1.Bölüm

210 14 0
                                    

7 yıl önce -anne ve babamı kaybettikten sonra- bu evden gitmiştim ve tek akrabam olan John amcanın yanına yerleşmiştim.Ama bakın yine burdayım.John amcayla beraber... Buraya gelmemizin birinci nedeni ev sahibinin biz evden kovması -tabi ev sahibine göre tek neden kirayı geciktirmemizmiş. Buna kim inanır? John amcadan nefret ediyor- İkinci neden ise burayı gerçekten özledim. Anne ve babamı bir trafik kazasında kaybettim.O kazadan sadece ben sağ çıkmıştım.Bu göründüğünden can sıkıcı... Bu eve kazadan sonra adımımı atmadım.Şehirden biraz-yarım saaatlik yol- uzak bir yerde.Bizim evin dışında bir kaç ev daha var etrafta ve gerisi ormanı kapsıyor. 

Özlediğim kokuyu ciğerlerime çektim. John amca yan evi inceliyordu.(yan ev giriş bölümündeki ev..) "Ne oldu?"Bakışlarını takip edi neyi incelediğini kestirmeye çalıştım. "O ev boş mu?" dedi bakışlarını ayırmadan. Aslında kazadan önce birileri oturuyordu.Ama şimdi boş olduğu her halinden belli.Boyoları dökülmüş ve pencereleri bizim pencerelerden bile daha çok yıpranmıştı. "Sanırım" dedim.Bavulu elime alıp evimizin kapısına yöneldim.Uzun zamandır kullanmadığım anahtarı kilide yerleştirdim.

Derin bir nefes alarak kappıyı açtım.Aslında kapının gıcırdamasını bekliyordum ama eskisi gibi oldukça sağlam gözüküyordu. Arkamı döndüğümde John amcanın gözü hala yan evdeydi.Yaşlandıkça insanın meraklılığı arttığı kesin. "John amca..."Gözlerini kırpıştırıp bana döndü. "Efendim Mary" "Hadi,içeri gel." Arabanın bagajını kapatıp kendi valizini aldı.Salona doğru ilerlerken göz ucuyla arkamdan gelip gelmediğini kontrol ediyordum.Neyse ki merakı geçmişti.Şimdilik. Pazartesi günü-yaz tatili sona erip- okulların başlaması fikri canımı sıkarken birde evi nasıl eski haline getirebilirim diye düşünüyordum. 

Toparlamam gereken ve yerleştirmem gereken çok birşey yokru.Çünkü evde herşey yerli yerindeydi-Hiç bir şeye dokunulmamaış- Çatallar,kaşıklar bile. Ama heryerin temizlenmesi gerekiyor.Bu hiç bana göre değil... Salonda koltukların üstündeki beyaz örtüleri kaldırınca anılar beynimde karıncalanmaya neden oldu.kafamı iki yana sallayıp kurtulmaya çalıştım. John amcaya elimle oturmasını işaret ettim. "Ben valizleri çıkarayım."dedim yarım ağız gülümseyerek. Başını sallayıp geçiştirdi. 

Üst kata çıkıp John amcanın valizini eskiden geldiğinde kaldığı odaya bıraktım.Kendi odamın önüne gelince durdum.Birkaç saniye bekleyip kapıyı açtım.Herşey eskiden nasılsa öyleydi. Babamdan yaşıma göre büyük bir yatak istemiştim.Rahatıma düşkün biriyim... Yatağımın üstünde duran beyaz çarşafı açtığımda -onu bile almaya gelemediğim- yatağımın üstündeki ayıcığım bana gülümsüyordu.Derin bir nefes alıp valizi yere bıraktım. Odadan çıkıp merdivenlere yönelirken göz ucuyla anne ve babamın odasına baktım.Sanırım o odaya girmeye cesaretim yoktu.


---Neredeyse bütün haftasonunu-Molly ve Harry nin yardımıyla-evi temizleyerek geçirmiştim.Yarın pazatrtesiydi ve bu yeni bir okul yılı demek. Hava kararmaya başlamıştı.Odamdaki pencereden yaprakları sararmış ağaçları izliyordum.Ki yaprakları sararmış olsada hala yeşil kalmakta direnen yapraklar vardı.Ağaçları izlerken yan evin önüne bir araba park edildi.Benim yaşlarımda-veya enfazla bende 1-2 yaş büyük-biri evin içinden çıkıp arabaya yaklaştı.O evin boş olması gerekirdi... 

O harabede kim yaşar ki! Gerçi bizim evle yan evin yapısı birbirlerine çok benziyordu ama bizim ev onun yanında saray kalır.Odamı inceledim,duvarlardaki boyalar fazla yıpranmamıştı.Bu yüzden bütün evi boyama gibi bir zahmete girmemeiştim.Ev ile tek sorunum sıcak suyun olmamasıydı.Tamam! Yarı saray olsun... Evin önündeki araba hızla toprak yola çıktı.Arabanın içindekiyle konuşan çocuk hala kapının önündeydi.Evin giriş kapısındaki merdivenlerde oturup kollarını dizine dayadı. 

Bu meraklanma dürtüsü John amcaya yaşlı dediğim için bela gibi bana mı sarmıştı bilmiyorum ama ayaklarıma engel olamadım ve odamdan çıkıp merdivenleri hızla inmeye başladım. Üstümdeki eşofmanlar işe yarayacaktı.John amcaya yürüyüşe çıktığımı söyledikten sonra kapıdan çıktım.John amacanın hiçbirşey umrunda olmadığı gibi -yan ev dışında-kafasını sallayıp geçiştirmişti. 

Dikkat çekmek için kapıyı sert kapatmıştım ama başını kaldırmamıştı bile.O sırada telefonumun çalması işe yaramıştı,göz ucuyla bana bakıp gözlerini kıstı.Kulakları telefonun müziğine duyarlı olmalı. Kapının telefondan çok ses çıkarığı bariz... Telefonumu kulağıma götürürken evden birkaç adım uzaklaşıp durdum. "Sıcak bir duş harika geldi.Sana söz vermiş olmasaydım,bunların hiç birini yapmazdım.Hele bana yerleri sildirdiğin aklıma gelince..."Arayan Molly' di.Ki bunu cıyaklamasından 1 km öteden bile anlayabilirim. "O sıcak duşa senden çok benim ihtiyacım var.Bütün işi ben ve Harry yaptık.Sen sadece koltukların hangisi rahat diye kontrol ediyordun."dedim hafif bir kıkırdamayla. 

Harry evdeki bütün eşyaları tamir etmişti-sıcak su hariç- ve bahçeyi toparlamıştı.Kasları bazen işe yarıyor. Tartışmaya devam etmek yerine konunun yönünü değiştirmişti. "Sıcak suyu Harry akşam gelip halledeceğini söyledi. Kırık parçanın aynısını bulmuş.Doğrusu şaşırdım sizin ev tarih öncesinden kalma sanıyordum." "İşe bu iyi haber.Şimdi kapatmalıyım.Biraz yürüyüş yapıcam ve bu tarih öncesi mekanda telefon sandığından az çekiyor."dedim .

Tekrar yan evin kapısının önüne baktım.Ama orda değildi.Teşekkürler Molly. " Tamam,yarın görüşürüz.OKULDA!"dedi.Son kelimeyi bastırarak söylemişti.Telefonu kapatıp etrafa bakındım.Nereye kaybolmuştu bu? "Merhaba" Sıçrıyarak arkamı döndüm.Küçük çığlığımı komik bulmuş olmalı ki dudakları yukarı doğru kıvrıldı.Kapının önünde otururken daha zararsız gibiydi.

Şimdi ise donuk bakışlarıyla-Bl köpüğü rengi gözleriyle-beni inceliyordu. Birşey demem gerektiğini fark edip aynı şekilde "Merhaba" dedim. "Yürüyüşe çıkmak bu saatte biraz korkusuzca değil mi?"dedi dudakları biraz daha yukarı kyarken. Tamam hava kararıyor olabilrdi ama zaten amacım yürüyüş yapmak değil,merakımı -belamı- gidermekti. 

"Telefonla konuşan birini dinlememelisin."dedim.Gözlerim onun yüzünde geziniyordu.Bir ara dudaklarını incelemeyi düşündüm,başımı sallayıp bu düşünceyi atmayı denedim.Gözleri birşeyler fısıldarmış gibi kafamı karıştırıyordu. 

"Seni dinlemedim.Bu esofman ve spor ayakkabıyla başka ne yapabilirsin ki?" Aklıma gelen ilk şeyi söyledim "Koşu" Ah,evet çok akıllıca! Bazen kendimi yumruklamak istiyorum Gülümsemesi sırıtışa dönüştü. "Bu saatte ormana gitmesen iyi olur.Bilirsin ,bazı hayvanlar karanlığı sever."dedi ormana bir göz atarak. Beni korkak görmesini istemiyordum.-kim ister ki- "Tavsiyen için teşekkürler..." Adını söylemek istediğimde bilmediğimi yeni fark etmiştim.

Oda adını lutfetmeye pek hevesli gözükmüyordu. "Sen Mary'sin değil mi? Mary Chance" Adımı bildiğini göstererek 1-0 öne geçmiş ve kısa sürede olsa ağzımın açık kalmasını sağlamıştı. "Nerden biliyorsun?"dedim tek kaşımı kaldırarak. "Dün bahçede Bay Dwight la biraz sohpet ettik." "John amcayla mı?"dedim yüzüne bakarak.Şimdi tam bir aptal gibi gözüküyordum işte... "Sen nasıl diyorsan" dedi sırıtarak. "Burda tek tanınmayan sensin "dedim. 

Sanırım bir yerlerden toparlamaya çalışıyordum. Sanki adını bilmiyormuş gibi duraksadı. "Ben Justin,Justin Bieber" En azından elini uzatmasını bekliyordum.El sıkışmasak bile havalı bir çakışma biliyorum. Gözlerini üzerimden çekip etrafa bakındı. "Gitmem gerek,ormanda iyi eğlenceler."dedi ve muzipçe güleek eve doğru ilerledi.Göz ucuylada gidip gitmeyeceğimi kontrol ediyordu. Ormanı avucumun içi gibi biliyordum.Korkacağımı veya kaybolacağımı sanıyorsa yanılıyordu.Belki biraz korku... Daha fazla beklemeyip ormana doğru yürüdüm.Bu sefer göz ucuyla ben ona baktım. 

Gözleri yine donuklaşmıştı ve ağzı açılmasada şaşırmış görünüyordu. Onu şaşırtmak bir başarımı yoksa şuan ki duruma göre bir ahmaklık mı bilmiyorum ama ben birinci seçeneği kullanıcam. Görmediğini bilsemde muzipçe gülümsedim. 

The KeyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin