çekerek elimi geniş göğsünün kenarına koydu ve onu yatağa oturttum. O an aklıma Peygamber efendimiz s.a.v’in hadislerinden birinin aklıma gelmesi ne büyük lütuftu. Ne diyordu Allah’ın Rasulü; Biriniz ayakta iken öfkelenirse hemen otursun. Öfkesi geçerse ne âlâ, geçmezse yatsın."

“Kalbin benim için hiç böyle çarpmadı.” Dedim şakayla. “Seni kızdıranları kıskanmalı mıyım?”

“Armina..”

“Şşşt. Hâlâ çok öfkelisin. Biraz uzanalım mı?” Derin bir nefes alarak dediklerimi uygulamak için yatağa uzandı. Onun karısı olmak işimi daha da kolaylaştırıyordu. Dilediğim gibi cevap verebiliyordum, fakat yine de kalbini kırmamak için çok çabalıyordum. 

Uzunca bir süre göğsüne yattım. Biraz durulmuştu sanki öfkesi. Nedenini sormak dahi istemiyordum. Çünkü tekrar öfkelenmesini istemiyordum. 

“Göğsümden kalkıp, başını açar mısın? Saçlarına dokunmak istiyorum.” İstediğini yapmak üzerek yerimden doğruldum ve saçlarımı omuzundan aşağı saldım. Hayranlıkla beni izliyordu. Ellerini saçlarımın içine daldırmaktan anlayamadığım bir zevk duyuyordu. 

“İlk kez saçlarımı gördüğünde ne tepki vermiştin, hatırlıyor musun?”

“Hatırlıyorum.” Dedi beni daha da çok kendine çekerken. “Çok şaşırmıştım. Bu kadar uzun ve büyüleyici olduklarını tahmin etmemiştim hiç.” Zira o gece dilinden ve gözlerinden düşen sadece hayranlığını belli eden kelimeler olmuştu. 

“Peki,” dedi bir an sonra. Keyfi yerine gelmeye başlıyordu. “Neden benim yanımda örtünmüyorsun?” Bu sorunun cevabını biliyordu. Fakat yinede her defasında sormaktan ve aynı cevabı duymaktan bıkmıyordu. Aksine zevkten dört köşe oluyordu.

“Çünkü kadının saçı sadece kocasına haram değildir.” Diye cevapladım. Mutluluk dolu bir homurdanma işitmiştim anında. “Bu cevabı ezberlediğini sanıyordum.”

“Ezberimde. Yüzünün her karesi gibi.” Dedi. “Ama her zerrenin bana ait olduğunu duymak çok hoşuma gidiyor.”

“Logan.”

“Hm?”

“Şükürler olsun seni kalbime koyana.”

Logan’ın cüsseli bedeni yataktan doğrulduğunda göz göze geldik. Saçlarımın ucunu tutup burnuna götürdü ve kokusunu içine çekti. Gülümseyerek geri çekildiğinde eli yanağımı okşuyordu. Usulca uzandı ve alnıma, yutkunmama neden olan bir öpücük bıraktı. Devam edeceğini hissediyordum. Muzurca gülüşü bunu söylüyordu sanki. Fakat Calanthe Hala’nın sesiyle hevesi kursağında kalmıştı. Kıkırdayark yerimden kalktığımda Logan’da da “Sana gösteririm.” Dermiş gibi çarpıkça gülümsüyordu. 

Hızla örtüme uzandım ve başımı kapatarak dışarı çıktım. Calanthe Hala aldığı gebelik testini gülerek elime sıkıştırdı. 

“İlk bana söyleyeceksin.” 

“Tamam.” Dedim utanarak. Hiç vakit kaybetmeden lavoboya girdim. Aldığım sonuçla bir an için banyonun fayanslarına yaslanmak zorunda kaldım. Ellerim titriyordu. Testin gösterdiği olumlu cevaba baktım gözlerim dolu dolu. Artık yuvamız şenlenecek, hanemize bereket girecekti. Kur’an kokan bir evde, Kur’an okuyan bir adamın, Kur’an öğrenmek için can atacağı bir varisini taşıyordum karnımda.

Bir ayetin sıcaklığı sardı o an kalbimi. 
“Allah bize kâfidir. O ne güzel vekildir!” 

Titreyerek dışarı çıktım. Calanthe Hala hemen kapının eşiğindeydi. Yüzüme baktığında cevabı anlamıştı aslında. Çocuklar gibi sevinerek ellerini çırpıştırdı. “Çok şükür!”

“Logan,” dedim yanağımdan akan bir yaşa engel olamayarak. “O nerde?” Zira odanın kapısı açıktı. Çoktan çıkmış olmalıydı. 

“Mutfağa indi.” Başımla onayladıktan hemen sonra adımlarımı mutfağa yönelttim. Mutfak raflarında dizili olan bazı kitapları inceliyordu. Acaba bu sefer ne okuyacak diye kendi kendime sorarken, bakışları Kur’an’ı Kerim de asılı kalınca yüzümü güldürdü. Lakin onun o güzel sesinden bir şeyler dinlemeden önce müjdemi vermek istiyordum. 

“Logan.” Diye seslenmemle aldırmadı neredeyse. Daha deminki kıkırdamanın acısını çıkartıyordu, biliyordum. Dudaklarımı birbirine bastırarak derin bir nefes aldım. 

“Hamileyim.” Bakışları bir an için bir yerde sabitlendi. Kaşları itinayla çatılırken usulca bana döndü. Göz göze geldiğimizde şaşkınlığa bürünmüştü onunkisiler. “Buraya gel.” Diye buyurdu. Ağır adımlarla yanına yaklaştım. Gözlerimin içine bakarak yanağımı sevdi. “Ne dedin daha demin?”

“Hamileyim dedim.” Bir an için gözleri gururla parladı. Ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. Ansızın kolları bedenime dolandığında sıkıca bastırdı beni göğsüne. “Bu çok güzel bir haber.” Demesiyle ikimiz de aynı anda “Şükürler olsun!” Dedik ve gülmeye başladık. Kalp, kalbe karşıydı!

Fakat bu muhteşem anımız ansızın içe doğru savrulan bir taşın paramparça ettiği cam ile gölgelendi. Logan hızla beni buzdolabın yanına sakladı. 

“Sakın burdan çıkma. Size bir şey olmasını istemiyorum.” Dedi, sanki böyle bir şeyi bekliyormuş gibi. “Ne oluyor?” Diye endişeyle sorduğumda bunu geçiştirerek yanıtladı. “Bir şey yok. Burdan çıkma yeter.” Alnıma kondurduğu öpücükten sonra hızla mutfaktan ayrıldı ve salona koştu. Ancak bir bir çatlayan camların sesi kulakları delen cinstendi. 

Allah’ım, bu nasıl bir felaketti bize doğru koşan? Dışarıdan yükselen insanların sesleri hakaret ve nefret doluydu. Dilimi tekrar duânın ellerine bırakarak korkumu gidermeye çalıştım. 

Az sonra Logan hızla yanıma geldi ve bileğimden tutarak beni dışarı sürükledi. Telaşla bedenimizi dışarı atmamızla evi saran alevleri daha yenice fark etmiştim. Gözlerim kocaman olarak bakışlarımı Logan’a çevirdim. Öyle duygusuzdu ki gözleri, ne yapacağını merak eder olmuştum.

James’de Calanthe Hala’ya sarılmıştı. Calanthe Hala’nın yaşları sicim gibi akıyordu yanaklarından. Yüreğim dağlanmıştı o an. O, hayatı dolu dolu yaşayan kadının gözyaşları beni derinden sarsmıştı. 

Bize edilen hakaretlere aldırmıyordu Logan. Başını bana çevirdi. Gözlerimden akan yaşları görünce yüzüne can gelmişti. 

“Üzülme.” Dedim ona titreyen sesimle. “O halde ağlama.” Diye yanıtladı beni perişan olmuş sesiyle. “Buna dayanamıyorum.”

“Dinimiz yüzünden evsiz kaldık, barksız kaldık.” İsyan etmiyordum, ama sanki Logan bunun farkında değildi. 

“Hz. Muhammed gibi, Hz. Aişe gibi, ilk Müslümanlar gibi..,” deyince bir kez daha aşık oldum bu adama. Elini sımsıkı omuzuma koymuş, evin kül oluşunu izlemişti yüklü bir hüzünle.

Daha sonra yürümeye başladık. Nereye gittiğimizi bilmiyorduk bile. 
“Bizim eve gidelim.”

“Sizin ev mi?” Dedi Logan halasına bakarken. “Kabul ederler mi?”

“Allah’ın misafirlerini geri çevirecek değiller ya.” Demiştim gülümseyerek. Fakat hâlâ çok üzgündü hepsi de. “Gidelim.” Dedim kararlı bir sesle. Yol boyunca kimse konuşmamıştı. Logan’ın elimi sıkışından öfkesini yer yer öfkelendiğini anlayabiliyordum. Ancak konuşmuyordu. Tek kelime etmedi, ta ki eve varana kadar. 

Kapıyı annem açmıştı. Beni gördüğüne şaşırsada hemen başını dönüp babamı çağırdı. Babamın buraya gelişini tahta merdivenlerin gıcırdamasından işitebiliyordum. Korkuma engel olamıyordum, ama ailem için buna mecburdum. Fakat gelenin ağabeyim olmasına çok şaşırmıştım.

Ağabeyimin “Armina,” diye adımı zikretmesine neden bu kadar duygulanmıştım bilmiyordum. O an akan yaşlarıma engel olamamıştım. Özlem bu kadar baskın olmasaydı şüphesiz daha makul davranırdım. Gözlerim anneme kaydığında onunda ağladığını gördüm. 

“Evimiz yandı. Gidecek bir yerimiz yok.” Bir cevap alamamıştık uzun bir süre. Logan daha fazla dayanamayarak araya karıştı. “Karım hamile. Bu gece kalmamızı izin verin. Onu bu halde daha fazla yoramam.” Ağabeyimde annemde şaşırarak birbirine baktılar. Neye şaşırdıkları meçhuldü. Logan’ın arapça konuşmasına mı yoksa benim hamile olmama mı?

Az sonra yengem koşarak aşağıya indi. Ağabeyimin kulağına fısıldadıklarıyla ikiside kenara çekilip bizi buyur ettiler. Annem anında boynuma sarılmıştı. Kollarımı ona dolayarak kokusunu içine çektim ben de. 

“Kaç aylık?” Diye sordu yanaklarımdan öperken.

“Daha yeni.” Dememle babam aşağıya indi. Bana bakmıyordu bile. Çatık kaşlarla Logan’a doğru yürümeye başladı. Ona tokat atmasından korkuyordum. 

“Yemek yiyin.” Dedi, sanki dövecekmiş gibi konuşurken. “Önce namazlarımızı kılarım.” Logan’ın bu cevabıyla babamın yüz hatları gevşemişti. Hatta kesik kesik gülmeye bile başlamıştı. Daha sonra anladık ki, onların Müslüman olduklarını duymuş bile. 

Namazları kılmak için hazırlık yaptık. Ezanı Logan okumuştu, ama namazı babam kıldırmıştı. Yemek yerken sohbet sohbeti açtı. Babam, neden daha önce gelmediğimizi sorarak bizi azarlamıştı. Meğer bizi, yani beni affetmek için bir neden arıyorlarmış. Logan başını bana çevirdi. Gözlerinden ne demek istediğini anlamıştım. Evin yandığına üzülmüyordu artık. O şerden de muhteşem bir hayır doğmuştu neticede.

Bize verilen küçük odanın içindeki yatağa girdik beraber. Başımızı omuzuna yaslayarak bedenine gömüldüm iyice.

“Mutlu musun?” Vereceği cevabını öyle merak ediyordum ki. Benden razı olmayacak diye ödüm kopuyordu. Derin bir nefes aldıktan sonra cevap verdi.

“Cennet kadar berrak bir aşkım var, neden mutsuz olayım?”

“Sahiden mi?” Diye sordum tekrar etmesini dilerken. “Sahiden.”

Bu cevabıyla gönlümü fethetmişti. Hafif uzamış sakallarını yüzüme sürdüğü anda kıkırdamama engel olamamıştım. Çok huylanıyordum. Fakat onunda huylandığını biliyordum. Elimle koltuğunun altına dürtünce homurdanarak bana sarıldı. “İyi olmuş, canıma deysin!”

“Sen varya sen,” diye fısıldadı kulağıma. “Fırtınayla gelen ve kalbimi tufana boğan kadınsın. Benim hatunum, meleğim ve ahiretliğimsin.”

Gözlerim dolmuştu yine. Bu güzel dilekleri karşısında denilecek tek bir söz vardı. “İnşallah!” İnşallah dedim kalbimin en derinliklerinden gelen bir istekle. 

“Bana hiç seni seviyorum.” Demedin diye sataştım yapmacık bir hüzünle. Bu gece uyumaya niyetim yoktu. 

“Mümin kadınları kocalarının onları sevdiklerini bilmiyorlar mı?” Diye yanıtladı beni bilmişçe. Onunda uyumaya niyetş yoktu anlaşılan. Hiç de alttan almaya niyetli değildi. 

“Bilmek başka, söylemek başka.” 

“Armina?” Geçiştirecekti beni. Çok haindi, çok.

“Hm?”

“Üç kere ‘boş ol’ demem Allah katında boşandığımızı kanıtlıyorsa eğer..,” diye söze başlayınca aniden geri çekildim ve ciddi bir ifadeyle yüzüne baktım. Beni neyle tehdit ediyordu böyle? O an yutkunmama engel olamayarak ondan biraz daha uzaklaştım.

“Benden kaçmadan evvel sözümü bitirmeme izin ver.” Gözlerim ne ara dolmuş, ne ara taşmışlardı bilmiyordum bile. “Armina...?” Diye perişanca söyledi ismimi. Oldukça şaşkındı. “Meleğim, güzel hatunum...,” dedi burnumu öperken. “Üç kere seni seviyorum demek, Allah katında seni seviyorum anlamına mı geliyor diye soracaktım.” Islak gözbebeklerimi onun mavilerine değdirdim. “Keşke direkt söyleseydim.” Dedi gözlerime bakarken. Ağlamamın ona acı verdiğini görebiliyordum. 

“Bir daha senden romantik olmanı istemeyeceğim!” Bunu öyle bir ciddiyetlikle söylemiştim ki, Logan küçük çaplı kahkahasına engel olamamıştı. 

“Sorunun cevabı sanırım evet.” Dedim daha sonra muzurca gülümseyerek. Bir kere de ağzından, duymayınca deli gibi hasret kaldığım o sesinden duymak istiyordum kalbimi coşturan o kelimeleri. 

“Öyleyse seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum.” Dedi boğuk ve alçak bir sesle. Gözleri her ‘seviyorum’ deyişinde aşkla titremişti sanki.

“Allah için.” Dedim.

“Allah için.” Diyerek sevgiyle tekrar etti.

********** SON *************

Kısa, ama damakta tat bırakan, şeker gibi bir hikaye oldu bence. Ben bu çiftimi de çok sevdim. İmanın gücüne baksanıza, Logan gibi bir kütüğü sevgi yumağına çevirdi  Finali daha farklı düşünenler var mıydı acaba?

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 05, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kalbim Araf'ta - [BİTTİ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin