Parmaklarımın ucuna kadar soğuğu giydiğim, pembe duvarlarını gözlerimdeki perdeden kara bulutlar gibi gördüğüm odamda dışıma akıtamadığım damlalar içime içime akıyordu.
Yine yaşadığım ilişki bana merhem değil zehir olmuştu işte.
Ne özel hissedebiliyordum ne de özel hissetmem isteniyordu.O kadar nadir ben vardım ki gündeminde,resmen ucundan koklatıyordu kendini.Tadımlık bile olamıyordu bende.
Gözlerimin perdesini kaldırmış, bir mucize bekliyordum bacaklarım bağdaş, krem rengi sandalyemde.Önümdeki bilgisayar kasasının havalandırması mendil ambalajının yapışkan ucunu titreştirirken burayı odak noktası edinmişti gözlerim.Arada bir naneli şekerimin ferahlattığı boğazımı tazeliyor sonra bir mendil ambalajının küçük yapışkan notuna bir de bilgisayarın ekranına bakıyordum.Zamanın durduğunu düşünüp zamanı yeniden harekete geçirmek için ağzıma 2 tane daha naneli şeker attım,düşüncelere daldım.
Masadaki telefonumdan 'biz aşkı meleklerden çaldık' çalıyorken aklıma 2. Haftamızda aldığı melek biblosu geldi.Bana 'meleğim,cennetim' diye hitap eden birinden şaşırılmaması gereken bir hediyelikti aslında.Ama insan durgun kalamıyordu işte,alışık değildi öyle özel hissettiren şeylere.Onu ders çalışma masamın orta bölümüne koymuştum ama ne acı, şimdi kafamı çevirip ona bakabilecek kadar güç bulamıyorum kendimde.Bitmesi gereken çoğu şey kapımın önüne doluşmuş bense kendimde kapıyı açacak gücü bulmamayı tercih etmiştim.Bir şeylerin farkında olup bir şeyler yapmamak daha tarafsız olmamı sağlıyor, belki de işime geliyordu.Ondan vazgeçmem gerekiyor ama vazgeçmek istemiyordum.
Gözlerinin mavisini içime öyle işlemişim ki onu özlediğim zamanlar pigmentlerinden bile onu hatırlamaya çalışıyorum.Nasıl olur da ondan vazgeçebilirdim?
Farkındaydım,melek biblosu arkamda, düşüncelere dalan beni ve odadaki soğuğu bile umursamayışımı izliyordu. Bense o adamın bende oluşturduğu bibloların birer birer devrilmesini izliyordum.Evet,ondan vazgeçmek istemiyordum ama beynim çoktan işlemlere başlamıştı bile.'Bu da yalanmış,o da içten değilmiş' diye düşünceler beynimde şimşek gibi çakmaya başlamıştı.İki elimi avuçlarım açık birleştirip ağzıma götürdüm ve hohladım.
Telefondaki müzikler sırayla çalıyordu ve bu sefer çalmaya başlayan şarkı tüylerimi diken etmişti.Beklemiyordum ki onun söylediği bir parçanın çalacağını.Onun bende oluşturduğu biblolarını devirmekle meşgul beynim mola vermiş,onun sesinin büyüsü konulu bir toplantı başlatmış;kalbim,damarlarım hatta damarlarımda akan kan dahi yöneticiliği devralmıştı.
Hissediyordum,içime yeni bir damlanın daha düştüğünü.Kolay kolay kırılmazdım öyle,fark etmesem düşlerimin ona küstüğünü.Anlamalıydım..Anlamalıydım gözlerindeki mavi sulardan,kaybolabilirdim her an.Bir kaybolursam bulamazlardı bir daha beni,şimdi kaybolmuştum işte.Öyle bir kayboluş ki kendimde bile kaybolmaya başlamıştım ara ara.Toparlanmam uzun sürecekti bu sefer.Şimdiye dek hiçbir kaybolduğum su, mavininkiler kadar derin değildi.Anlamalıydım..Anlamalıydım beni aldatabileceğini...