YILBAŞI ÖZEL BÖLÜM!!

34 7 0
                                    


Hikaye normalde Mart ayında geçsede bu özel bölüm ile gerisini size bırakıyorum.
Şöyle düşünerek okuyun.
Atilla ilk dönemin sonlarında okula gelmiş olsun ve de bu olayın üstünden bir buçuk ay geçsin.
Böylece daha az karmaşık olur.
İYİ OKUMALAR DİLERİM!
**

"Akif beni kucağına alsana ağacın yıldızını takamıyorum."
Salonun köşesinde yılbaşı ağacıyla ilgilenirken koltukta uzanan Akif'e seslendi. Yardım istiyordu çünkü şahsiyet boyum uzun triplerine girip her hangi bir sandalye ve tabureyle yardım almayı reddedip üç metrelik ağacı süslemeye kalkışmıştı.

Akif bir an gülecekti ama sinirden gülemedi.

İçindeki cazgır -adamın içi dışı bir- Akif ' Süsleri bir yerlerine sokasım geliyor!' diye çığlık atsa da dışında ki cazgır Akif normal bir karşılık vermişti. Koltuktaki istifini bozmadan telefonuyla uğraşmaya devam etti.
"Yekta salak mısın lan git sandalye kullan. Seni nasıl kaldırayım ben?"

Yekta ona yan bir bakış atıp tek kaşını kaldırdı. "Yer çekimine meydan okuyarak?"

Akif yapma bir kahkaha atıp ,"Allah'ım ne kadar mizohşör bir erkek yarabbim. Tez zamanda belasını ver inşallah."diyerek orayı terk etti.

Bugün o gündü!

Gençlerin, ailelerinden gayrı geçirdikleri ilk yılbaşılarıydı!

İzin alana kadar hepsinin göbeği çatlasa başarmışlardı!

Mehmet'in babaannesi yılbaşını komşuda geçirecekken onlar da hep beraber süsleri püsleri almış felekfen bir gün çalmayı  Mehmet'lerin evinde yapacaklardı.

Tabiki de içki yoktu!

Tamam günahkarlardı ama bir hacının evini emmellerine alet edecek kadar pislik değillerdi.

Hatta evin öyle bir havası vardı ki Cihan Mehmet'in odasında ikindi namazını kılıyordu.

Ebru cami minarelerine benzeyen kurabiyeler pişirme fikrinde bulunmuş , aldığı cevap Nilay'ın eşarbında boğulmak olunca susmak zorunda kalmıştı.

Bu bizim Mehmet'lerin gül kokan,  musluğundan zemzem akan evi küçük olduğu kadar sevimli minnoş bir evdi. Beş katlı apartmanın ikinci katında yaşıyorlardı.

Evde iki oda ve dikdörtgen şeklinde bir salon vardı. İki kişi için oldukça uygundu. Hatta büyük bile geliyordu.

Akif salondan dışarı çıkarken Seda salona girmiş ağaçla cebelleşen Yekta'ya kahkaha atmaya başlamıştı.

Akif, Seda'ya bakıp göz devirdi ve mutfakta pastaları yapan Ebru'nun yanına doğru gitti.

Burnunun direğine pastacı açan güzel kokular olmasa Ebru'nun yanına gitmeyecek evi terk edip her şey hazırlanana kadar da gelmeyecekti. Şans buydu ki mutfak salona çok yakındı ve gitmesini engelleyen kokular yanı başındaydı. Bir an dış kapı mı yoksa mutfak mı daha yakın diye düşünmedi değil. Ve god damn it ki mutfak daha yakındı.

Salon, dış kapının karşısında kalıyor mutfakta salonun yanında yer alıyordu.
Salon olması gerekenden küçük mutfak olması gerekenden büyüktü. Salon küçüktü çünkü Mehmet'in alması gereken odayı salon yapmış büyük odayı da Mehmet kapmıştı.
Mutfak büyüktü çünkü bu binayı yapan mimar kördü.
Akif mutfağa girer girmez burnuna gelen güzel kokularla gülümsemesi kat be kat arttı.
Zaten bunu bininci kere söylüyoruz. Çıkaracağınız sonuç Ebru'nun güzel yemek yaptığı, Akif'inse aç bir insan olduğuydu.
"Kızım sen de olmasan aç kalıcaz yemin ediyorum."

Gençliğime Sevgilerimle.. (K.O.P.Y.A)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin