Büyük salonda, bir sessizlik hakimdi. Herkes birbirinin gözüne bakıyor, fakat ağızlarını açıp bir kelime dahi etmeye cesaret edemiyorlardı. Burada toplanma nedenlerini herkes tahmin ediyordu; fakat bunlar asılsız tahminlerdi. Neden burada olduklarını bilmiyorlardı.
Büyük kapı açıldı, Bay Bakan içeriye girdi. Yalnızca, planı tüm ayrıntılarıyla ve bütün gerçekliğiyle bilen kişiler odada bulunuyordu. Büyük masada oturan ve azınlıkta kalan kişilere kısa bir göz gezdirip, kendi yerine oturdu Bakan.
Herkesin aklından başka bir düşünce geçiyordu. Plan işlerliğe oyulmuş muydu? Yada Voldemort'un emrinde olanlar, Harry Potter ve birliğinin tüm titizlikleriyle hazırladıkları planda bir eksik mi görmüşlerdi?
Hâlâ gergin olsa bile, en azından bir gıdım rahatlamış olan Bakan gülümsedi. "Plan, işe yaradı. Bize, daha doğrusu kurmuş olduğumuz sahte topluluğa güveniyorlar."
Harry, gergindi. Bir yıldır saklanıyordu Voldemort'tan. Şimdi ise titizlikle üzerinde durdukları planı uygulama zamanları gelmişti. Gergindi, çünkü plan için gerekli kişi onun için ölebilirdi. Bir yıl öncesinden bu zamana kadar gelmiş oldukları yolu düşündü.
Voldemort en güçlü şekilde geri dönmüştü. Harry ile bir savaşa girişmişlerdi ve Harry şans eseri bu savaştan sağ çıkmıştı. Fakat bu; Voldemort'la bir dahaki sefere karşılaştığında ölmeyeceği anlamına gelmiyordu.
Voldemort ve ona adeta tapan herkes... Bir daha gelme sözünü vererek yok olmuşlardı. Harry ve arkasındaki birkaç Hogwarts öğrencisi kalmıştı. Bir de Harry'e doğru koşmakta olan arkadaşları...
Hermione, kollarını Harry'nin beline doladı. Bunun bir son olmadığını, Voldemort'un Harry için geri geleceğini bilse bile; arkadaşı bugün ölmemişti. En azından bugün, arkadaşını ölü olarak görmeyecekti. Mutluluk gözyaşlarını saldı. Ellerini Harry'nin saçlarına geçirdi ve çocuğa daha sıkı sarıldı. Harry'nin kalp atışlarını hissedebiliyordu. Harry'nin yaşadığını belli eden bu ufak kalp atışları, Hermione'yi hiç beklemediği kadar sevindirdi.
Duyguları yerine daha çok mantığı ile hareket eden Ron, iki arkadaşına doğru ilerledi. Hermione'yi omzundan tutarak geri çekti ve kızın başını kendi göğsüne bastırdı. Yerde oturmakta olan Harry'i eli yardımıyla kaldırdı. Göğsünde, kendisine sarılmış ağlayan sevgilisi varken, diğer eliyle de Harry'e sarıldı.
Üçlü, Voldemort'la olan savaşın sonunda yine de canlı bir şekilde birbirlerine sarılabiliyorlardı.
"Daha savaş bitmedi." dedi Harry. Geri çekildi. Ron ve Hermione'yi inceledi. Ardından arkasını dönerek Hogwarts'a, ve Hogwarts'ın önünde bulunan öğrencilere baktı. Burnunun sızladığını hissetti. Fred, Remus, Tonks... Onun yüzünden ölmüşlerdi.
Ölmeyi hak etmeyen insanlar, Harry uğruna ölüyorlardı...
Kalabalığın ortasından renkli kıyafetlerini giymiş Luna çıktı. Gözlerindeki o her zamanki ışıltı yoktu. Korkmuştu anlaşılan kız. Yine de, ufak bir tebessümle ilerliyordu Harry'e doğru. Gözlerindeki boşluk, dudaklarındaki tebessümle kapatılmazdı. Yine de, sahte de olsa tebessüm etmesi, Harry'e iyi gelmişti.
Hemen Luna'nın arkasından, Neville de geldi Harry'nin yanına. Luna gülümsedi. Küçük de olsa, bir ışıltıyla bakıyordu Harry'e. "Pes etme zamanı değil, Harry Potter. Saklanma zamanı."
"Saklanma zamanı mı?" dedi Neville. Saklanma değil, savaşma zamanıydı. Neden bahsediyordu bu kız? Saklanarak hangi savaş çözülmüştü? Ayrıca, Voldemort'tan saklanmak mümkün müydü?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Secret Duty
AdventureSon bir yılda babasını görmemiş, ailesinin yokluğunda sıkı sıkı bağlandığı arkadaşları ile yaşamıştı. Savaşın kazanılması için, saklanmaları gerekiyordu. Alışık oldukları dışında başka yüzler görmedikleri bir yılın ardından, dışarı çıkabilmişti Luna...