3-) Hedef : Sarı Bölge

16 1 0
                                    



Konuşamıyor değil, konuşmak istemiyorduk. Bu halimiz onların gözünde lanetli olduğumuz gösteriyordu. Onlar tanrı, biz ise köleleri. Halbuki bizim gözümüzde onlar iğrenç yaratıklardan başka bir şey değillerdi. Sırf meval bölgesine atılmamak için susuyordu çoğumuz. İsyana hazır bir toplumduk. Lider arıyordu bu toplum. Fakat yakında bulacakları liderlerinin kendi bölgelerinden biri olacağını asla tahmin edemezlerdi.

13 Haziran, 06.30
Meval Bölgesi,
Deny....

Saklanmak için bulduğum küçük barakanın içine girdim. Koşarken yorulmuştum. O kadar hastalıklı insan vardı ki sağlıklı olmak bir mucizeydi burada. Yerde bulduğum küflü ekmekten bir ısırık aldım. Ekmek bulmak harika bir şeydi burada. Bu yüzden nasıl olduğu önemli olmadan, hayatta kalmak için bulduğumuz her şeyi yiyorduk. Ekmeğimi bitirip soluklandım. Biraz. Jeremy, diğer tarafta beni bekliyordu. Ortalığı kolaçan etmek için çıkmıştım. Fakat hastalıklılar peşime takılınca bu barakaya girmiştim.

Çatıdan gelen gürültü ile yerimden sıçradım. Elimden bırakmadığım ucu sivri odun parçasını havaya kaldırıp ayağa kalktım. Sert ayak sesleri arkamdan geliyordu. İşte şimdi işim bitmişti...

13 Haziran, 08.30
Güneş
Nevale...

Bu işi yapmak istememin tek nedeni birilerini iyileştirmeyi sevmemdi. Yoksa hastalıklı insanlara dokunmaktan zevk almıyordum. Onlara acıyordum. Her ne kadar iyileştikten sonra gidecek oldukları yer sarı bölge olsada geri kalan yaşamlarında biraz olsun sağlıklı oluyorlardı.

Her gün saat 8de gelip getirilen mevalleri tedavi ediyorduk. 2 gün kalmıştı. İyileşen 40 oyuncuyu alıp yerine başka 40 meval getireceklerdi. Her ay askerler ile birlikte bende gidiyordum. Meval bölgesi bile ikiye ayrılmıştı. Hastalıklılar ve sağlamlar. Yaşam şartları mı demeliyim, yoksa güneşin onları ölüme terketmesi mi demeliydim bilemiyorum ama bir virüs bulaşmıştı. Virüsü kapanlara hastalıklı diyorduk. Sağlamlar ise hayatta kalmaya çalışanlardı.

Kahvemi bitirip kağıt kutuyu çöp öğütücüye attım. Sarı kafalı asker yaralanmış biriyi getirdiğinde kaşlarımı çattım. Rolly, hemen koşup askere soran gözlerle baktı. Kolundan yara almış kişiye baktığımda üzerindeki asker kıyafeti kana bulanmıştı.
"Sarı bölgeden bir oyuncu kolundan yaraladı. Bıçakla. Ama yara aldığından beri kanaması hiç durmadı bir terslik var. Tampon yaptık ama hala durmadı. Lanet olsun! Lanet! Söylesene Emre neden oraya tek başına girdin ki!!!" Telaşlı ve sinirli bir şekilde bağırdı sarı kafa. Kolunun bulunduğu bölgedeki kıyafetini yırtıp attım. Keskin bir cisim yarasıydı ama etrafında yeşil kabarcıklar oluşmuştu. Bu başka bir şeydi. Kanamayı durdurmak için Rolly nin hazırladığı sıvıyı yaranın üzerine döküp 2 dakika bekledim. Kanama durmuştu fakat yara iyileşmemişti. Yeşil kabarcıklar mora dönmeye başlamıştı. Yaraya öylece baktım birkaç dakika. "Lanet olsun neden bir şey yapmıyorsun ha?" Diye bağıran sarı kafaya dönüp kaşlarımı çatarak baktım birkaç saniye. Bakışlarımı yaraya çevirdiğimde yara bölgesinin tamamen mor olduğunu gördüm. Yarayı dikmek için malzemeyi alıp dikmeye başladım. Kafamı yaradan kaldırmadan "Bunu yapan oyuncuyu sarı bölgeden çıkarın ve kırmıza karinada bekletin. Ve dikkat edin başka kimseyi yaralamasın." Dedim. 

Askerin durumunu düzelttikten sonra terasa çıkıp dışarıya baktım. Sarı bölgede böyle bir şey olmasını beklemiyordum. Birkaç hamle yapıyorduk ama sadece araştırmaydı.  Ama bunlar bizimde beklemediğimiz şeylerdi. Kapının açılma sesiyle adım seslerini duydum. Biri geliyordu. Ama dönüp bakmadım. Büyük ihtimalle Rolly di. Gelen kişi birkaç adım attıktan sonra konuşmaya başladığında gelenin Rolly olmadığını anladım. 
"Emre'ye ne olduğunu açıklayacak mısın artık?" Diye sordu. Sarı kafaya omzumun üstünden baktığımda gerçekten merak ettiğini anladım. "Onu kesen bıçakta bir mikrop, bir virüs veya bakteri olmalı. Yaranın iyileşmesini geciktiren. O an müdahale edilmezse kanın pıhtılaşmasını önleyen bir şey olmalı. Ama zamanında getirmişsiniz ki müdahale edebildik." Diyerek arkamı döndüm. Birkaç adım atıp yanından geçmek üzereyken kolumu tutarak beni durdurdu. "Bunun hakkında bir şey biliyor ve söylemiyorsan sonucu kötü olur. Lanetli." Dediği anda tüm hücrelerime yüklenen öfkeyi hissettim. Şimdi olmazdı. Burada bunu yapamazdım. Zaten nedensiz ölüm sayısı artmaya başlarken yapamazdım. Sakin ol. İyiyim evet. "Bir şey bilseydim buna müdahale ederdim. Ben bir doktorum." Deyip odaya geri girdim.

GÜNEŞ ---(ASKIYA ALINDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin