Sonu görünmeyen denize bakan bir bankta oturmuş düşünüyorum. Bir aydır sürekli böyleyim.
Hep... düşünüyorum. Sonsuz mavi düşüncelerime karışıyor. Dalga sesi bir şarkı gibi doluyor kulağıma. Kuşların cıvıltıları eşlik ediyor dalga seslerine ve etraftaki bir kaç çocuğun kahkahasiyla tamamlanıyor müzik. Bu düşünmeme yardımcı oluyor. Beni dinlendirip rahatlatıyor. Hava yavaş yavaş kararmaya başlayınca bende ayağa kalkıyorum. Denizin kokusunu son kez içime çekiyorum ve yürümeye başlıyorum. Yürürken kulaklığımı takıyorum. Açtığım şarkıya eşlik ederek evime yürüyorum. Evimin beyaz kapısını görünce cebimden anahtarımı çıkarıyorum ve kapıyı açıyorum.Beyaz, mor ve mavi renklerinin muhteşem uyumuyla tasarlanmış salona giriyorum. Kendimi kanepeye bırakıyorum. Biraz böyle durduktan sonra odama girip üzerimi değiştiriyorum. Yemek yiyorum ve odama girip yatağıma yatiyorum.
Hayat bir insan için ancak bu kadar anlamsız ve önemsiz olabiliyor herhalde diyorum.
Ve...ve ben hâlâ yaşıyorum. Bir umuda sıkıca tututanarak yaşıyorum. Çünkü eminim...
Birgün herşey düzelecek...
Ben mutlu olacağım... böyle diyorum. Belki de sadece kendimi kandırıyorum. Zaten dünya bir yalandan ibaret değil miydi?Bir anda çığlık atarak uyandım. Yine o kabus.
Yerde bir kadın. Başından kan akıyor. O ise bana bakıp " Dora kaç!!! " diye bağırıyor. Başımda hissettiğim bir ağrıyla yere düşüyorum.
Sonra anlıyorum ki bu geçmişimden kalan tek anı. Çalmışlardı. Geçmişimi çalmışlardı. Ben bir aydır boş bir kafayla geziyorum.
Bir ay öncesi
Sabah başımı tutarak uyandım. Çok fazla ağrıyordu. Sonra başımda bir sargı olduğunu fark ediyorum. Bu sefer yatakta oturup etrafa bakıyorum. Bu oda...bu oda kimin odası? Ben nerdeyim? Hiçbir şey hatırlamıyorum. Ben buraya nasıl geldim ki? Sonra içeriye biri giriyor. Elindeki röntgen kağıdına bakınca doktor olduğunu anlıyorum. Sonra dudaklarimi yalayıp konuşuyorum.
"Siz kimsiniz ve burası neresi? Ben neden buraya getirildim? " diye soruları art arda siralayinca doktorun yüzünde hafif bir tebessüm oluştu. Gelip yatağın ucuna oturdu ve konuşmaya başladı.
"Lütfen sakin olun." diye konuştu bozuk türkçesiyle. Sonra devam etti.
"Ben sizin doktorunuzum. Yani aile doktorunuzdum. Iki yıl önce buraya geldiniz. Ama bir hafta önce bir kaza sonucu bütün ailenizi kaybettik. Siz ise başınıza aldığınız darbe ile kurtuldunuz. Ve tahmin ettiğimiz gibi darbe sonucunda hafizanizi kaybettiniz. Ama onun dışında bir sorun yok." dedi.
Bu ne demekti. Ben bir kaza sonucunda hem bütün ailemi hem de bütün geçmişimi kayıp mi etmiştim. Bu... bu nasıl olurdu. Hiç bir inandırıcılığı yoktu. Bunlar gercek mi şimdi? Ben bunlar karşısında donup kalınca doktor hemen beni sarstı ve kendime geldim.
"Bunlar nasıl oldu? Nasıl kaza geçirdik? Hiç kimse mi kurtulmadı? " diye yine soruları siraladim. Doktorun bakışları... içime dokundu. Bir duyguyu hatırladım o anda. Çaresizliği.
Doktor bana acıyarak bakmaya devam etti."Cevap ver bana doktor! Cevap! Ne zaman gelecek hafızam? Ne zaman?" diye bağırırken doktorun yakalarıni tutmuştum. Buna karşılık doktor da beni omuzlarimdan tuttu ve itip "Lutfen sakin olun Dora Hanım." diye konuştu.
Nasıl sakin olabilirim ki? Kaç kişi elinden hem ailesi hem de geçmişi alınmışken sakin kalabilir ki? Bu doktor ise bana sakin ol diyor. Elime düşen damla ile ağladığımı fark ettim.
Yazardan
Kız ağlıyordu. Bir anda hem ailesi hem geçmişi gitmişti kızın. Şimdi ne yapacaktı kız. Gözlerini kapattiginda aklına gelip onu gülümsetecek anıları da yoktu ki. Ama pes etmeyecekti. Bulacaktı geçmişini. Hem doktor kiza daha cevap vermemişti. Belki yakında gelirdi hafızası. O zaman hatırlardı ailesini elinden alan o lanet kazayi. O zaman hatirlardi onu hayata bağlayacak mutlu anları. Kız daha çok artan gözyaşlarını elinin tersiyle sildi. Derin bir nefes aldı ve doktora döndü.
"Cevap vermediniz. Hafızam ne zaman gelir? " diye sordu doktora.
Doktor yine acıyarak baktı kıza. Kız yine anladı ne kadar çaresiz olduğunu. Bu sefer doktor derin bir nefes aldı.
"Malesef bunun için birşey söyleyemeyeceğim." dedi. Kız yeniden akmaya başlayan göz yaşlarını umursamadi. Bu ne demekti. Bir daha hafızası gelmeyebilir miydi? Peki o zaman ne olacaktı? Kız kendine güveniyordu. Geçmişini bulacaktı. Her ne pahasına olursa olsun. Zaten onun için değerli olan hiçbir şey kalmadığını doktor söylememişmiydi? Ama yinede şansını denemek için doktora umutla baktı.
"Ama hafızam geri gelebilir de değil mi?"
DORA...
Umutla doktora bakıp "hafızam geri gelebilir de değil mi?" diye sordum. Allahım ne olursun evet desin diye dua ettim içimden. Ama doktorun sessizliği umudumu yok ediyordu. Niye susuyordu ki bu doktor. O da söyleyeceklerini mi unuttu acaba? Diye düşündüm.
Doktor " Aslında çok küçük bir ihtimal hepsi olmasada parça parça anılarınızı hatırlama ihtimaliniz var." diye sessizlik yeminini bozdu. Ve yine devam etti.
"Benim şimdi gitmem gerekiyor. (Masanın üzerindeki kağıdı gösterdi) burada hastanenin adresi ve randevu tarihlerimiz yazılı. Bu tarihlerde lütfen hastaneye gelin. Bu şekilde daha fazla gelişme kaydedebiliriz." deyip evden çıktı.
Şimdi ne yapacaktım ki ben. Kimsesizim artık. Geçmişim bile yoktu ki benim. Neye tutunup da yaşayacağım ben. Diye diye deli gibi ağladım ve başımdaki hafif ağrı ile uykuya biraktim kendimi...