Kafam birazda olsa yerine gelmeye başladı. Mert ve Berkay beni kolumdan tutup ayakta tutmaya çalışıyorlar. Hafif ama hızlı adımlarla evden kaçıyoruz. "Nereye gidicez şimdi" diye sordum Berkay'a , cevabımı alamadan yola koyulmaya devam ettik. 30 dakika olmuştu aylaklardan kurtulmuştuk, ama hala tehlikedeyiz. Nereye gideceğimizi bilmiyorduk. Tek derdimiz güvende kalabileceğimiz bir yer bulmaktı. "Artık dinlenelim yoksa beni sırtınızda taşımak zorunda kalıcaksınız." şikayet eder gibi bir tavırla seslendim Mert'e; "Tamam kardeşim, şurada biraz dinlenelim. Hem son durum hakkında seninle konuşmamiz lazım." dedi Mert. "Hangi durumdan bahsediyoruz. Kızları o kalabalıkta kaybettik ve erzağımızın çoğuda onlardaydı yani aç kaldık. Ama suyun çoğu bizde birkaç gün idare edebiliriz ama hemen saklanıcak bir yer ve erzak bulmamız lazım, yoksa aylaklar gibi birbirimizi yemeye başlarız" dedi ve bende beyin bitti. Aklıma sadece önümüzde duran yolu yürüyüp kaderimize ne çıkarsa ona katlanmaktı ve yolu yürümeye devam ettik. Nerdeyse bir saattir yollardayız ve bulabildiğimiz sadece yamyamlıktı. Aylaklar heryerde ve tehlikedeyiz. Güneş yavaş yavaş yol alıyordu ve hemem biryer bulmamız lazımdı. Başımın ağrısını unutup bacaklarımın ağrısına odaklanmıştım. "Mert ne yapıcaz şimdi. Böyle devam edersek bizimde etimiz çürümeye müsait bi hâl alıcak. " "Bilmiyorum kardeşim ama ilk gördüğümüz yere girmemiz lazım. Konuşmamıza devam ederken bişey gördüm ve aklımdaki tilkiler hareketlendi. " Arkadaşlar bakın bi kütüphane. Bence akşamı burada geçirelim. En azından güvende oluruz." Bişey demeden kütüphanenin yolunu tuttuk. Kapının açık olması beni şaşırtmıştı. İçerisi büyüktü ve kitap kokuyordu. Kokar tabikide ne de olsa burası bir 'kütüphane'... Havada kararmak üzereydi ve kütüphanecinin çekmecesinde biraz mum bulduk. Berkay'da cebinden çakmağını çıkarıp etrafı birazda olsa aydınlattık. "Mert şu dolabı çekelimde kapıyı sağlamlaştıralım. " Tamam kanka ama acele edelimde babalara gelmeyelim" Hemen işe koyulduk ve dolabı barikatımız yaptık. "Berkay sen Mert'le beraber depoya inde belki biraz erzak bulabiliriz." Bende boş durmayıp etrafı kolaçan etmeye başladım. İçerisi çok büyüktü yıllar sürebilirdi. Ama sadece 15 dakika sürdü ve hiçbir tehlike yoktu. Berkay ve Mert depodan geri dönmüşlerdi ve bu sefer şanslıydık. Kütüphanenin acil durum erzakları varmış kim tahmin edebilirdiki... :)
Erzakların arasında 3 konserve barbunya, 4 ekmek, 4 konserve erik hoşafı, 10tane elma ve birkaç tane de battaniye vardı. Fazla konuşmayıp uyumaya başladık. Beni herzaman ki gibi uyku tutmadı, kendi kendime düşünmeye başladım." Aylaklar bizi burdan da kovmadan kaç gün kalıcaz acaba."
Gözlerimi açtığım zaman hava tam aydınlanmamıştı. Bende camdan etrafa bakmaya başladım. Etrafta üç tane aylak görünüyordu. "Durumumuz ne olucak acaba..." Sokağın karşısına bakarken buraya doğru koşan 3 kişi vardı. "Beyler hemen kalkın misafirlerimiz var." Mert ve Berkay hemen ayağa kalkıp kapının oraya doğru geldiler. Yaklaştıkları zaman farkettim ki peşlerine 7 tane aylak takılmıştı. "Gençler hemen onlara yardım etmeliyiz yoksa herşey için çok geç olucak." İyiki benim değerlim o kargaşada kaybolmamıştı. İyice yaklaşıyorlardı. Hemen kapıyı açıp onlara doğru koşmaya başladık. "HEMEN İÇERİ GİRİN ÇABUK ÇABUK" Sopamı kaldırmamla birini yere indirdim. Diğerini ıskaladım ama hemen geri çekilip ikinci darbeyi bacağına indirmemle yere yığıldı, onunda kafasını ezdim. Mert ise birkaç tanesinin işini bitirdi. Son iki tane kalmıştı, Berkay öne atılıp birinin kafasına bıçağını dayayıp yere serdi. Sonuncusunuda ben hallettim. Etraf mezbaaya dönmüştü ama arasındaki fark, bu etlerin çürük olmasıydı. Soluklandiktan sonra kütüphaneye doğru yürüdük. İçeri girip kapıyı kapattıktan sonra korkudan titreyen 3 kişiyi gördük. Yanlarına gidip "İyimisiniz ? Birşeyiniz varmı. İyiyiz iyiyiz, yardımınız için teşekkür ederim. Aranızda ısırılan varmı. Kardeşim ısırıldı ama çokta kötü değil." Lanet olsun ısırılmış. Ne yapmam lazım, durumu onlara söylemelimiyim. "Adın ne senin. Ben Zeynep, erkek kardeşim Oktay ve buda en yakın arkadaşım İrem. Kardeşin ısırılalı kaç saat oldu. Yarım saat olmuştur neden sordun ki... Sana bişeyden bahsetmem lazım ama nasıl anlatmalıyım bilmiyorum ama... Önemli birşey mi. Evet hemde çok önemli kardeşin onlardan birine dönüşmek üzere. Sen ağzından çıkanın kulağın duyuyormu. Bunu nasıl söylersin. Bunu duymak senin için zor ama bu doğru. Bak benim arkadaşta ısırıldı. Onun elini vakit geçmeden kestik. Ama aradan yarım saat geçmiş herşey için çok geç. Peki ne yapmamız gerekiyor, onun dönüşmesine izin veremem. O zaman dönüşmeden onu öldürmem lazım. Buna katlanabilirmisin. Başka bir yolu olmadığına eminmisin kurtulabilir belki. Maalesef tek yolu bu... Tamam ama onunla konuşmam lazım konuyu anlatmalıyım. Tam Oktay'ın yanına gidicektik ki bir el silah sesi geldi. Sesin oraya doğru koşmaya başladık. Etraf batmıştı ve yerde yatanda Oktay'dı. "OKTAAAAAY!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kötü Dilek
Science Fiction"Her istediğinizi dilerseniz sonuçlarına katlanmak zorundasınız"