Gördüğü güzel bir rüyadan, gerçek bir kabusa açmak demekti uyanmak.
Bu yüzden uyanmak istemedi Luna. Dün, normal zamanda cesaret edemeyeceği bir şey yapmıştı kız. Tüm deli cesaretini toplayarak, Draco Malfoy'un odasına gelmiş ve onun yanında uyumuştu. Dahası: onu öpmüştü. Ona olan sevgisini hem Draco'ya, hem de kendisine itiraf etmişti. Neyse ki Draco bu kısımları bilmiyordu...
Ama sonuçta Luna'nın yanında uyuduğunu görmüş olmalıydı. Uyandığında, kendisini Alex sanan Draco'ya ne gibi bir açıklama yapacaktı? Ben aslında bir kızım ve sizi seviyorum dese şaşırırdı Draco. Belki biraz da sinirlenirdi... Ama Luna Bakanlıkan geldiğini ve aslında Luna Lovegood olduğunu söyleseydi; Draco öfkeden kudururdu.
Bununla yüzleşmeye hazır olmadığı için kalkmak istemiyordu Luna.
Ama istememek her şeyin çözümü değildi. Tüm gün burada yatamazdı. Kalkması ve Draco ile son günlerini iyi değerlendirmeliydi. Belki kendisi olarak onu sevdiğini söyleyemezdi, ama Alex olarak Draco'yu sevdiğini söyleyebilirdi...
Gözlerini araladı yavaşça. Kafasını yavaşça yan tarafa çevirerek, Draco'nun yanında olup olmadığını kontrol etti. Tahmin ettiği gibi, erkenden kalkmıştı çocuk. Yatakta değildi.
Rahat yatakta doğruldu ve oturur pozisyona geldi Luna. Kısaca odayı taradı. Pek zor değildi Draco'yu bulması. Ürküten ve vampirleri anımsatan beyaz teni ile sapsarı olan saçları hemen dikkat çekiyordu zaten. Genç çocuk, son birkaç gündür olduğu gibi, odasındaki büyük camın önünde oturuyordu. Luna'nın bu zamana kadar hiç görmediği kadar düşünceli görünüyordu. Kim bilir, ne geçiyordu o karışık kafasından...
Yataktan sarkıttı ayaklarını. İsteksiz bir şekilde indi yataktan kız. Draco'nun yanına gitti ve karşısına oturdu. Küçük, samimi bir gülümseme ile çocuğa baktı. "Günaydın." dedi her şey çok normalmiş gibi.
Bakışlarını kızdan yana çevirdi Draco. "Gece niye yanıma geldin Alex?"
Bir günaydın bile yok mu, diye geçirdi içinden Luna. Dışından ise bir tepki vermedi. Küçük gülümsemesini bozmadan, yanıtladı çocuğun sorusunu.
"Size ya karşılık vermemi ya da geri çekilmemi istemiştiniz." Omuz silkti. "Benim karşılık verme şeklim bu."
Alex gibi davranmıyordu. Kendisi gibi davranıyordu. Draco'nun yanında genelde olduğu gibi...
Luna gibi küçük bir gülümseme sundu Draco. Ama Luna'nın ki gibi samimi değildi bu gülümseme. Alayla bezenmiş, umutsuzluk içeren ve üzerinde on üç yaş üstü damgası konması gereken bir gülümsemeydi bu. Sanki intihar etmeden önce birisinin son gülümsemesi gibiydi. Kaşlarını çattı Luna. Yine neler düşünüyordu Draco?
"Gideceksin, değil mi?"
"Bu da nereden çıktı?"
"Gideceğin için bana böyle davranıyorsun."
Ve Luna, Draco'ya ikinci büyük yalanını söyledi.
"Bir yere gittiğim yok."
Draco'dan beklemediği, ani bir bağırış yankılandı odada.
"Bana yalan söyleme!"
Diğerinin aksine, daha sakin bir şekilde konuştu Draco. "Bana bir daha yalan söyleme."
"Size hiç yalan söylemedim." dedi Luna ne yapacağını şaşırarak. Anlamış olamazdı, değil mi? Anlamamalıydı.
"Kim olduğunu söyle. Senin ağzından duymak istiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Secret Duty
AdventureSon bir yılda babasını görmemiş, ailesinin yokluğunda sıkı sıkı bağlandığı arkadaşları ile yaşamıştı. Savaşın kazanılması için, saklanmaları gerekiyordu. Alışık oldukları dışında başka yüzler görmedikleri bir yılın ardından, dışarı çıkabilmişti Luna...